Yeni yıl için yine planlar yapmayın, bu yıl eyleme geçin
Networking kavramı iş dünyası için çok ayrı bir anlam ifade ediyor. ‘Hamili kart yakınımdır’ın İngilizcesi diyelim. ‘Ağ kurma, çevre yapma’ gibi çevirebiliriz. İş görüşmelerinde, iş bağlantılarında, networku kuvvetli olanlar tercih ediliyor.
Diyelim ki yeni mezun olduk ya da yaptığımız işten sıkıldık, iş arıyoruz. Ya da daha iyisi işimiz ve konfor alanımız iyiyken LinkedIn’den ‘görüşmelere açık mısın’ ya da bir arkadaşımızdan ‘bizim bölümde bir pozisyon açıldı, düşünür müsün?’ diye bir mesaj aldık. Ne yapmalıyız?
İşimizden ve ortamından o kadar memnunuz ki saniye düşünmeden ‘hayır’ cevabını basabiliriz. Ya da ‘iş neydi, biraz bilgi verebilirseniz sevinirim’ diye kısa bir mesajda atabiliriz.
Peki, hangisi daha doğru?
İş görüşmeleri deneyimi önemli, bizi dinç ve çevik tutar. İş değiştirmeyi düşünmesek de o an geldiğinde neler sorulacağını, nasıl davranacağımızı ve ne cevaplar vereceğimiz hakkında pratik yaptırır. Farklı kurumların yöneticileri ile bedavaya iş görüşmesi mentorluğu almamıza yarar. Farklı şirketleri ve yönetici bakış açılarını görmemizi sağlar. İleride çok işimize yarayabilecek ‘head hunter-kafa avcıları’ ile tanışmamızı ve radarına girmemize neden olur. Çalıştığımız kurumu ve iklimini değerleme şansı verir ve gelecek ile ilgili adımlarımızı şekillendirebilir.
Konunun uzmanları (yani koçlar) yılda en az iki iş görüşmesi yapmanın gelecek için sağlıklı olduğunu söylüyor. İş görüşmesi yapmak zorunda kaldığınızda ve o güne kadar tecrübe etmediyseniz, başarı şansınızın düştüğünü ve işe alınma şansınızın da azaldığını ekliyorlar. Çalışırken talep görüyor olmak, işimizi iyi yaptığımızı hissetmek ve özgüvenimizi yüksek tutmak için de iyi gelir. Ama hala en önemli olanı, kendimizin yaptığı değerlemedir. Ben işimi iyi yapıyorum ve değer katıyorum hissi en iyi hissettirendir.
Ya da günümüzün moda kavramı, daha çok insanla iletişime geçmek yani network yapmak için ideal bir durum değildir de nedir?
Network demişken, yine hayatımıza çok hızlı giren kavramlardan biri olmadı mı sizce de? Networkü geniş yönetici olmak artık çok havalı. Networking aktiviteleri/toplantıları var. Ne toplantısına katılacaksın? Biraz network yapıp geleceğim. Yani kartvizit alış-verişi aktivitesi de denebilir. Teknolojiyle birlikte gündeme geldi ve aslında ‘birkaç bilgisayarın aynı anda ve aynı ağda işlem yapması’ demek.
Networking kavramı ise iş dünyası için çok ayrı bir anlam ifade ediyor. ‘Hamili kart yakınımdır’ın ingilizcesi diyelim. ‘Ağ kurma, çevre yapma’ gibi çevirebiliriz. İş görüşmelerinde, iş bağlantılarında, networku kuvvetli olanlar tercih ediliyor.
LinkedIn, network işinin son noktası. Toplantılara, derneklere katılmanıza gerek kalmadı. Bağlantı için istek yollayın, mesaj atın, işte networktesiniz. Kim nerede çalışıyor, ne ödül alıyor, ne satıyor, kimi arıyor karşınızda.
Network, bağlantılar önemli. Hayatımızın her döneminde doğru ve sağlıklı kurduğumuz ilişkiler, günün birinde işimize yarayabiliyor. Her zaman elinizin altındaki bir dosyada network listesi olsun ve yılda 2-3 kez güncelleyin derim. İş ararken, iş kurarken ya da çok kişisel bir şeye ihtiyacınız olduğunda kapısını çalacak, kolay ulaşacak dostlarınız olsun. Dostluk çemberi de diyebiliriz. Bana göre farkı şu, her zaman siz isteyen ve talep eden olursanız bir süre sonra anlamını yitirebilir. Siz de yardım etmeye ve destek olmaya gönüllü olun. Dönüşü daha büyük olacaktır ve iki tarafta kendini daha iyi hissedecektir
İş görüşme konusuna dönecek olursak, ‘ben hiç iş görüşmesi yapmadan emekli oldum’ ya da ‘yapmaya hiç gerek duymadım’cevapları artık geçmişte kaldı, hatta bana göre safsata. Çalıştığınız işte bile yöneticiniz, bu adam bizden nasılsa gitmezdiyerek kariyer değerlemenizde size karşı daha tutucu bile davranabilir. Hele ki rakibiniz bu konuda daha aktif ve iş görüşmeleri yaptığını çevresine duyuran ya da hissettiren biri ise.
Büyük şirketlerin çoğunda kullanılan ve çalışanların dokuz kutuya yerleştirildiği ‘9 Kutulu Matriks’ (The 9 Box Grid) adlı modelden, ne demek istediğim daha kolay anlaşılabilir. Kutunun bir tarafında Yüksek Potansiyel, diğer tarafında ise Yüksek Performans çizgisi olduğunu düşünün. İki tarafta da en üst kutudaysanız ‘yıldız’ yani geleceğin lideri olarak adlandırılırsınız. Her ikisinde en alt kutuda iseniz ‘gitme zamanı geldi, yani kötü performans grubundasınız demektir. Ama buna ek olarak çalışanın hangi kutuda olduğundan bağımsız, şirkette kalma ya da gitme potansiyeli ile değerlendirme buna eklendiğinde resim daha netleşir. Hem yüksek potansiyel hem de yüksek performanstasınız yani ‘yıldız’ kutusundanız. Ama gitme riskiniz minimum yani nerdeyse yok. İşinizi çok iyi yapıyor aynı zamanda ayrılmayı hiç düşünmüyor olabilirsiniz. Sizce sizle ilgili nasıl bir karar gelir? Arkadaş çalışmaya devam etsin, bir yere gideceği yok denebilir. Çok iyi ve çok sadık bir eleman her şirketin en sevdiği çalışan profilidir. Diğer arkadaşınız ise size göre daha düşük potansiyel ve performansta ama gitme potansiyeli yüksek olabilir. Şirket ikinizin de kalmasını istiyor ve bir yönetici ya da müdür ataması yapacak. Sizce kimi seçecektir? Yüksek potansiyel ve performansı olan sizi mi, yoksa yarın gitme ihtimali olan yan masadaki arkadaşınızı mı? Tek bir cevabı olmamakla beraber, daha aktif olmanın ve daha görünür olmanın önemi büyük demek istiyorum.
İş görüşmelerinde en çok sorulan sorular neler? Hadi bir de buna bakalım.
-Bize biraz kendini anlatır mısın?
-Neden bizimle çalışmak istiyorsun?
-Şirkete ne katabilirsin?
-Zayıf ve kuvvetli yönlerin nelerdir?
-Gurur duyduğun bir başarıyı anlatır mısın?
-Neden sizi almalıyız?
Aşağı yukarı dünyada ve her şirkette bu sırada olmasa bile istatistiklere göre her görüşmede en çok sorulan sorular bunlar. Özellikle kendini geliştirmeyen ya da genç İK’cıların risk almamak için sordukları klasik liste. Belki de onlarda benim baktığım siteden bakıyorlardır. Fark yaratacak olan sizin tutumunuz ve cevaplarınız olacaktır. Onlar herkese aynı soruları soracaklar ve en iyi cevapları ve adayları üstlerine sunmak isteyeceklerdir. Ama farkı yaratacak olan anlatacaklarınızla siz olacaksınız.
Peki nasıl fark yaratırız? Ya da gerçekten bir farkımız var mı? İş görüşmesine gitmeden mutlaka o şirketle ilgili haberlere, web sitesine, LinkedIn profillerine ve neler yazdıklarına bakmak iyi olur. Hatta varsa üst düzey, CEO röportajları, podcast dinlemeleri yapmakta fayda var.
Ama en ideali o şirkette çalışan birine ulaşmaya çalışın ve sormak istediklerinizi ona sorun ve cevaplarınızı alın. Böylece eliniz çok kuvvetlenir. Görüşmelerde o şirketi araştırmış hatta biliyor hissi vermek, şirketen adaptasyonu çok hızlı ve kolay olacak, bizim ekiple çok kolay kaynaşacak ve hızlı verim verecek hissini yaratmak adına önemlidir.
İkinci olarak görüşmenin ve söylemek istediklerinizin provasını arkadaşlarınızla karşılıklı yapın. Hatta varsa İnsan Kaynakları’nda çalışan bir dostunuzla, soru cevap yapın. Neleri mutlaka aktarmak istediğinize karar verin. En çok anlatmak istediğiniz ve sizi ayrıştıracak 4-5 olayı bir kağıda yazın. Görüşmede hangi soru gelirse gelsin anlatmak istediğiniz bu 5 olayı anlatın. Rahat olun, görüşmeyi ve akışı siz yönetin. Hatta soruları siz sorun. En rahatsız olduğum profil, iş görüşmesinde ‘bana sorun varmı ya da merak ettiğin birşey’ sorusuna hayır, yok diyen profillerdir.
Yukarıdaki soruları tersine çevirin. Kendinizi ve anlatmak istediklerinizi öyle iyi anlatın ki, son top sizde kalsın. Onların soracağı soruları baştan cevaplayın. Ve sonra siz sormaya başlayın;
-Sizi bu şirkette çalışmaya motive eden nedir?
-Şirketin değerlerini anlatır mısınız ve gerçek hayattaki uygulamaları hakkında örnekler verir misiniz?
– Size göre şirketin kuvvetli ve zayıf yönleri nedir?
– Sizce niye şirketinizde işe girmeliyim?
– Bu şirket şimdiki çalıştığım şirkete göre bana ekstra ne katabilir?
-Girişimcilik, çevre, adalet ile ilgili şirkette yapılan iyi uygulamalara örnekler verebilir misiniz?
Hangi yaş veya kademede olursanız olun, bu akış iyidir. Görüşmeyi siz yönetmiş, klasik akışın dışında bir fark yaratmış ve duymak istediğiniz bilgileri de almış olarak ayrılmış
olursunuz.
Seçmek size kalır.