Son yıllarda gençler arasında hızla yükselen satranç, stratejik yönüyle edebiyatta yıllardır birçok kitaba konu oldu. Şansın daha etkin rol oynadığı tavla ise edebiyatta yoksa biraz ihmal mi edildi?
İnsanı en iyi ya seyahatte, ya kumar masasında tanırsın diye bir laf vardır. Kumarı bilemeyeceğim ama birini en iyi oyun oynarken tanıyabiliriz demek en doğrusu. Bayılırım masa oyunları oynamaya, iskambil oyunlarından Monopoli’ye, Kızma Birader’den Uno’ya, her yaştan insanı bir masada toplayıp eğlenmenin daha pratik bir yolu var mı bilmiyorum. Tabii kalbimin sultanı tavla. Evde ikna edebildiğim herkesi tavlaya çekmeye çalışıyorum. Çocuklarım ise satranca meraklı, bilgisayarda veya telefonda oynuyorlar. Turnuvaları takip ediyorlar. Magnus Carlsen, Bobby Fischer isimleri sohbetlerde uçuşur oldu. Gençlerde bu oyuna yükselen bir ilgi var.
Satrançtaki bu yükseliş hakkında epey yazılıp çiziliyor. Bir oyun yayını olan Polygon.com’da Nisan ayında Nicole Carpenter tarafından yazılan makale, satrancın gençler üzerindeki etkisinin izini güzel sürüyor.
New York Times’a göre satranç en son 1972’deki Dünya Şampiyonası esnasında bu kadar popüler olmuş. Kimileri Netflix’de yayınlanan The Queen’s Gambit dizisinin bu popülerliğe ivme kazandırdığını düşünüyor. Magnus Carlsen ve Hans Nieman’ın oyunu esnasında Nieman’ın anal boncuk kullandığı rivayeti de bu rabıtalı oyuna biraz magazin sosu bulaştırmış olabilir.
Bu trendi markalar bile kullandı, Lionel Messi ve Christian Ronaldo ünlü bir lüks moda markasının reklamında satranç oynadı. Her ne olursa olsun, başka birçok oyun gibi satranç da strateji geliştirme, sorun çözme gibi faydalı becerileri, gençlerin oturdukları yerden edinmelerini sağlıyorsa, bu ancak iyi bir şey olabilir. Ben bu kamptayım!
Oyunlar edebiyatta çokça kullanılır, satranç da birçok edebi eserin merkezinde yer alır. Netflix dizisi The Queen’s Gambit de esasında aynı adı taşıyan (Vezir Gambiti) bir kitaptan yola çıkıyor. Satrancı değerlendiren en bilinen eserlerden biri ise, Alice Harikalar Diyarında’nın ardından gelen ‘Aynanın İçinden’. Lewis Carroll, bütün hikâyeyi bir satranç oyunu olarak tasarlar, Alice de beyaz piyon olarak konumlanır. Kitapta Alice’in her bir macerası, bir hamle olarak ele alınır. 1871’de yazılmış bu kitap tonlarca makaleye konu olmuştur, kitabın neyin alegorisi olduğu, kitaptaki unsurların neleri simgelediği hala tartışılır durur. Bir görüşe göre habire hamlelerle uzaktakine ulaşmaya çalışan Alice, bu davranışıyla kapitalizmin simgesidir.
Bir diğer ünlü eser Stefan Zweig’ın ‘Satranç’ isimli uzun hikayesidir. Avusturyalı Zweig, Yahudi olduğu için Naziler tarafından sakıncalı yazar ilan edilir, kitapları yakılır. 1938’de Almanya, Avusturya’yı ilhak ettiğinde, uzun sürgün yılları başlar, İngiltere’den Amerika’ya ve en son Brezilya’ya sürgün gider. 1942’de Brezilya’da, Satranç isimli hikayesini tamamlar, Amerikalı yayıncısına gönderir ve akabinde hayatına son verir. Satranç, Naziler yüzünden sürgüne giden Zweig’ın Nazizm’e doğrudan baktığı tek eseridir. Bu arada, 2016 yapımı ‘Stefan Zweig: Farewell to Europe’ (Stefan Zweig: Avrupa’ya Elveda), Zweig’ın bu son yıllarını anlatan harika bir film. Edebiyat merakını sinemaya taşırmak isteyenler için ideal.
Gelelim sevdiğim Amerikalı yazarlardan Amy Tan’ı aniden ünlü bir yazara dönüştüren ilk kitabı ‘The Joy Luck Club’a (Neşe Şans Kulübü). Görebildiğim kadarıyla henüz Türkçe’ye çevrilmemiş bu eser, Neşe Şans Kulübü olarak toplanıp ‘mah jong’ oynayan Çinli anneler ve onların Amerika’da yetişen kız çocuklarını, onların farklı öykülerini ele alır. Oyunun Kuralları isimli kısım, satranç dâhisi bir küçük kızla annesi arasında geçer. 2019’da kitabın basımının 30’uncu yılı şerefine, Literary Hub’a verdiği röportajında Amy Tan, kitabın olağanüstü başarısı karşısında müteşekkir, kitabın tamamen otobiyografik olduğuna inanan okuyucuların sayısı karşısında şaşkın olduğunu söylüyor.
Örneğin, ‘Oyunun Kuralları’ öyküsünden ötürü, onun da satrancı iyi bildiği hep varsayılmış ve hatta bir satranç dergisi, satranç üzerine yazı yazmasını dahi istemiş. Gerçekte Tan bu oyunu hayatında sadece bir kere oynamış. Tan’ın Türkçe’ye kazandırılmış kitapları da var: ‘Mutfak Tanrısı’, ‘Çıkıkçının Kızı’, ‘Talih Kuşu’. Anne kız ilişkileri ve Çinli Amerikalılar’ın göç deneyimleri üzerine düşünmek için bu kitaplar da güzel başlangıçlar olabilir. Amy Tan ile bağlantılı olmasa da Çinli Amerikalı deneyimi üzerine tatlı bir film ise 2019 yapımı The Farewell (Elveda) ve The Joy Luck Club gibi kısmen otobiyografik.
Evet, bu yazıyı yazarken bir ara aldım, tavla oynadım ve oğluma her zamanki gibi yenildim. 10Haber’deki Satrancı Bırak Tavlaya Bak yazısında bahsedildiği üzere, tavla esasında satranca göre daha hayata benzer bir oyun. Bir de satrançtan farklı olarak, oynarken muhabbet etmek, şakalaşmak, birbirini kızdırmak mümkün. Bu yönüyle tavlanın kalbimdeki yeri ayrı, ama tavlanın edebiyatta kendine satranç kadar yer bulduğunu söylemek güç. En azından ben çok örnek bilmiyorum.
Jonathan Lethem’ın ‘A Gambler’s Anatomy’ (Bir Kumarbazın Anatomisi) isimli romanı nadir bir istisna. Profesyonel bir tavla oyuncusu hakkında olan bu roman, favorilerimden değil esasında ama bakın tavlayı nasıl güzel tarif ediyor: “Tavlanın güzelliği dobralığında. Pokerden farklı olarak saklı kartlar ya da blöf yok burada. Zarlardan ötürü de satrançla alakası yok: Hiçbir dahi on iki ya da otuz hamle sonrasını öngöremez.” Hayat gibi… Plan yapmak, strateji geliştirmek şart, ama işte şans da lazım.
Walter Tevis, Vezir Gambiti
Lewis Carroll, Aynanın İçinden
Stefan Zweig, Satranç
Amy Tan, The Joy Luck Club, Mutfak Tanrısı, Çıkıkçının Kızı, Talih Kuşu
Jonathen Lethem, A Gambler’s Anatomy
1 Aralık 2024 - Rıdvan Hatun’dan Billur Örüntüler: Olgun bir ilk kitap
24 Kasım 2024 - Ünlü romancı Cormac McCarthy’nin ilham perisi 47 yıl sonra ortaya çıktı
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!