Meral Akşener belki de doğrusunu yapıyordur
Seçimden beri muhalefet cephesinde yaşanan dağınıklık herkesin malûmu. Bu dağınıklığın bir tane sebebi var: Seçimde alınan başarısız sonuçlar.
14 Mayıs günü seçimin ilk turu yapılırken genel muhalefet cephesi irili ufaklı çok sayıda ayrı partiye bölünmüştü. Zaten seçime 24 siyasi parti girdi. Ama bunlardan sadece 7’si Meclis’e milletvekili sokmayı başardı. Sonradan CHP listesinden giren 3 partinin milletvekilleri ayrıldı kendi partileri döndü vs.
Muhalefet partilerinden altısı, biliyorsunuz seçime ittifak halinde girdi. Ama 6 partiden biri, İyi Parti seçimde tek başına ve kendi listesiyle yarışırken diğer 5 parti CHP çatısı altındaydı. Sonuç olarak bu 6’lı ittifak toplamda yüzde 35’ten biraz fazla oy aldı. Buna karşılık iktidardaki Cumhur İttifakı yüzde 50 civarında oy alarak seçimin mutlak galibi oldu.
14 Mayıs gecesi büyük hayal kırıklığına uğrayan muhalefetin yegane ümidi, 28 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanı seçimini kazanmaktı. Ama Kemal Kılıçdaroğlu o seçimi muhalefet adayı olarak kazansa bile 14 Mayıs seçimi kaybedildiği için Meclis’te azınlıkta kalacak, aslında yapmak istediği işlerin hiçbirini yapamayacaktı. Nitekim o seçimi de kazanamadı zaten, Tayyip Erdoğan yüzde 52 oyla yeniden Cumhurbaşkanı seçildi.
Fakat yine de, çıkmamış candan ümit kesilmez misali, muhalefet oy veren (en azından milletvekili seçiminde Cumhur İttifakı’na oy vermeyen) yüzde 50’ye yakın seçmen açısından travma 14 Mayıs akşamından 28 Mayıs akşamına ertelendi. Hatta öyle bir şey oldu ki, bu seçmen grubu sırf o travmadan kurtulabilmek ümidiyle 28 Mayıs öncesinde daha da fazla ümitlendi, daha da fazla çoşkulu davrandı.
Sonuç, 28 Mayıstaki yenilginin 14 Mayıs’takinden bile daha büyük bir travma yaratması oldu. Her büyük travma gibi bu travma da kendisine öfkesini yönelteceği bir yer aradı, çok da uzağa bakması gerekmiyordu zaten, öfke Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’ye patladı.
Daha geçen gün gelen PanaromaTR araştırmasında çok çarpıcı bir sonuç var. Seçimde Tayyip Erdoğan’a oy verenlerin kabaca üçte biri, bugün Tayyip Erdoğan’ı başarısız buluyor..
Seçimde oyunu Kemal Kılıçdaroğlu’na verenlerin ise yüzde 93’ü, evet yanlış okumadınız yüzde 93’ü onu başarısız buluyor.
Bu dehşet verici rakamı aslında sokakta, kahvede, berberde, hatta belediye otobüsünde etrafınızdaki konuşmalara bakarak siz de rahatça teyit edebilirsiniz. İnsanların Kılıçdaroğlu’nun adını duymaya bile tahammülü yok.
Ama bir bakıyorsunuz, partisi içindeki genel başkanlık yarışında Kemal Kılıçdaroğlu önde gidiyor.
Siyasetin gerçeklerden, sokaktan, gündelik hayattan ve vatandaştan kopukluğuna dair daha çarpıcı bir örnek olamaz herhalde.
CHP’yi benden daha yakın izleyen ve bilen kimi uzmanlara göre bu kopukluğun, daha doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı bu desteğin arka planında, bu parti örgütlerinin giderek daha fazla belirli bir etnik ve mezhepsel bağlantıya teslim olması yatıyor.
Adıyla söyleyelim, Aleviler, CHP yönetim kademelerinde toplumdaki temsillerini kat be kat aşan oranda temsil ediliyorlar. İlçe ilçe, il il ve milletvekili aday listeleri üzerinden verilen son derece çarpıcı yoğunlaşma örnekleri var.
CHP’nin hayatın ve toplumun gerçeklerinden kopukluğu, bu partideki ‘değişim’ arayışlarının bir yere varamayacağı yorumlarına neden oluyor.
Anlaşılan o ki, bu yorumu yapanlardan biri de Meral Akşener’in bizzat kendisi.
İyi Parti lideri Meral Akşener ardı ardına iki önemli çıkış yapıp pozisyonunu güçlü şekilde vurguladı. Akşener, ittifak sisteminden ve CHP ile yaptığı ittifaktan memnun değil, seçimi kaybetme pahasına yerel seçimde ittifak yapmayacak, en fazla ilçe düzeyinde işbirliklerine açık.
Akşener’in ‘Pazarlıkta el yükseltmek için yapmıyorum’ dediği, ‘İstanbu ve Ankara’yı kaybetmeyi göze aldım’ diye eklediği bu sert çıkışını iki düzeyde ele almak mümkün.
Birinci düzey, İyi Parti’den çok CHP’yi ilgilendiriyor. Akşener, ‘Eğer CHP değişmeyecekse, Kemal Kılıçdaroğlu ile yola devam edecekse biz yokuz’ diyor olabilir. Özellikle Ekrem İmamoğlu’na bu mesaj. İyi Parti’nin yokluğu halinde İstanbul’u yeniden kazanması mucizelere kalan İmamoğlu, ‘Öyleyse ben genel başkanlığa aday olayım’ diye düşünebilir, hatta belki Akşener o öyle düşünsün istiyor.
İkinci düzey, Akşener’in CHP’den tamamen ümidi kesmesi olabilir, ki şu an en gerçekçi durum bu zaten. O yüzden gidiyor Muharrem İnce ile ittifak değilse bile işbirliği olanaklarını araştırıyor, böylece yerel seçimde hem kısmi bazı başarılar kazanma hem de partisinin genel oy düzeyini yüzde 14-15’lere getirme hesapları yapıyor olabilir.
Eğer CHP değişmeyecek, şu kısa süre içinde silkinip kendi içinden yeni bir muhalefet anlayışı ve yeni bir liderlik çıkartmayacaksa, bu yolla yeniden küskün ve travma geçirmiş kitleleri motive edemeyecekse, belki de Meral Akşener kendisi ve partisi açısından en doğrusunu yapıyor.