Harari geldi, hepimizi yeniden korkuttu ve gitti
Bu yıl cumhuriyetimizin 100. yılı. Cumhuriyetle yaşıt az sayıda kurumumuzdan biri olan Türkiye İş Bankası, kendi şanına yaraşır biçimde bu 100. yıl kutlamalarına başladı. Dün tamamlanan ‘Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış Konferansı’ bu yolda bankanın attığı ilk adımlardan biriydi.
İki günlük konferansta çok sayıda önemli isim konuşma yaptı ama galiba herkesin gözü, ‘konferansın rock starı’ İsrailli antropolog Yuval Noah Harari’nin üzerindeydi.
‘Sapiens’ adlı olağanüstü güzel antropoloji kitabının dünya çapında elde ettiği popüler başarıyla yıllar önce ‘rock star’ mertebesine yükselen Harari, bir süreden beri insanlığın geçmişiyle değil geleceğiyle meşgul.
Çünkü geçmişi çok güzel yazdı, bitirdi, kendini tekrar etmeden söyleyecek fazla bir şey kalmadı. Gelecek ise kaçınılmaz biçimde getirdiği belirsizlikler nedeniyle oldukça münbit bir alan.
Uzun zamandır yazıyor ve konuşuyor, Harari’nin gelecek beklentileri genellikle karamsar. Bu korkutucu ve karanlık gelecek beklentisini de kendine özgü ustalığıyla gayet ikna edici anlatıyor.
Örneğin Harari’nin artık çok meşhur olan ‘Gelecekte bir işe yaramazlar sınıfı oluşacak’ beklentisi, aslında şimdiden neredeyse gerçekleşmiş durumda. ABD başta gelişmiş Batı ülkelerinde orta sınıfların uğradığı yaygın refah kaybı, onların sahip oldukları yetenek ve becerilerin giderek ‘işe yaramaz’ olmasıyla doğrudan bağlantılı.
Bakın, teknolojiyle ekonomik verimlilik ilişkisi konusunda dünyanın en büyük otoritelerinden biri olan Prof. Dr. Daron Acemoğlu bile, yapay zekanın insanların işlerine ve gelirlerine darbe vurmasından duyduğu endişeyi yazıyor, bu endişeyi giderecek kimi öneriler getiriyor.
Bundan 200 yıl önce Batıda sanayi devrimi başladığında, yeni yeni ortaya çıkan kapitalizmin en çok ihtiyaç duyduğu şey emekti. O yüzden önce Britanya adasında, sonra Avrupa kıtasının neredeyse tamamında köyler boşaldı, ortaya dev sanayi şehirleri çıktı.
Ama hemen ardından ‘verimlilik’ hesapları başladı ve sanayide makineleşmeyle birlikte karamsar senaryolar konuşuldu. İnsanlar aç kalacaktı, onların yerini makinalar alıyordu.
Her teknolojik atılım akla önce bunu getirdi o zamandan beri: İnsanların işini makinalar yapmaya başladıkça insanlar işsiz kalacak, ‘işe yaramaz’ olacaklardı, eyvah ne yapacaktık…
Günümüze bakın. Online alışveriş, hizmet sektörünün bir bölümünü işsiz bırakıyor. Mağazalardan ve tezgahtarlardan almak yerine bilgisayar ekranından almayı seçtiğiniz her ürün, bir çalışanı işsiz bırakıyor olabilir.
Ama buraya kadar olanı daha sıradan bir öykü, o yüzden pek konuşmuyoruz. Esas konuşmak istediğimiz konu ise neredeyse tamamen bilinmez olan, içerdiği ağır matematik yüzünden zaten toplumun ezici çoğunluğu açısından sihirbazlıktan farkı olmayan yapay zeka. En çok ondan korkuyoruz.
Nitekim İş Bankası’nın davetlisi olarak gelen Harari de bu korkularımızı gıdıkladı. Örneğin şöyle bir şey söyledi:
‘Yapay zekâ yepyeni finansal cihazlar geliştirebilir, bunlar insanların anlayabileceğinin ötesinde olabilir ve 20 yıl sonra hiçbir insan, finansal sistemin nasıl işlediğini anlayamayabilir. Tamamen yapay zekâya güvenmek zorunda kalabiliriz. 2007-2008’de Wall Street’te birkaç deha yeni finansal cihazlar icat etti. Kimse anlamıyordu, kimse regüle etmedi. Birkaç yıl sonra hepsi çöktü. Yapay zekâya finansal sistem üzerinde artan bir güç verirsek belki birkaç yıl her şey iyi gidebilir, sonra çökebilir ve kimse ne olduğunu anlayamaz. Bu başka alanlarda da olabilir. Öyle bir noktaya geliriz ki kendi yaşadığımız süre içinde dünyayı hiç anlamayabiliriz. Sistemler bizlerle ilgili kararlar almaya başlayabilir. Bizim korkmamız gereken gelecek bu.’
Şimdi bu sözlerin neresini düzeltmeli bilemedim. 2007-08’de ‘kimsenin anlamadığını’ söylediği icat, risk yönetimini tamamen insan duygularından arındıran algoritmik işlemlerdi. Diyelim bir hisse senedi veya tahvil alıyor fonunuz ve bu alımda bilgisayara bir risk katsayısı giriyorsunuz, örneğin ‘Hisse değeri yüzde 10 azalırsa sat’ veya ‘Değeri yüzde 15 artarsa sat’ gibi. Bu noktaya geldiğinde de algoritma o kağıdı elden çıkarıyor. Bunu daha ilk anda herkes anladı ama anlamak başka soğuk savaş bitti diye işsiz kalan fizikçi ve matematikçilerin geliştirdiği bu algoritmayı aynen taklit etmek başka… Bugün Türkiye’deki aracı kurumlar ve bankalar dahil dünyada herkes o algoritmaları kullanıyor. Birisi bunu Harari’ye söylese iyi olur.
Öte yandan başta finansal sistem olmak üzere bütün sistemlerin sokaktaki insanın anlayamayacağı kadar karmaşıklaştığı son derece doğru. Ama hepimizin her şeyi bütün detayına kadar bilmiyor olmamız ondan korkmamızı gerektirmiyor. Örneğin insan eline ve gözüne göre çok daha hassas hareket edip beyin ameliyatı yapan robotlar var. MR veya Tomografiye bakıp ameliyat yapılacak beyin bölgesini haritalıyor, sonra da ameliyatı yapıyor. Elbette insan gözetiminde yapıyor bunu ama aslında insanın hiçbir zaman yapamayacağı bir işi beceriyor. Şimdi becerileri bizden daha yüksek diye o robottan korkalım mı?
‘Sistemler bizlerle ilgili kararlar alabilir, bizim korkmamız gereken gelecek bu’ demiş Harari ama korkarım onun gelecek dediği şeyi insanlık uzun zamandan beri zaten tecrübe ediyor. Soğuk savaş döneminde, diyelim Sovyetler Birliği ABD’ye nükleer füze saldırısında bulundu, havada 70 füze ve her füzeden ayrılacak 70’er tane ayrı başlık var. Bunların hepsini birden havada vurmanız imkansız, içlerinden bazılarını seçmelisiniz. Ama vakit o kadar kısıtlı ki seçimi siz yapmıyorsunuz, sizin adınıza algoritma, yani yapay zeka yapıyor. Bazı şehirlere nükleer bomba düşüyor, bazılarına düşmüyor ve kime düşmeyeceğine bir ‘sistem’ karar veriyor.
Korku ticareti çok kârlı bir iş. Yuval Noah Harari, iyi bir antropolog olduğu için kendisinin bugün yaptığının bundan 12-13 bin yıl önce yaşamış ve tanrılarla ilişki içinde olduğu söyleyip geleceği görebildiğini iddia eden kahin şamanın yaptığından hiçbir farkı olmadığını da biliyor olmalı.