12-08-2023
İsmet Berkan

Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek, ağızlarından çıkanı duyuyor mu?

Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek, ağızlarından çıkanı duyuyor mu?

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Orta Vadeli Programı oluşturmak için çalışıyor. OVP’nin çeşitli paydaşlarıyla bir araya gelen Yılmaz, dün de Bankalar Birliği’nin konuğuydu.

Burada yaptığı açıklamada, eylül ortasında açıklanacak OVP’nin hedeflerinden birinin de Türkiye’nin kronik tasarruf açığını kapatmak olduğunu söyledi.

Bu temenni, yani Türkiye’nin tasarruf açığını kapatma temennisi, ben kendimi bildim bileli söylenir, çünkü gerçekten de tasarruf açığı Türk ekonomisinin en önemli sorunlarından birinin dışa vurumudur.

Biz, tasarruf açığımız olduğu için sürekli yurt dışından borçlanmak zorunda olan bir ekonomiyiz. Kendi yapacağımız işlere kendi paramız yetmediği için yurt dışından, başka ülkelerin tasarruf fazlalarını borç olarak alıyoruz.

Peki ama tasarruf açığımızı nasıl kapatacağız, hatta tasarruf fazlası vereceğiz? Birinci şart, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak. Olmayan paramızı harcamayacağız, durduk yerde borca girmeyeceğiz. Bunu sadece ülke için değil tek tek her birey için de söylüyorum.

Bireyler olmayan paralarını harcamayacak, hatta olanı da az harcayıp bir miktar tasarruf yapacak.

Peki ama neden ve nasıl tasarruf yapacağız? Nedeni belli, zor zamanlar için para biriktireceğiz. Peki bunu nasıl yapacağız? Ülkede uzun zamandan beri negatif faiz var. Merkez Bankası’nın politika faizi ne bireylerin ne şirketlerin tasarruf yapmasını teşvik ediyor.

Tasarruf edebilenlerimiz o yüzden ya dolar alıyorlar ya da dövize endeksli kur korumalı mevduat hesabına para koyuyorlar. Son çare altın alanlarımız da var.

Bunu yapan bireyler kendileri açısından doğrusunu yapıyor olabilirler ama döviz satın alıp bankaya veya yastık altına koymak demek aslında ülkenin yurt dışına borçlanması demek. Çünkü malum, o dolarları biz basmıyoruz, Amerika basıyor. Başka ülkenin bastığı parayı tasarruf aracı yapmak, dediğim gibi tasarruf anlamına gelmiyor ülkemiz için.

Cevdet Yılmaz, bu tasarruf açığı konusunda samimiyse ilk yapması gereken şey, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Merkez Bankası faizini yükseltmesi için ikna etmek.

Bakın, bizim devletimiz vatandaşın tasarruf etmesini teşvik için bireysel emeklilik yatırımlarına yüzde 25 de cebinden katkı sağlıyor. Aslında bu çok ciddi bir katkı demek; normalde BES’in bu sayede çok daha büyük bir rakama ulaşması gerekirdi. Ama son birkaç yıldır BES hesaplarında ciddi çözülmeler gördük. Salgında ve ekonomik krizde insanlar orada duran paralarının durmaya devam etmesini anlamsız buldu, BES hesaplarını bozdu.

Türkiye reel anlamda negatif faiz vermeye devam ettiği müddetçe bu ülkede sermaye birikimi de tasarruf da olmaz, olamaz. Bunu en iyi bilenlerden biri de Cevdet Yılmaz’ın kendisi.

Gelelim Mehmet Şimşek’e… O da dün memleketi Batman’daydı. Orada gazetecilere, ihracatçıların son dönemde yaşadıkları Eximbank kredileriyle ilgili, Körfez ülkelerinden gelecek parayı adres gösterdi. Türk Eximbank’ı elbette dünyanın pek çok ülkesiyle kredi ilişkisi içinde, şimdi buna Körfez ülkelerinden gelecek ilave kredilerin de eklenmesi gayet normal ve iyi bir şey.

Ama Bakan Şimşek’in sözlerinden öyle bir anlam çıkıyor ki, halen Eximbank’ta para yok, ancak Körfez’den gelince olacak, o zaman ihracatçılar yeniden Eximbank kredisi kullanabilir hale gelecekler.

Daha fazla ne diyeyim, bilemedim.

Ayı çıkabülü, taş düşebülü…

Ayı çıkabülü, taş düşebülü…

Olay, bir yıl kadar önce yakın bir arkadaşımın başında geçti. İstanbul’un seçkin semti Nişantaşı’nda üç arkadaşıyla birlikte gece vakti sokakta yürüyorlar, aralarında şakalaşarak gülüşüyorlardı.

Neredeyse sebepsiz yere bir an dördü birden durakladılar. İçlerinden birinin anlattığı komik hikayeye gülüyorlardı. O sırada eğer yürümeye devam ediyor olsalar bulunacakları noktaya yandaki binadan kocaman bir bina cephesi kaplaması demir tabaka düştü.

Dondular kaldılar. Hikaye o kadar komik olmasa o an belki de ölmüş olacaklardı veya hastanelerde sürüneceklerdi.

İkinci hikayeye kendim gözlerimle tanık oldum. İçinde bulunduğum belediye otobüsü birkaç hafta önce Dolmabahçe’den Taksim’e çıkmak üzere İnönü Stadı’nın yanına döndü ve beş on metre sonra trafik tıkandı. Normalde o saatte pek az tıkanan bir yoldu bu. Az ileride tam sağ şeritte de değil, onun bir solundaki şeritte bir araç duruyordu. Üzerine o yolun kenarındaki çınar ağaçlarından biri devrilmişti. Fırtına yok, rüzgar yok ama çınar ağacı yolda seyir halindeki aracın üzerine düşecek kadar çürümüştü demek ve kimse bunun farkında değildi.

Üçüncü hikaye dün Konya Akşehir’den geldi. Anne Fadime Candan, baba Mehmet Candan ve 4 yaşındaki kızları Almina Günay Candan ilçeye alışverişe inmişlerdi, kaldırımda yürüyorlardı.

Yukarıdan bir beton parçası baba ve kızının üzerine düştü. Babanın kafatası çatladı, omurgasında ve kaburgalarında kırıklar var. Günlerce yoğun bakımda yattı. Daha yeni çıktı. 4 yaşındaki Almina’nın da beton başına isabet etti. Beyin kanaması geçirdi. Şimdi sol tarafı tutmuyor. Sol ayağının da üzerine basarak yürüyebilmek için fizik tedavi görüyor. Doktorlar henüz çocuk olduğu için iyileşeceğini söylüyorlar ama tabii garanti diye bir şey yok.

Burası Türkiye. Tuhaf bir kuralsızlıklar ve en önemlisi hesap vermemezlik cenneti. 

Nişantaşı’nda yürürken tehlike atlatan arkadaşım avukat tutup meseleyle uğraşmaya kalktı, ‘Zarar görmemizsiniz, verilmiş sadakanız varmış, buradan dava çıkmaz’ cevabıyla oturdu oturacağı yere. Belediyenin o binaya ceza kesmesini istedi uzun süre, sanırım artık pes etti.

Maçka’daki otomobilin sahibini tanımıyorum; aracını tamire götürdüğünde sigorta şirketine ne dediğini, sigortadan ne cevap aldığını sahiden merak ediyorum. Belediyeye o ağaçlarla ilgili sorumluluğunu hatırlatan kimse olmadı bildiğim kadarıyla. Geçen yıl belediye o hastalıklı ağaçları keserken ‘Belediye yeşili kesiyor’ diye kampanya yapanlardan da ses çıkmadı elbette.

Konya Akşehir’de de olsa olsa inşaatı yapan müteahhite bir para cezası kesilecek, o kadar. O babayla kız hayatta kaldıklarına sevinerek, ‘Verilmiş sadakanız varmış’ sözlerini dinleyerek hayatlarını geçirecekler.

Siz Ankara-Kastamonu yolu için anlatılanları fıkra sanıyorsunuz ama değil. Hepimizin gündelik hayatı bu.

Ummadığınız bir yerde karşınıza ayı da çıkabilir, taş da düşebilir.

Sosyal medyaya çeki düzen yasası sadece siyasi sansüre mi yarar?

Sosyal medyaya çeki düzen yasası sadece siyasi sansüre mi yarar?

Dört sosyal medya şirketi Amerikalı, ayrıca sahibi Çinli olan yaygın sosyal medya paylaşım siteleri de var hayatımızda.

Bu sosyal medyalara çeki düzen vermek ve onlara Türk hukukuna da tabi olduklarını hatırlatmak için birkaç yıl önce bir yasa çıktı, bu şirketlere Türkiye’deki hukuki ve mali sorumlulukları için temsilci atama zorunluğu getirildi.

Geçenlerde anlaşıldı ki, başlangıçta temsilci atamış olan Twitter’ın artık temsilcisi yok. Bu şirkete Türkiye’den reklam alma yasağı getirildi.

Ama Facebook’a ve onun şirketi olan Instagram’a böyle bir tedbir uygulanmadı, çünkü onun temsilcisi var. Var ama bu sosyal medyalarda yayınlanan reklamlar her türlü Türk yasasını çiğniyor. Mucize zayıflama ilaçlarının reklamlarını mı istersiniz, online satış dolandırıcılarını mı, her şey var.

Son dönemde bu sahtekar reklamlara bir yenisi eklendi. Tepesinde Yıldız Holding onursal başkanı Murat Ülker’in kelepçeli bir fotoğrafı, ‘Murat Ülker gözaltına alındı’ diye bir başlık. ‘Ne olmuş’ deyip tıkladığınızda tuzağa düştünüz. Çünkü içinde sözde Murat Ülker’le yapılmış bir TV söyleşisinin metni olduğu söylenen bir metin var. Burada sözde Murat Ülker kripto para sayesinde oturduğu yerden para kazandığını anlatıyor.

Tahmin ettiniz, fotoğraf fotoşopla yapılmış, öyle bir söyleşi ise yok. Bu ‘haber’ kılığındaki reklamı yapanlar da kripto para dolandırıcıları. Murat Ülker meğer aylardır bu reklamdan şikayetçiymiş ama hiçbir şey olmamış, daha iki gün önce aynı şey benim bile Instagram time-line’ıma düştü.

Bakın bugün 10Haber’de bir haber var. Ispartalı bir emekli hemşire bu tuzağa düşenlerden. Çok para kazanırım ümidiyle bankadan kredi çekip kripto para almış bu reklamlara bakıp, şimdi dolandırılmış durumda.

Türkiye, Twitter, Facebook, Instagram gibi mecralarda siyaseten zülfü yare dokunan şeyler söylenince yasaklamak konusunda atmaca gibi alesta bekliyor ama konu dolandırıcılık veya halk sağlığıyla oynamak olunca ne BTK’nın ne de savcıların harekete geçtiğini görüyoruz.

Oysa bu yasa tam da bunun için var değil mi: Bu sosyal medya şirketlerine Türkiye’nin yasalarla yönetilen egemen bir devlet olduğunu anlatmak…

Anlaşılan egemenliğimiz siyasetçileri eleştiriden korumak için devreye giriyor da, halkı korumak için o kadar da hevesli değil.

İyi Parti ağır ağır iktidar blokuna mı yaklaşıyor?

İyi Parti ağır ağır iktidar blokuna mı yaklaşıyor?

Geçen gün MHP lideri Devlet Bahçeli sürpriz bir çıkış yaptı; İyi Parti’yi bir çeşit ‘yan yana durmaya’ ve ‘seçimde ittifak yapmaya’ çağırdı. Bahçeli daha önce de İyi Parti kadrolarını MHP çatısı altına davet etmişti ama bu sefer farklı davrandı, bu partiyi küçümseyen ve yok sayan tutumunu bir kenara bırakıp birlikte hareket etmeye çalışması anlamlıydı.

İyi Parti cephesi de bu çağrıya kendi dillerinde ‘hafif’ sayılabilecek karşılıklar verdi. Evet, Bahçeli’nin güvenilmezliğini veya İyi Parti’yi yutmak istemesini dile getirenler oldu ama ‘milliyetçilerin birliği’ fikrine itiraz eden olmadı, en fazla ‘Siyasal islamla yan yana durmayız’ dendi. Yani, Ak Parti ile olmaz ama tek başına MHP ile olabilir…

Tabii 26 Ağustosta ‘çok önemli’ şeyler söyleyeceği ilan edilen Meral Akşener’in bu konuda ne düşündüğünü bilmiyoruz ama seçimin hemen ertesinde ‘Milliyetçiler ligi’ arayışlarının yüksek sesle konuşulduğunu, milliyetçi partilerin hiç değilse bu konuda yan yana durup birlikte hareket etmesi gerektiğinin söylendiğini hatırlıyoruz.

Öte yandan hem Altılı Masa’nın hem de Millet İttifakı’nın şu an için bitkisel hayatta olduğuna da kuşku yok.

CHP kendi iç tartışmasını sürdürüyor ve bu tartışmanın bir ucunda CHP’nin tek başına kalması riski zaten var. Ama muhalefet CHP içi tartışmanın bitmesini beklemeden dağılacak gibi duruyor.

Bakalım, İyi Parti MHP ile yan yana gelecek, kimi küçük meselelerden başlayarak bir çeşit ittifak gibi hareket etmeye başlayacak mı?