07-09-2023
İsmet Berkan

Orta Vadeli Program: Biraz gerçekçi, biraz hayalci, çokça karnından konuşuyor

Orta Vadeli Program: Biraz gerçekçi, biraz hayalci, çokça karnından konuşuyor

Türkiye, gerek Avrupa Birliği standartlarına gelebilmek ve gerekse ekonomide öngörülebilirliği arttırmak için uzun zamandan beri adına ‘Orta Vadeli Program’ denen bir program açıklıyor her yıl. 2021 yılına kadar OVP’ye bir de ‘Orta Vadeli Mali Program’ eşlik eder, bu programda da özellikle iç borçlanmayla ilgili öngörüleri görebilirdik, artık OVMP ayrıca açıklanmıyor.

Ben yakın dönemde bir OVP açıklamasına dünkü açıklama kadar yüksek beklentinin eşlik ettiği tek bir sefer daha hatırlıyorum: 2018’de Berat Albayrak’ın İstanbul’da yaptığı ve bolca terlediği meşhur sunum.

Albayrak’ın sunumunda dağ fare doğurmuştu

O zamanlar Berat Albayrak yeni bir isimdi, ne yapacağı çok merak ediliyordu, kendisi de OVP açıklamasını kendi ekonomik programının duyurusu gibi takdim etti, hatta OVP’nin adını değiştirdi. O yüzden o zaman beklentinin yüksek olması normaldi. Sonunda biliyorsunuz gayet şık bir PowerPoint sunumu oldu ama dağ fare doğurdu.

Dünkü sunum için de beklentiler çok yüksekti. Örneğin göreve geldiğinden beri yazılı bir ekonomik program açıklamamakla suçlanan, sosyal medyadaki bazı kısa mesajları dışında kamuoyunun önüne neredeyse hiç çıkmayan Hazine Bakanı Mehmet Şimşek, OVP ile bir yol haritası açıklanacağını söylediğinde herkes bunu ‘Şimşek’in ekonomi programı açıklanacak’ diye anladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da OVP ile ilgili beklentileri arttırdı, o da ‘yol haritası’ndan söz etti.

Oysa OVP doğası gereği zaten bir nevi yol haritası, adı üzerinde ‘orta vadeli’ yani 3 yıllık bir niyet beyanı. Amacı zaten kamunun önümüzdeki 3 yılda nasıl hareket edeceğini, hedeflerini ve amaçlarını ekonominin bütün paydaşlarına duyurmak ve öngörülebilirliği arttırmak.

Yeni program bekleyenler yanıldı

Ama dediğim gibi beklenti daha fazlaydı: Herkes, geçmiş çöken ekonomi programının yerine yepyeni bir stratejik bakış ve bu stratejiyi tamamlayan taktik adımlar bekliyordu.

Oysa dün, ‘Programa yapısal reformlar da ekledik’ dense bile ortada ne açık bir strateji duyurusu ne de gerçek manada yapısal reformlar vardı. Olan tek şey, okuyanın her niyete yorumlayabileceği muğlaklıkta yazılmış Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bazı beyanlarıydı. 

Onlara geleceğim ama önce açıklanan OVP’ye ilişkin bazı gözlemleri söylemeliyim.

Özellikle son birkaç yılın tamamen temenni niteliğinde olan ve dolayısıyla alay etmek dışında hiç ciddiye alınmayan OVP’leriyle kıyaslayınca, dün açıklanan OVP biraz daha ciddi ve üstelik biraz daha gerçekçi.

Tutmayan OVP tahminleri

Geçmişten birkaç örnek vereyim. 

2020 yılı için ortalama dolar kurunu o zamanın OVP’si 6 lira tahmin etmiş, kur 7,04 gerçekleşmiş. Sapmaya bakın. Aynı OVP enflasyonu yüzde 8,5 tahmin etmiş, 14,6 olmuş. Neredeyse iki kat.

2021 tahmininde dolar kuru 7,68 olmuş; ama dolar 8,98 gerçekleşmiş. Enflasyon yüzde 8 tahmin edilmiş, 36 olmuş. Tam 4 kat.

2022 dolar tahmini 9,27 imiş; 16,57 olmuş. Enflasyon tahmini 9,8 imiş, 64,3 olmuş. Kaç kat fark olduğunu varın siz hesaplayın.

2023’e ilişkin dolar tahmini 21,51 imiş; dün açıklandı yeni ortalama dolar kuru tahminimiz 23,88’e çıktı, bunun tutması da şüpheli. Enflasyon tahmini 36,1 imiş, dün bu tahmin yüzde 65’e çıkarıldı.

Dediğim gibi OVP ile yeni bir ekonomik program açıklanmadığı için mecburen bu belgenin bazı makro rakamlarla ilgili tahminlerini konuşuyoruz. Önümüzdeki yıllar için hemen bir cennet vaat edilmemesi, örneğin enflasyonun ancak 2026’da yüzde 8,5’a gerileyeceğinin söylenmesi, ister istemez geçmişe kıyasla daha ‘gerçekçi’ duruyor. (Bütçe de ancak 2026’da faiz dışı fazla verecek tahmine göre.)

İma yoluyla öngörülebilirlik yaratmak

Ancak bu gerçekçiliğin hayata geçebilmesi için alınan ve alınacak tedbirlerin OVP’ye açık açık değil ima yoluyla konulmuş olması ve ima edilen şeylerin de her şeyi yoruma bırakması büyük eksiklik. Anlaşılan OVP’yi hazırlayanlar bazı şeyleri açık açık yazıp taahhüt altına girmek istememişler. Bu bakımdam Mehmet Şimşek’in dün OVP açıklanırken dinleyici olması, hiç konuşmaması da anlamlı bence. Şimşek, kendi kişisel kredibilitesini korumak istiyor olmalı, o yüzden başrolde Cevdet Yılmaz vardı.

İktisatçılar OVP’nin rakamlarının iç tutarlığının sorgulayacaktır; geçmişte bu konuda ilkokul öğrencilerinin yapmayacağı türden rakamsal tutarsızlıklar ortaya çıkarılmıştı. Bu sefer de örneğin Ali Babacan OVP’nin kendi içinde tutarlı olmadığını söyledi ama somut örnek vermedi. İnsan kuvvetli ve tutarlı bir iktisadi eleştiri arıyor aslında OVP ile ilgili.

Faiz için papatya falı açmaya devam

Ekonomik aktörlerin en kısa vadeli beklentisi aslında para politikasının geleceğini görmekti. Yani Türkiye faiz arttıracak mı, arttıracaksa ne kadar arttıracak? Faizlerin nereye kadar artacağının önceden ilan edilmesinin faydalarını en son ABD, İngiltere ve AB örneklerinde gördük. Böylece orada Merkez Bankaları sözlü iletişim yoluyla faizi arttırmaları gereken seviyenin altında tutarak enflasyonu kontrol altına almayı başardılar, yani toplumsal maliyeti azalttılar.

Bizim Merkez Bankamız son yaptığını daha ilk gün yapıp faizi doğrudan yüzde 25’e çıkartsaydı ve enflasyonu izleyip ona göre yeni faiz arttırımları yapacağını duyurmuş olsaydı, topluma maliyeti daha düşük olacaktı. Ama öyle yapmadı, her ay piyasanın papatya falı açmasına neden oldu ve olmaya devam ediyor, bu da aslında nihai maliyeti çok arttırıyor.

OVP sunumunda Cumhurbaşkanı’nın da konuşması açıkçası alışılmadık bir durum. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşma yapması, açıklanan OVP’ye daha yüksek siyasi inanırlık katmak içindi herhalde.

Erdoğan’ın iki kritik cümlesini yorumlamak

Bugün Erdoğan’ı destekleyen gazetelerde ve köşelerde, onun ‘Bu programın arkasındayım’ sözlerine özel önem verilmiş. Oysa herhalde tersini söyleyecek, ‘Ben desteklemiyorum ama arkadaşlar yapmak istedi’ demesini beklemiyorduk.

Erdoğan’ın konuşmasını dikkatle okudum, satır aralarına sıkıştırdığı mesajları görmek istedim. Bence iki mesaj en önemli şeylerdi:

1. ‘…. sıkı para politikasının da desteğiyle enflasyonu yeniden tek haneye düşürecek, cari işlemler dengesini iyileştireceğiz’ sözleri. Bu cümleyi herkes kendi niyetine göre yorumlayacak, bazıları Erdoğan’ın ilave faiz artışlarına yeşil ışık yaktığını söyleyecek ama böyle olup olmadığı hep bir belirsizlik alanı olarak kalacak, yani bu ay dahil sürekli faizle ilgili papatya falı açacağız.

2. ‘Bürokratik ve hukuki öngörülebilirliği güçlendirerek, doğrudan yatırımları ülkemize çekmeyi hedefliyoruz’ cümlesi. Burada geçen ‘Hukuki öngörülebilirlik’ sadece iş insanları ve yabancı yatırımcılar için mi geçerli, yoksa hukuk devleti ve demokrasiye dönüş de hedefleniyor mu? Yurt dışından kalıcı sermayenin gelmesi için hukuk devletine ve demokrasiye dönüşün gerekli olduğunu hepimiz biliyoruz.

Normalde OVP öngörülebilirliği arttırmak için ilan edilen bir belge. Bu sefer bu belge bu işlevini yerine getirmeye son 5 yıla göre daha yakın belki ama görüyorsunuz, bırakın orta vadeyi kısa vade için bile belirsizlikleri gidermekten uzak.

Ankara’da dikkatten kaçan çok önemli temas, çok önemli mesajlar

Ankara’da dikkatten kaçan çok önemli temas, çok önemli mesajlar

Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde orta vadeli ekonomik programın açıklandığı gün Ankara’nın çok önemli bir misafiri vardı: Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu komiseri Olivér Várhelyi, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın misafiriydi.

OVP ile Avrupa Birliği ilişkisini hepimiz kolayca tahmin edebilir, hatta temennilere de girişebiliriz ama AB Komiseri Várhelyi basın toplantısında gerçekçiydi. Várhelyi, 2030’da genişleme için çalışmalara başlandığını ve yeni üyelere AB’nin kapılarını açabileceğini ifade ederek, “Biz kendi tarafımızda durmadan çalışıyoruz. En nihayetinde üye devletlerin de yavaş yavaş siyasi olarak harekete geçtiklerini, yatırımlarda bulunduklarının görüyoruz. 2030 itibarıyla yeni üyeler olacaktır. Olması için her iki tarafın da çalıştığını söyleyebilirim” dedi.

Peki 2030’daki genişlemede Türkiye de yer alacak mı? Bakın ne cevap veriyor buna AB Komiseri: ‘Türkiye’nin aday ülke olarak konumuna bakacak olursak şu anda bulunduğunuz konum son derece nettir ve Avrupa Konseyi tarafından 2018 yılında bu karara varılmıştır ve müzakereler şu anda donmuş durumdadır. Burada yeniden başlaması için Avrupa Konseyi tarafından bazı kriterler öne sürülmüştür ve bu kriterler demokrasi ve hukukun üstünlüğüyle ilgilidir. Bu alanlarda ileriye yönelik inandırıcı bir yol haritasının hazırlanması tabii ki yeni tartışmaları tetikleyebilir.’

Gördünüz mü, bunca yıl sonra yeniden aynı noktaya geri geldik. Tabii aynı konu ve soru Hakan Fidan’a da soruldu. Fidan, ‘Türkiye’nin AB üyelik perspektifinde herhangi bir değişiklik yok. Bu çok güçlü bir politik irade. Özellikle tekrar seçmeninden güçlü bir destek alan cumhurbaşkanımızın bunu milletimiz adına yeniden en üst politik iradeyle vurgulaması önemliydi. Devlet organları da buna yönelik çalışmalarını hızlandırdı. Bir süredir çeşitli neden- lerden dolayı AB’yle Türkiye arasındaki bazı konulardaki temaslarda bir gerileme olmuştu. Yeni dönemde bunu telafi edecek çalışmaların neler olabileceği konusunda adımlarımızı attık. Bugün sayın komiserin Ankara’yı ziyareti de aslında buna güzel bir örnek’ dedi.

Yine açık açık bir şey söylenmeyen ama ima edilen, en azından Türkiye-AB ilişkilerinin iyileşmesi ve tam üyelik konusunda yeniden gaza basılmasını isteyenleri ümide sokabilecek ama sonradan da kolayca inkar edilebilir sözler.

Açıkçası, benim açımdan AB’nin genişleme komiserinin zahmet edip Ankara’ya gelmesi bile, Ankara’dan kaynaklanan bir AB iradesinin yeniden varolmaya başladığına bir delil ama bu konuda ihtiyatlı olmakta fayda var.

Helal olsun o caminin cemaatine

Helal olsun o caminin cemaatine

Olay Zonguldak’ta yaşanıyor. Merkez Ulu Caminin vaizi çıkıyor ve durduk yerde Avrupa Şampiyonu kadın voleybolcuların maçlarda şort giymesinin ‘dinen sakıncalı’ olduğunu söylüyor. Sanki ona bunu soran varmış gibi.

Vaiz vaazında bu sözleri söyleyince cami cemaati yüksek sesle ona itiraz etmeye başlıyor. Caminin içinde bağrış çağrış tartışma oluyor, cemaatten Ekrem Güllüdağ, “Siz Kuran kurslarında erkek çocuklara tecavüz edilirken burada konuştunuz mu da Voleybol Milli Takımı hakkında konuşuyorsunuz” diyor.

Biraz sonra tartışma yaşanıyor ama cemaatin bir bölümü bu arada camiyi terk ediyor. Vaiz protesto ediliyor.

Voleybolcuların kıyafetleriyle ilgili tartışma yeni değil, zaten bir süredir sosyal medyada yapanlar var bunu. Bu devirde hala kılık kıyafet konuşmak insana tuhaf geliyor. Eskiden de bazıları başörtüsünü böyle ‘Laikliğe caiz değil’ diyerek yasaklamaya kalkışırdı, vaizin yaptığının bundan hiç farkı yok.

Daha fenası vaiz orantısız güç kullanıyor, kendi kürsü iktidarı üzerinden cemaate aklınca propaganda yapıyor.

Neyse ki karşısında bir koyun sürüsü yok, aklı başında bir cemaat var. Anında itiraz ediyorlar, ‘Sen ne diyorsun, hoca’ diye çıkışıyorlar, hatta camiyi terk ediyorlar.

Ne diyeyim, helal olsun o caminin cemaatine.

Selin İstanbul’da bıraktığı büyük hasar

Selin İstanbul’da bıraktığı büyük hasar

Kısa süreli ama yoğun yağışın İstanbul’un üç ilçesinde bıraktığı hasar sahiden çok büyük.

Bilen biliyor, İstanbul’un Avrupa yakasındaki mobilyacılar sitesi MoDoKo, artık Başakşehir ilçesi sınırlarında. Bu sitenin gördüğü hasar inanılmaz. Devasa bir alana yayılan mobilyacılar sitesinde çok sayıda dev mağaza çamurlar içinde.

Biraz yukarısındaki Çam Sakura Devlet hastanesi de öyle. Zemin ve bodrum katları sular altında kaldı. Halkalı’ya yakın demir yolu gümrük depoları bir çamur gölü.

Arnavutköy, Başakşehir ve Küçükçekmece ilçelerinde 300’e yakın evi su bastı.

Dün de yazmaya çalıştım, evet çok ciddi miktarda yağmur yağdı bir anda. Ama böyle yağmurlar bundan sonra daha sık yağacak. Bütün altyapının böyle bir anda ortaya çıkan müthiş miktarda yağmur suyuna göre yeniden düzenlenmesi, özellikle kamu binalarının suyun akış yönünde yapılmaması lazım.

Sosyal medyayı esas bunun için kontrol gerekmez mi?

Sosyal medyayı esas bunun için kontrol gerekmez mi?

Bugün 10Haber’de haberi var, sosyal medyada kontrolsuzca verilebilen ilanlar sayesinde dolandırıcılar kendilerine yeni bir kazanç kapısı bulmuş durumda. Özellikle Meta’ya ait olan Instagram bu konuda en kontrolsuz yer.

İşte geçenlerde oldu, sahte bir fotoğraf yapılmış, çok ünlü bir iş insanı sözde kelepçeli gözüküyor. Altında da çarpıcı bir haber başlığı gibi başlık. Tipik bir klik tuzağı.

Haberi tıklayacak olursanız, o iş insanının kripto para sayesinde nasıl havadan para kazandığını anlattığı bir sahte mülakat çıkıyor karşınıza. Amaç kripto para satmak.

En son böyle dolandırıcılık vakasında Bilal Erdoğan’ın fotoğrafı var. Sözde Bilal Erdoğan yatırımcılara hisse senedi tavsiye ediyor.

Bir başkasında gazeteci Fatih Altaylı sözde yatırım tavsiyesi veriyor.

Hepsi dolandırıcılık. Ve işin fenası, bu dolandırıcılığın sosyal medya üzerinden serbestçe yapılması.

Türkiye sosyal medyaya sansür uygulamak için onca uğraş içinde, o enerjinin bir bölümü bu sorumsuz yayıncılığı önlemeye harcansa çok daha faydalı olmaz mı?