04-08-2023
İsmet Berkan

Dolar 26 liraya çıktığı halde ithalat yine de arttı

Dolar 26 liraya çıktığı halde ithalat yine de arttı

Benim için günün en önemli haberi bu: Ticaret Bakanlığı, Temmuz ayına ilişkin dış ticaret rakamlarını açıkladı ve vahim halimizin daha da vahimleşerek devam ettiği ortaya çıktı.

‘Vahim hal’den kastım, Türkiye’nin dış ticaret açığı. Bu yılın ilk 7 ayında toplam 73,6 milyar dolar dış ticaret açığı verdi Türkiye. Yani, yurt dışından yaptığımız ithalata ödediğimiz para, ihracat yaparak kazandığımız paradan 73,6 milyar dolar daha fazla oldu.

Dövizin fiyatının ağır baskı altında 18-19 lira aralığında tutulduğu Ocak-Mayıs döneminde ithalatın artması görece daha ‘normal’di. Yüksek enflasyon ortamında sanayici ara malı ithal edip depoluyor; tüketici ise ithal mallara ‘yatırım malı’ muamelesi yapıp, mesela otomobil satın alıyordu.

Ama Mayıs ayı sonunda seçim bitti ve dolar hızla yükselmeye başladı. Şu an 27 lira. Temmuz ayında ortalama dolar kuru 26 lira sınırında oldu.

Doların fiyatının Mayıs ayına göre yüzde 37 artmış olmasının ithalat üzerinde sınırlayıcı bir etkisinin olmasını bekler insan. Ama hayır, Temmuz ayında Türkiye 32,4 milyar dolarlık ithalat yaptı. Bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11 arttı ithalatımız.

Peki doların pahalanıp TL’nin değer kaybetmesi ihracata yaradı mı? Öyle ya, TL değer kaybedince Türkiye’nin ürettiği ürünlerin fiyatı da dolar olarak ucuzluyor, bu sayede Türk ürünlerinin rekabet gücü de artıyor.

Evet, Temmuz ayında ihracatta artış var, 20 milyar dolara çıktı Türkiye’nin ihracatı.

Ama çarpıcı olan şu: İhracatın artış hızı ithalatın artış hızının gerisinde. Bir yıl öncenin temmuz ayına göre bu temmuzda ihracat yüzde 8,4 arttı. Az önce söyledim, ithalat ise geçen yıla göre yüzde 11 arttı.

Çiçeği burnunda Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer polat moral vermek istemiş, bu Temmuz ihracatının ‘rekor’ olduğunu söylemiş ama ithalat bu seviyedeyken rekorun çok da anlamı yok.

Dış ticaret açıkları sebebiyle yaşadığımız döviz kanaması o kadar büyük ki, bu delik giderek yamanamaz büyüklüğe erişiyor. İşte daha geçen ay Merkez Bankası açıklamıştı, Türkiye aylardır cari hesabında meydana gelen döviz açığını Merkez Bankası rezervinden finanse ediyor. Eh, o rezervin durumu da ortada zaten, hala eksi bakiyede, yani Merkez Bankası başkalarından emaneten aldığı dövizleri de harcamış durumda. Çünkü artık Türkiye’ye ihracatçının kazandığı dövizler dışında hiç yabancı para girmiyor.

Bu vahim halin sürdürülemez olduğu ve Türkiye’nin bir anlamda ‘Pompei’nin son günleri’ni yaşamakta olduğu çok açık. Dış ticaret açığının yarattığı koca deliği ne Körfez ülkelerinden gelecek para ne başka bir şey kapatabilir. Bu deliği yamamanın yegane yolu ithalatı durdurmak, baskılamak. Bu da ancak çok ciddi ve kapsamlı bir istikrar programıyla başarılabilir bir şey.

Oysa Tayyip Erdoğan iktidarı bu kadar ciddi ve kapsamlı bir istikrar programı uygulamak istemiyor. Yurt içinde tüketimin baskılanması anlamına gelecek olan bir istikrar programının Mart 2024’teki yerel seçimden önce devreye girmesini kimse beklemiyor, seçimden sonra bunun yapılıp yapılmayacağını da bilmiyoruz.

Çoğu kişi açısından Merkez Bankası’nın politika faizini çok yükseltmesi ve piyasadan fazla TL’yi çekmesi olmazsa olmaz. Evet doğru, Merkez Bankası faizi son derece önemli ve Tayyip Erdoğan’ın bu faizin yükselmesine izin vermediği biliniyor ama öyle bir algı oluştu ki, sanki yegane mesele bu faizin oranı.

Oysa değil. Türkiye 2019’dan beri çok ciddi bir fedakarlık yapıyor, hepimiz büyük ölçüde fakirleşmiş durumdayız. Bu fedakarlığın karşılığı, Türkiye’nin cari fazla veren bir ekonomiye kavuşması olmalıydı, sonuç tam tersi oldu, cari açığımız patladı.

Tarihte hiç kimse kazandığından daha fazla harcayarak uzun süre yaşayamamış. Bu kural bireyler için geçerli olduğu gibi ülkeler için de geçerli. Türkiye, çok ama çok uzun yıllardır kazandığından daha fazlasını harcıyor.

Üstelik yaptığımız bu harcamalar gelecekte daha fazla kazanma ümidiyle de yapılmıyor, garip bir ‘Dolce Vita’ için yapılıyor.

Yukarıdaki grafiğe dikkatle bakın!

Yukarıdaki grafiğe dikkatle bakın!

Türkiye’de sorsanız hepimiz sıcaklardan şikayetçiyiz; biraz üsteleseniz küresel iklim krizinden de şikayetçiyiz. Ama konuyla yakından ilgilenmeyi de, dünyanın ısınmasına çare arayışlarına katkı vermeyi de erteliyoruz.

Bakın, yukarıdaki grafiği bugünkü The New York Times gazetesinden aldım. Grafik, dünya çapında deniz yüzeyi sıcaklıklarını gösteriyor. Altta gri çizgi, 1991-2020 arası dünyada ölçülen deniz yüzeyi sıcaklıklarının ortalaması. Aslında bu sıcaklık da çok yüksek ama daha fenası bu yıl: Üstteki mavi çizgi dünyamızın denizlerinin 2023 yılındaki ortalama sıcaklıkları.

Gazete haberinden öğreniyoruz, dünyanın bazı yerlerinde yüzeyde su sıcaklıkları 38 derece Celsius’a kadar yükselmiş. Kış aylarında banyonuzu kabaca 36-37 derecelik suyla yapıyorsunuz. Bir jakuziye girmek gibi 38 derecelik suya girmek.

Deniz yüzey sıcaklıklarının artmasıyla yaşadığımız sıcak hava dalgaları arasında dairesel bir ilişki var. Denizden yükselen sıcak su buharı atmosferi daha hızlı hareket etmeye ve havada sıcak hava adacıkları doğmasına neden oluyor. Bu da sıcak hava dalgalarını beraberinde getiriyor. Örneğin bugün İstanbul başta Türkiye’de yaşadığımız ve adına eskilerin ‘Eyyam-ı Bahur’ yenilerin ise ‘Çöl sıcağı’ veya Afrika sıcağı dediği sıcak hava dalgası, Doğu ve orta Akdeniz’de deniz yüzey sıcaklığının artmasından kaynaklanan bir olay. Evet her yıl yaşanan bir iklim olayı ama her yıl daha şiddetli yaşanıyor; bu yıl özellikle şiddetli.

Az önce ‘dairesel ilişki’ dedim; yaşadığımız sıcak hava dalgaları deniz yüzeyini daha da ısıtıyor, o da yeniden sıcak hava dalgasına dönüşüyor.

Karadeniz’de deniz yüzeyinin ısınması, Rize, Trabzon başta ama Türkiye’nin bütün Karadeniz kıyısında şiddetli yağmurlara, sellere neden oluyor. Çünkü denizden yükselen su buharı Karadeniz’de dağa çarpıp orada birikiyor, ardından sel geliyor. Ölümcül sellerin hepsinin yaz aylarında yaşanması tesadüf değil.

Bunlar bizim yerel olarak yaşadıklarımız ama daha vahimi küresel olarak yaşamakta olduğumuz. Deniz suyunun, özellikle okyanusların ısınmasıyla okyanus akıntılarının yavaşlaması arasında bire bir ilişki var. Bu akıntıların, ki aslında Atlantik, Hint Okyanusu ve Pasifik’teki akıntıların hepsi tek bir büyük sistem, yavaşlaması, durma noktasına gelmesi dünya çapında iklim sisteminin kökünden değişmesi anlamına gelebilecek vahamette bir olay.

Hep birlikte dünyamızı insan için yaşanmaz bir hale getirdik ama şimdi onu düzeltmek için hep birlikte çalışamıyoruz.

Su uyur, terörist uyumaz!

Su uyur, terörist uyumaz!

İstanbul’da bir alış veriş merkezinde yürüyen bir adamın kolundaki çanta ansızın yanmaya başladı. Herkes şaşkın bakarken önce güvenlikçiler, ardından polisler duruma müdahale etti.

Başlangıçta olay saçma bir kaza gibiydi ama kısa sürede anlaşıldı ki, bu kişiler PKK’lıydı ve büyük bir katliama hazırlanırken şans eseri, kendi malzemelerindeki bir hata yüzünden bu eylemi başaramayıp yakalanmışlardı.

Aynı kişilerin İstanbul’da bir ormana da yangın çıkarma düzeneği koyduğu anlaşıldı, onlar da etkisiz hale getirildi.

Yaz ortasında İstanbul’u ve Türkiye’yi çok sarsacak olaylar böylece engellendi.

Polis ne düşünüyor bilmiyorum ama benim gördüğüm PKK’nın artık yeni bir kimyageri, yeni bir patlayıcı/yanıcı hazırlama uzmanı var. Bu uzmanın bir takım eğitim videoları yaptığı, örgüt elemanlarının da bu videolara bakıp patlayıcı/yanıcı imal etmeyi öğrendiği anlaşılıyor.

Baktığınızda patlayıcı/yanıcı düzenekte kullanılan her şey, sıradan bir bakkal/marketten alınabilecek seviyede şeyler. Bunlar böyle sıradan malzemeler olduğu içinde AVM’nin X-Ray cihazından dikkat çekmeden geçmiş.

Korkarım dün itibarıyla terörle mücadelede çok yeni bir döneme daha girdik.

Gökyüzünün en çok bilinen nesnesine yeni bir bakış

Gökyüzünün en çok bilinen nesnesine yeni bir bakış

Uzaydaki James Webb Teleskopu herkesi şaşırtmaya devam ediyor. Bu teleskopla elde edilen son görüntülerden biri, aslında benim gibi amatör astronomlar dahil astronomiyle ilgilenen herkesin çok yakından bildiği Halka Nebulası’nın resmiydi.

Dünyadan kabaca 2 bin 200 ışık yılı uzakta olan bu nebula, aslında ölmüş ve ölürken de nova patlaması yaşamış, şimdilerde beyaz bir cüce olan bir yıldızın kalıntılarının oluşturduğu devasa toz bulutu.

Dünyadan bakınca halka şeklinde gözüküyor, o yüzden de adı Halka Nebulası. Ortasında ise beyaz cüce yıldız hala parıldıyor.

James Webb Teleskopu, her amatör astronomun bile hayatında en az bir kez gördüğü, bazılarının resimlerini çekip sosyal medyada paylaşmaya doyamadığı bu uzay nesnesini o kadar net, o kadar ayrıntılı, o kadar güzel fotoğraflamış ki, artık bundan sonra söyleyecek yeni bir şey kalmamış durumda.

Kadınlar Dünya Kupası’nda sürprizler sürüyor: Almanya da elendi

Kadınlar Dünya Kupası’nda sürprizler sürüyor: Almanya da elendi

Hem futbol seyir zevki olarak hem de heyecan olarak müthiş bir Kadınlar Dünya Kupası yaşanıyor. Maçları seyretmeyenler çok şey kaçırıyor.

Dünün dramatik olayı, Almanya’nın Kore’yi yenememesi ve bu arada Fas’ın Kolombiya’yı yenmesiydi. Böylece H Grubunda Almanya grubundan çıkamayıp elendi, Fas ise son 16’ya kalmayı başardı.

O Almanya geçmişte iki kez Dünya Kupası’nı kazanmıştı; kadın futbolunun gerçekten yaygın oynandığı az ülkeden biriydi.