Türkiye’nin vahim eğitim çıkmazı: Bütün eşitsizliklerin anası
Geçen gün bir haber vardı, Türkiye’nin seçkin özel öğretim kurumlarından biri olan İstanbul’daki Alman Lisesi’nden bu yıl mezun olanların 2’si hariç tamamı üniversite eğitimi için yurt dışını tercih etmişti. Çoğunluk (100 öğrenci) Almanya’daki üniversitelere gidecekti.
Bu vahim durum, ta Amerika’dan Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun bile dikkatini çekmişti.
Gerçekten de çekmeyecek gibi değil. Durum ayrıca sadece Alman Lisesi’ne özgü de değil. Neredeyse bütün özel okullarda ve Fransızca ve Almanca dilde eğitim yapan üst düzey devlet liselerinde de benzer oranlar var.
Bunun iki temel sebebi var bana göre: Türkiye’de üniversite eğitiminin giderek düşen kalitesi ve Avrupa’da üniversitenin hem daha kaliteli, hem de ücretsiz veya çok ucuz olması.
Bu bizim kalitesiz ve en önemlisi kalitesinde eşitsiz eğitim sistemimizin yarattığı son anormallik.
Yıllardır bunu yazıyorum: Türkiye’deki bütün eşitsizliklerin başladığı ve yaratıldığı yer, ilkokuldan başlayarak okullarımız.
Bakın yakında okullar açılacak, bu yıl da 800 binden fazla çocuğumuz ilkokula başlayacak ve 12 yıl boyunca milli eğitim sisteminde yaşayacak. Ben size şimdiden bu çocukların bütün hayatlarını söyleyebilirim: İçlerinden 80-100 bin kadarı Türkiye ortalamasının hayli üzerinde, gelişmiş Batı ülkelerindeki akranlarının ortalamasına üç aşağı beş yukarı benzer bir eğitim almış olacaklar. İçlerinden 100-150 bin kadarı Türkiye için iyi denebilecek bir seviyede eğitim alacak. Geri kalan yaklaşık 550-620 bin çocuk ise ne Türkiye için ne dünya için ‘iyi’ kabul edilebilecek bir seviyede liseden çıkacak.
Bu çocukların ilk 80-100 bini az sonra rakamlarını vereceğim, toplumun zaten zengin ve üst orta sınıflarından gelen çocuklar. En alttaki 550-620 bin çocuk ise toplumun en fakirlerinin çocukları.
Yani bizim eğitim sistemimiz zenginliği kuşaktan kuşağa taşıdığı gibi fakirliği de kuşaktan kuşağa taşıyor. Hani, Cumhuriyet eğitim sisteminin köyden çıkan Süleyman Demirel’i, öğretmen çocuğu Turgut Özal’ı veya gecekonduda büyüyen Tayyip Erdoğan’ı ülkenin tepesine taşıdığı öyküsü vardı ya, işte o günler çoktan geride kaldı artık.
Neden o günler geride kaldı? Sorunun cevabı çok uzun ama bütün mesele eğitimdeki eşitsizlikten kaynaklanıyor; aynı sınıfta bir çocuk bir sınavdan 100 diğeri 20 alıyorsa ve bu durum normal karşılanıyorsa, eşitsizlik başlıyor zaten ve tepeye doğru katlana katlana, üst üste bine bine gidiyor.
Devletin eşitlikçi ve her başarılı çocuğa hayatta fırsat eşitliği yaratan, dolayısıyla sosyo ekonomik anlamda dikey mobilizasyonun önünü açan eğitim sistemi çökünce, çocukları kendilerinden daha iyi bir hayat yaşasın isteyen anne babalar ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldılar.
Bakın bu grafiği Prof. Dr. Ufuk Akçiğit ve arkadaşlarının Türkiye Bilişim Vakfı için hazıladığı ve 8 Nisan 2023’te açıklanan ‘Türkiye Akademik Diaspora Raporu: Beyin Göçünden Beyin Gücüne’ adlı rapordan alıyorum. OECD ülkelerinde devletin ilk, orta ve lise eğitimi için ayırdığı kamu kaynağının milli gelire oranı gösteriliyor grafikte. Türkiye, büyük çabalarla sonunda milli gelirinin yüzde 2,5’inden fazlasını eğitime ayırmaya başladı ama hala OECD ülkeleri arasında son sıralarda. Nüfusu 5,5 milyon kişi olan Norveç, 500 milyar doları bulan milli gelirinin yüzde 4,5’inden fazlasını eğitime harcıyor. (85 milyonluk Türkiye’nin milli geliri Norveç’in iki katından az. Neden acaba?)
Hadi, biz yeterince zengin bir ülke değiliz ve ancak bu kadar kaynağı eğitime ayırabiliyoruz diyelim. Ama durum bu değil.
Bakın bu grafikte de, çocuğu ilkokul, ortaokul veya lisede olan ailelerin kendi keselerinden çocuklarının eğitimi için yaptıkları harcamaların ülke milli gelirine oranı var. Türkiye’de aileler, milli gelirin yüzde 1’ine yaklaşan bir oranda parayı çocuklarının eğitimi için harcıyorlar. Bu bakımdan OECD’de aileleri eğitime en çok para harcayan ülkeler içinde üçüncü sırada Türkiye. Ailelerin en az para harcadığı ülkelerin İsviçre ve Norveç olması da tesadüf değil.
Bu ikinci grafik, Prof. Dr. Ufuk Akçiğit ve arkadaşlarına toplumda zaten var olan gelir eşitsizliğinin çocukların geleceğini etkileme ihtimalini arttırdığını anlatmış.
Çocuğunu iyi bir özel okula gönderebilen, üniversite kursuna gönderebilen aileler ile gönderemeyenler bir olamıyor ve onlar arasındaki fark bir kuşaktan diğerine taşınarak büyümeye devam ediyor.
Prof. Dr. Ufuk Akçiğit ve arkadaşlarının Türkiye Bilişim Vakfı için hazırladığı rapor sadece bundan söz etmiyor; hatta bu konu raporun ana konusu bile değil. Gelin bir de raporun ana konularına bakalım.