Söz istismara uğrayan kadınlarda: Mecbur sustum ama annem her şeyi biliyordu
Türk sinema tarihinin ilk kadın yönetmeni, film yapımcısı, Türkiye’nin Cahidesi… Dillere destan güzelliğiyle herkes ona hayran ki o Adnan Menderes'i evinden kovmuş bir kadın. Osman Balcıgil 'Kızıl Çengi' romanında “Suyun mecrasını değiştiren bir hayat” dediği Cahide Soyku'yu anlatıyor
“Son model beyaz bir otomobil İstiklal Caddesi’nde duruyor. Şoför arabadan atlıyor, arka kapıyı açmak, içeridekinin inmesine yardımcı olmak için hamle ediyor ama işte, güzeller güzeli Cahide en enerjik haliyle kendi kapısını açıp caddeye atladı bile. İstiklal’dekiler işi, yürümeyi bırakıp otomobili ve Cahide’yi izlemeye koyuluyorlar. İstisnasız herkes onun karşıdan karşıya geçmesini seyrediyor. Gözden kaybolunca, tüm cadde tıpkı benim pencereden bakarken yaptığım gibi derin bir nefes alıyor.”
Bu satırları, daha önce Suat Derviş, Afife Jale, Sabahattin Ali, Celile Hanım gibi birçok biyografi kaleme almış Osman Balcıgil’in Cahide Sonku’yu anlattığı ‘Kızıl Çengi’ romanından okuyoruz. Türkiye’nin ilk kadın sinema yönetmeni, yıldızı ve yapımcısının hikayesi bir kere daha anlatılıyor.
Böyle herkesin gözlerini alamadığı bir aurası ve güzelliği vardı Cahide Sonku’nun. Tabii fazlası da. Türkiye sinema tarihinin ilk kadın yönetmeni, film yapımcısı, Türkiye’nin Cahidesi’ydi. Sinemayla geçen hayatı, tam da tutkulu ama sonu hüzünlü biten filmlere konu olacak bir hikayeye sahipti: Parlayan bir yıldızın yükselişi, savruluşu ve en sonunda tüm ışığı alınarak sönmesi… Aslında yaşamını birkaç kelimeyle anlatmak çok mümkün değil ancak Destek Yayınları‘ndan çıkan roman için Balcıgil, Milliyet Sanat Ağustos sayısında Asu Maro’ya verdiği röportajda Sonku’yu “Ben Cahide’nin, birkaç kelimeyle anlatılacak olursa, yerli yerine oturmamış bir kadın olduğunu düşünüyorum. 14 – 15 yaşından ölene kadar bir şaşkınlık içinde…” diyerek anlatıyor.
Evet, böyle bir şaşkınlığı vardı Sonku’nun. Ne yapmak istediğini bilen, yapan ama tüm bunlar olurken kontrolü kaybetmeye karar verdiğinde de bundan çekinmeyen biriydi. Erkeklerin dünyasında kendine yer açtı, ilkleri başardı, bu sırada ilişkilerinden zarar gördü, her şeyini kaybetti ve hiç hak etmediği bir şekilde öldü. Öyle bir kadındı ki dönemin başbakanı Adnan Menderes’i bile evinden kovdu. Kendi tırnaklarıyla kendine bir hayat yarattı, kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşadı ve tüm bu hikayesiyle, bugün tarih onu Türkiye’nin Cahidesi olarak hatırlıyor.
Yoksul bir ailede, babasız büyüyen Sonku, 14 yaşında, Muhsin Ertuğrul’un elinden tutmasıyla kendini sahnede buluyor. Bir yıl gibi kısa bir sürede ünleniyor, 18’inde ise yıllar sonra bile unutulmayacak, tüm Türkiye’nin tanıdığı bir star oluyor. Kariyer yolculuğunun ilk adımlarını tiyatro sahnelerinde atan Sonku, Dostoyevski’nin eserinden uyarlanan ‘Budala’da, Shakespeare’in ‘Otello’sunda ve ‘Hamlet’teki Ophelia rolleriyle ününe ün katıyor.
En önemli rollerinden biri ‘Ophelia.’ Öyle ki o güne kadar oyun başına 135 kuruş alırken, ‘Ophelia’daki başarısından sonra aylığı 60 liraya çıkıyor. Bu rol, onun Cahide Sonku olma yolculuğundaki en önemli adımlarından biri olmanın yanı sıra yoksulluktan kurtulmasına da vesile oluyor. Zaten hemen arkasından sinemaya da uzanıyor. 1934 tarihli ‘Aysel, Bataklı Damın Kızı’ ve ‘Söz Bir Allah Bir’ filmleriyle artık seyircinin beğenisi kazanmış ve sinemanın en önemli isimlerinden biri oluyor. O kadar büyük bir etki yaratıyor ki ‘Aysel, Bataklı Damın Kızı’ filminde başına bağladığı eşarp dönemin kadınları arasında yeni bir akım başlatıyor. Sonku, güzelliği ve tarzıyla bir dönemin modasına yön veriyor. Onu benzersiz ve gizemli güzelliyle yerli Marlene Dietrich’e benzetenler oluyor, Sonku ise hem güzelliği hem de hırsıyla zirveye yükselmeye başlıyor.
Muhsin Ertuğrul’un gözbebeği Sonku, ki Ertuğrul’un kendisine ilk görüşte aşık olduğu söylenir, 1937’te kariyer basamaklarını hızla çıkarken baş döndürücü ve kariyerini de etkileyen evliliklerinden ilkini yapar. Henüz 19 yaşındadır, kendisi gibi oyuncu, yakışıklı lakin bir o kadar da çapkın Talat Artemel ile evlenir. Bu çapkınlık, Sonku için kabul edilemez, bu nedenle bir ayrılıp barışma sığdırdıkları evliliklerini iki yılda tamamen bitirir. İki yıllık bu evlilik, kendisinin sonunu getirecek bir şeyle tanışmasına da vesile olur: Alkolle. Yıllar sonra ‘Peçete Kağıtlarındaki Anılar’ adlı Cahide Sonlu biyografisini yazan Agah Özgüç’e bu evliliği şöyle anlatır: “22 yaşındayken içkiye beni o alıştırdı. İnsanlığımı da o istismar etti.”
Lakin bu evlilik ve yaşadıkları -en azından o dönemde- kariyerini etkilemez. 1940 tarihli ‘Şehvet Kurbanı’ filmiyle sinema kariyeri artık geri dönülmeyecek bir şekilde sağlamlaşmıştır. Ancak sinemaya olan tutkusu kamera önüyle sınırlı kalmaz. Bir süre sonra sinemada farklı görevlere de atılır. 1949 tarihli ‘Fedakar Ana’ filmiyle yapımcı kimliğiyle tanışır. Bu film aynı zamanda ilk yönetmenlik deneyimi olur. 1950’de kendi yapım şirketini kurar. Yani Sonku yine yapmıştır yapacağını, erkeklerin dünyasında kendine yer açmıştır…
Ama bu noktada bir kere daha özel hayatına dönmek gerekir. Zira evlilikleri ve gelgitli ilişkileri Sonku’nun hayatında birçok şeyi etkileyecektir. Mesela içinde aşkın olmadığının herkesçe bilindiği, dönemin tütün kralı olarak anılan İhsan Doruk ile evliliği… Bursalı Doruk, çok zengin bir iş insanı, Türkiye’nin tütününü dünyaya pazarlıyor. Çocukluğu boyunca sefaletle yaşamış Sonku için bu evlilik her şeyden önce mantık evliliği olur. Görkemli bir düğünle evlenirler, artık birçok konuda rahattır. Öyle ki İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan ‘Allaha ısmarladık! Bundan sonra biraz rahat etmek; özel hayatımı yaşamak istiyorum’ diyerek istifa eder. Doruk’un ayrıca Demokrat Parti ile de bağlantıları var, hatta Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in evlerine sık sık konuk olur. Bu ziyaretlerden birinde Sonku, Menderes’i evden kovar. Olayın şahidi oyuncu İsmet Ay… Aktarılanlara göre çekimden yorgun dönen Sonku ve set arkadaşları eve geldiğinde Adnan Menderes’i görür. Yorgun Sonku eşini fırçalar, “Şu an misafir kabul edilecek durumda değilim!” der.
Evliliğin kariyerine etkisi bununla da sınırlı kalmaz. Aslında sonunu getiren kararlardan birini de bu süreçte alır. Örneğin ‘Beklenen Şarkı’ filmi… Sonku, Zeki Müren’in ilk filmi olarak tarihe geçen yapımı, aslında eşinin baskısıyla çeker. Hayri Terzioğlu, ortağı İhsan Doruk’a yakını olan Zeki Müren’in bir filmde rol almak istediğini, bu durumu eşi Cahide Sonku ile konuşmasını ister.
Başrolde de Sonku vardır. Aslında filmin her şeyidir; yönetmenlerinden biri, yapımcısı ve Zeki Müren’in kendi söylemiyle kendisine makyajı bile Sonku yapar. Böylesine büyük bir işbirliğine ve filmin başarısına rağmen Cahide Sonku’yla Zeki Müren filmden sonra mahkemelik oldu ve işbirliği bir yana, bir daha asla görüşmediler.
Sonku’nun yapımcı olarak en çok para kazandığı filmdir bu. Lakin asıl ilginç olan kariyerini bitiren film de olmasıdır. Sonku, bu filmden sonra yeni filmleriyle birlikte çok para kazanır. Çocukluğunun kabusu yoksulluk artık çok uzaktadır. Ta ki o yangına kadar. Cahide Sonku, adının aşk söylentilerine karıştığı, Devlet Tiyatrosu oyuncularından Nuri Altınok ile çekecekleri filmin ön hazırlıklarını yapmak için 1962’de Ankara’ya gitti. Sonku, başkentteyken film şirketinin bulunduğu iş hanında yangın çıktı. Çekilmiş filmlerin negatifleriyle kullanılmamış filmler, yangında yok oldu. Çekilmiş filmleri gösterime çıkaramadığı için para kazanıp borçlarını ödeyemeyen Cahide Sonku iflas etti. bu konuda eski eşi İhsan Doruk’un yeğenini suçlayarak şöyle dedi; “Yangını Turhan Sönmez çıkardı.” Sonku, sonraki yıllarda eşi hakkında şunları söyledi; “Ondan gücü ve sadakatsizliği öğrendim. Beni, kocam İhsan Doruk yıktı.”
Bu dönemde alkole sarıldı, hikayesi başladığı yere dönmüştü artık yine yoksulluğun kenarındaydı. Bu dönemde son bir kez ayağa kalkmak için aşk yaşadığı Cahit Irgat’la Irgatlar Tiyatrosu’nu kurdu lakin yetmedi. Bir kere yıldızın ışığı sönmeye başlamıştı. Alkolle olan yakın ilişkisi ona yardım etmek için roller veren tiyatrocuları da zor durumda bırakıyordu. O kadar içiyordu ki sahneye çıkamayacak hale geliyordu.
Yılları yokluk içinde deviren Cahide Sonku, 18 Mart 1981’de 65 yaşındayken kabiliyetine, şöhretine ve çalışmalarına hiç yakışmayacak bir şekilde, sefalet içinde hayatını kaybetti. Muhsin Ertuğrul’un gözdesi, gelgitli ilişkileri, her yol mübahtır diyerek tırnaklarıyla kazıdığı kariyeri…
Türkiye sinemasının ilk yıldızıydı o. Ancak son günlerini ispirto içerek geçirdi. Parlayan bir yıldız sönmüştü lakin bu unutulacağı anlamına gelmiyordu. Zaten bu hikayesi de Cahide’yi Cahide yapandı. Kendi seçimleri, kendi kararları ve kendi sonu; klişe bir “hazin son” hikayesi olmaktan çok daha fazlası. Yazar Balcıgil de “Suyun mecrasını değiştiren bir hayat” diyerek tanımlıyor bu durumu. Neden böyle dediğini de açıklıyor Asu Maro’ya:
“Teslim olmuyor kadın çünkü. O en son kararı da kendisi veriyor. Yani ‘Tamam ben artık bir izbede yaşayacağım, meyhane ile izbe arasında gidip geleceğim ve böyle de öleceğim,’ diyor. ‘Bana dokunmayın, gelmeyin, aramayın, sormayın’. Bu kendi hayatına egemen olmadır, doğrusu ve yanlışı ile. Böyle bir duruşu var hayat karşısında…”
İşte teslim olmayan ve kararlarıyla ölümsüzleşen Sonku’nun hikayesi bu…