Bu hafta Amerika'da Google ile ilgili çok önemli bir mahkeme süreci başlayacak. Google'ın arama motoru olarak tekelliği sorgulanıyor.
Çocukluğum fasikül fasikül ansiklopedi toplanan bir evde geçti. Kalınca bir dergi gibi haftalık veya aylık olarak bayiden alınan o fasiküller yeterince biriktiğinde ciltlenir ve rafta yerini alırdı. Sonra gazeteler kuponla ansiklopedi vermeye başlayınca, bir tur da onlar alındı.
Böylece Türkiye’de çıkan her ansiklopedinin bulunduğu evimiz, öğrencilerin dönem ödevi hazırladığı tarihlerde, dolulukta İl Halk Kütüphanesi ile yarışır hale geldi. Öyle ki bazı ansiklopedilerin; kuşe kâğıt, gazete kâğıdı, karton cilt, deri cilt gibi alternatif takımları bile vardı.
Babam, tam yayınlanmış tüm ansiklopedileri aldığından emin olarak her bilgiye ulaşacağımıza ikna olmuş ve derin bir nefes almıştı ki, internet icat oldu.
Sonra salondaki dev vitrinin tüm gözlerini kaplayarak tabak, çanağa bile yer bırakmayan ansiklopediler, yerini tek bir pencereye bıraktı: Arama motoru penceresi.
Başlangıçta alternatifleri de var gibiydi ama sonra her şey Google oldu. “Googlelamak” diye bir kelime bile var artık.
Kupon biriktirerek veya hazır ciltli ansiklopedi almanın bir maliyeti vardı ve bunu biliyorduk, peki Google’dan arama yapmanın maliyetini biliyor muyuz?
Salı günü ABD’de bir dava başlayacak. Biraz yakından bakarsak, bu dava Google’dan arama yapmanın maliyeti üzerine bize bir şeyler söyleyebilir.
Temelleri üç yıl önce atılan, geçen yıl başında farklı bir nitelik kazanan ve nihayet bu hafta ilk duruşması görülecek bu dava, Google’ın arama motoru piyasasında yarı tekel niteliğine odaklanıyor.
Aslen Apple gibi cihaz üreten markalarla, “varsayılan” arama motoru olmak için yapılan anlaşmalara odaklanıyor. Öyle ya, iOS veya Android veya macOs tabanlı bir cihaz alırız ve tüm bu cihazlarda varsayılan arama motoru Google’dır. Bunun neden böyle olduğunu da hiç sorgulamayız.
Diğer arama motorlarıyla karşılaştırıp Google’ın bu işte gerçekten iyi olduğunu düşünenler de vardır, dünya üzerinde başka bir arama motorunun varlığından bile haberdar olmayanlar da.
Bencileyin internette izlenmekten hoşlanmadığı için DuckDuckGo gibi alternatiflere yönelenler de vardır elbette. Ancak benim gibilerin çok bir şeyi değiştirmediğimi biliyorum.
Çünkü SimilarWeb verilerine göre Google’ın dünyadaki pazar payı %90,68, Türkiye’de ise %99,42. Benim kendimce bilinçlenerek arama motoru olarak tercih ettiğim DuckDuckGo, Türkiye pazarında %0,04 gibi mikroskobik bir orana sahip. Bu da şu demek: Google’dan başka arama motoru tanımıyoruz.
Google’ın savunmasına göre, Google bu oranlara işinde gerçekten iyi olduğu için ulaşıyor. Google diyor ki, başka arama motorları da var ama insanlar beni tercih ediyor. Hadi biraz hakkını verelim, 1998’de Stanford Üniversitesi’nde Larry Page ve Sergey Brin isimli doktora öğrencilerinin geliştirdiği PageRank teknolojisi gerçekten bu alanda bir çığır açtı.
Ancak açılan bu çığırın dünya %90 üzerinde pazar payına sahip 1,7 trilyon dolarlık yarı tekel niteliğinde bir şirket olmayı tam olarak açıklamıyor. Madem ki insanlar zaten Google’ı tercih edecek, o zaman neden Google, sadece Apple’a tahminen yılda 12 milyar dolar, varsayılan arama motoru olma ücreti ödüyor. Bu, Apple için bile öyle bir para ki, yıllık kârının %14 ila %21’ini oluşturuyor.
Uygulamaların birbiriyle veri paylaşmaması gibi sözde tüketicinin veri haklarını koruyan kuralları olan Apple da sessizce parayı alıyor. Google’ın bu konudaki iddiası da şöyle: Herkes Apple veya bir başka cihazda varsayılan arama motoru ayarlarını değiştirme hakkına sahip. Peki değiştiren var mı? Kullanım verilerine bakılırsa yok.
Şimdi diyebilirsiniz ki, arama motorumun Google veya bir başka markası olması neyi değiştirir? Bir şirket dünyada %90+, Türkiye’de %99,42 olursa çok şeyi değiştirir.
Bölgenizdeki arama sonuçlarında öne çıkmak isteyen bir markayı düşünün. Google’dan başka alternatifi olmadığı için haliyle bunu Google’dan talep edecek. Talep arttıkça fiyat yükselecek ve Google tek başına fiyatları belirleme lüksüne sahip olacak. Bu da maliyeti artıracak ve o maliyet, satın aldığınız ürün veya hizmete eklenecek.
Yani bedava sandığınız arama hizmeti, iğneden ipliğe aldığınız her üründe var.
Ayrıca iş sadece arama hizmetiyle de sınırlı değil. Google bu çapta veri toplama gücüyle dijital reklam piyasasının tüm taraflarında yer alıyor.
Bir kere her büyük web sitesinin reklam alanı sunmak için kullandığı teknolojiyi Google kontrol ediyor. O da yetmiyor sizin web sayfanızdaki reklam alanını satan araç da Google’a ait. Ve haliyle dijital reklam yayınlayan sitelerle reklam verenler arasındaki borsa da Google’ın kontrolünde.
Burada, neredeyse hiç rekabet olmadığı için de web sitesinde içerik ya da haber sunanlar çok az kazanırken, reklam verenler de daha fazla ödüyor. Böylece ürünlerin maliyeti otomatikman artıyor.
Bu son derece endişe verici durum, şu anda ABD’de değil, İngiltere’de de dava konusu. Birleşik Krallık’taki tüm tüketiciler adına açılan davanın iddiası çok net: Google, arama motoru pazarındaki rekabeti bastırıyor ve bu da Birleşik Krallık ekonomisinde fiyatların artmasına neden oluyor.
Türkiye’de “x sebep y sonuç” misali fiyatları artıran çok faktör var, Google’a sıra bile gelmez diyebiliriz belki ama bence hiç demeyelim ve bu davayı dikkatle izleyelim derim. (Bu arada Google’ın da içinde bulunduğu 6 teknoloji devini (Alphabet-Google, Amazon, Apple, ByteDance-TikTok, Meta, Microsoft) rekabet kurallarına uymaya zorlayan AB Dijital Piyasalar Yasası’nın taze çıktığını da hatırlayalım.)
Google için ABD’de açılan davadan ne sonuç çıkar bilemeyiz. ABD’de bazen böyle davalardan ilginç sonuçlar çıkabiliyor. 2000’lerin başında Microsoft’a karşı rakip yazılım üreticilerini engellediği iddiasıyla açılan davada, Microsoft’un geri adım atmasıyla bir anlaşma sağlanmıştı. 1978’te açılıp 1984’te sonuçlanan AT&T davasında ise yerel telefon hizmetlerinin pazarının %85’ine sahip olan şirketin bölünmesine karar verilmişti.
Tabii Google gibi dev şirketlerin güçleriyle orantılı bir hukukçu ordusuna ve lobi gücüne sahip olduğunu da unutmayalım. Şimdilik sadece izlemekle yetineceğiz.
Hepimiz bilinçlenelim, Google’ı bırakıp rakiplerine şans verelim gibi romantik tavsiyelerde bulunmayacağım. Ben evde hobi olarak DuckDuckGo kullanıyorum ama önemli yasal yaptırımlar olmadığı sürece bunun kimseye faydası yok.
Türkiye’de asla gündem olmayacak ama Türkiye’yi de doğrudan ilgilendirdiğine yürekten inandığım bir başka konuya daha değindiğime göre yazıyı bitireyim.
Bir de tavsiye: Eğer sizi kimsenin bulamayacağı bir yere kaçmak istiyorsanız, Google arama sonuçlarının ikinci sayfasına saklanın.
3 Kasım 2024 - En apolitik takılanlar bile kaçamaz: Teknolojik olan politiktir!
30 Ekim 2024 - Menendez Kardeşler Olayı: TikTok’tan Netflix’e Yeni Medya Yargısının Gücü
23 Ekim 2024 - Gülse Birsel’in dilemması
20 Ekim 2024 - “Yenidoğan çetesi” şüphelisinin sosyal medya profili, zamanımıza dair ne anlatıyor?