Yapay zekanın sınırları ile insanın sınırları: Ama onun ruhu yok
Nereye gitsem, hangi ortama girsem, kimlerle sohbet etsem, en sonunda laf dönüyor dolaşıyor ve yapay zekaya, yapay zekanın bütün insanlığa karşı yarattığı büyük tehdide geliyor ve benden bu tehdidi doğrulamam isteniyor.
Yanlış anlamayın, yapay zeka konusunda büyük bir uzman olduğum ve benim ne dediğim önemli olduğu için değil. Tam tersine pek az şey biliyorum bu yeni teknoloji konusunda, bana dönüp ‘Otur, basit bir yapay zeka algoritması yaz’ deseniz mesela, yazamam. ‘Öğrenen nöral network’lerin nasıl öğrendiğini hala tam olarak kavrayabildiğimi söyleyemem, ‘nöral network’ü de bu konuları hiç bilmeyen birine izah edebilecek kadar idrak ettiğimi sanmıyorum.
Benden bu tehdidi doğrulamam isteniyor, çünkü ben bu konuda masada ya tamamen sessiz kalıyorum ya da bazen sinirlenip konuşanların saçmaladıklarını söylemeye başlıyorum.
Oysa herkes yapay zekanın insanlığa çok büyük bir tehdit olduğundan o kadar emin ki, benim bu tehdide gerçekte itiraz etmediğime dikkat etmiyor, aksine yapay zekanın zararsız olduğunu düşündüğümü sanıyorlar.
Oysa söylüyorum: Yapay zeka, insanlığı sona erdirecek çapta bir tehdit midir bilmiyorum ama hayatımızın bir sürü mikro alanında kapitalizmi daha beter hale getireceği ve bize hayatı zorlaştıracağı muhakkak bir teknoloji.
Ha peki hiç mi faydası olmayacak? Elbette olacak hem de çok büyük faydaları olacak ama biz sakıncalarını konuşmaktan faydalara odaklanamayacağız.
Yapay zekanın dünya çapında insanları endişeye sevk edecek derecede gündeme gelmesinin sebebi, adı ChatGPT olan bir konuşma robotu. İnsanlar, ortalama pek çok Türk’ten daha iyi bir Türkçeyle yazabilen bu robotun sahiden ‘konuştuğunu’ düşündüler.
Oysa hayır, sizin benim konuşma eylemimizden bir hayli farklı robotun ‘konuşması.’ Siz ve ben diyelim Türkçe dilinde konuşurken bu dili ‘anlıyoruz.’
Buradaki ‘anlamak’ kavramı çok geniş. Karşımızdaki kişi bize ‘Masum değiliz’ dediğinde, biz konuşmanın bağlamından hareketle anında burada Sezen Aksu’nun meşhur şarkısına referans verildiğini ve ‘Hepimiz kanun önünde suçluyuz’ anlamının kastedilmediğini ‘anlıyoruz.’
Fakat en temel fark bu ‘anlamak’ meselesinde değil. Çünkü robot yakında metaforlarla ilgili kütüphanesini de tamamlayacak ve siz mesela ‘Bana pamuk gibi bir limonlu kek tarifi ver’ dediğinizde, oradaki pamuk kelimesiyle bitki olan pamuğu değil kekin yumuşaklığını kastettiğinizi ‘bilecek.’ Onun bunu bilmesi hala ‘anlamak’ olmayacak; çünkü siz ‘pamuk gibi’ derken büyük olasılıkla aynı anda gözünüzün önünde de bir görüntü canlanıyor, hatta daha önce bir yerde yediğiniz bir kekin lezzeti bile aklınıza geliyor olabilecek; oysa robotun ‘aklından’ asla böyle şeyler geçmeyecek, ‘Pamuk gibi limonlu kek’i başka hatıralarıyla bağdaştırıp bir duygu üretmeyecek.
Mevcut teknoloji içinde yapay zekanın limiti tam burada yatıyor. Gerçekte konuştuğu şeyi de, dinlediği şeyi de bizim anladığımız anlamda ‘anlamıyor.’
Ama bizde (en azından ezici bir çoğunluğumuzda) robotun söyleneni anladığı ve karşılığında da anlamlı cümleler kurduğu izlenimi doğuyor.
Bunun sebebi robotun çok iyi, üstelik giderek daha iyi bir taklitçi olması ve biz insanların da aslında sınırsız değil sınırlı varlıklar olmamız.
Hepimiz, hayatlarımızı belli örüntülerle yaşıyoruz. Sadece davranışlarımız düzeyinde değil, düşünce ürettiğimizi sanırken bile aslında belirli kalıpların veya örüntülerin içinde kalıyoruz.
Eğer birisi, bizim bu örüntülerimizi yakından takip edip çözebilecek olursa, bir sonraki davranışımız da, bir sonra söyleyeceğimiz cümle de o birisi için tahmin edilebilir hale geliyor.
Kendinizi düşünün: Yakınınızdaki pek çok kişinin düşünce sistematiğini o kadar iyi biliyorsunuz ki, mesela ne yaparsanız onun buna sinirleneceğini de önceden kestirebiliyorsunuz aslında. Bunu o kişinin düşüme örüntüsünü çözerek yapıyorsunuz.
Düşünün: Bir şirket, dünyanın bütün kentleri ve köyleri için bir harita uygulaması geliştirmiş, bu harita üzerinden hepimize, dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insana ücretsiz seyrü sefer yardımcısı hizmeti veriyor. Bu hizmete Kalküta’daki toplu taşıma servisleri de dahil, New York metrosu da, Berlin’deki tramvay da. Dünyanın her yerinde o an nerede trafik tıkalı, nerede yavaş ilerliyor, nerede açık uygulama biliyor ve dileyene bu hizmeti veriyor.
Bu muazzam, belki milyar dolara kurulmuş ve her ay da devam etmesi için milyonlarca dolar harcanan hizmet üstelik bedava. Acaba neden?
Geçen hafta telefonumun işletim sistemi değişti, herhalde bu yüzden bazı bildirim ayarlarım da değişmiş. Araba binip hareket ettiğimde telefonum bana ‘Şu anda şuraya mı gidiyorsun’ diyerek harita uygulamasından seyrü sefer yardımında bulunmak istedi. Gittiğimi tahmin ettiği yer doğruydu, sahiden oraya gidiyordum.
Yapay zekanın bir yaptığı bu: Davranışlarımıza bakıp bizimle ilgili tahminde bulunmak. 100 tahmininden 60-70’i doğru çıksa, büyük başarı.
ChatGPT gibi konuşma robotlarının yaptığı veya yapmak istediği de bu: Bizim konuşma sistematiğimizi ‘öğrenmek’ ve bir sonraki cümlemizi tahmine çalışmak. Şimdilik 100 tahminin 10-15’i doğru çıkıyorsa, bu müthiş bir başarı ve 100’de 100’e ulaşması da bir zaman meselesi.
Çünkü biz tahmin edilebilir varlıklarız; sandığımız kadar özgür irade sahibi bireyler değiliz.
Ama olsun, yine sığınabileceğimiz bir liman var: Bu tahminleri yapacak yapay zeka, aslında hala ‘mana’dan yoksun.
Peki hep yoksun mu kalacak? Bir gün yapay zekanın da ‘ruhu’ olabilir mi?
Gelin onu da haftaya konuşalım.