Trump’tan ‘sus payı’ davasını gösteriye dönüştürme planı: Ters kelepçelenmek istiyor
Bir yanda son bir ayda Çin'i çevreleyen ülkelerle tek tek görüşen ve ittifaklarını güçlendiren ABD Başkanı Biden, diğer yanda kendi içine çekilirken müttefiklerini Beijing'de ağırlayan Çin lideri Şi. Pasifik suları artık kaynıyor ve 'Asya yüzyılı' başlıyor.
ABD’de 2024 başkanlık seçimleri yaklaşırken, ülke basınının en tartıştığı konulardan biri de Demokratların adayı olarak ikinci dönem için yarışması beklenen Başkan Joe Biden’ın yaşı. Halbuki Biden’ın son bir aylık Asya programı gençlere bile taş çıkartacak yoğunluktaydı. Camp David’deki Güney Kore-Japonya-ABD zirvesi, Yeni Delhi’deki G20 zirvesi, Vietnam ziyareti ve son olarak C5+1 diyalogu kapsamında New York’ta düzenlenen ABD-Orta Asya Devlet Başkanları zirvesi.
Bizim sayarken bile yorulduğumuz görüşmelerde Asya-Pasifik bölgesi açısından kritik kararlar alındı. Asya-Pasifik üzerine çalışan ve Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Diren Doğan, 10Haber’e konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede bu yüzyılın ‘Asya yüzyılı’ olduğunu belirterek, “Buna istinaden pek çok ülke Asya’ya yönelik stratejiler geliştiriyor. Özellikle de Asya Pasifik’e yani Hint Pasifik’e yönelik” dedi. Biden’ın son bir ayki programını derinlikli olarak ele aldığımızda Asya’nın ABD için ne kadar önemli bir konuma geldiğini daha iyi anlayacaksınız.
Biden’ın kritik zirve zincirinin ilk halkası ağustosun sonlarında Japonya Başbakanı Kişida Fumio ve Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol ile bir araya geldiği Camp David zirvesiydi. Bir kere Camp David, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD lideri Franklin Roosevelt’in İtalya’yı savaş dışı bırakmak için müttefiki İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile planlar yaptığı yerdi. Sonra 1978’te dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin de Camp David’de bir araya gelip barış anlaşması konusunda mutabık kalmıştı.
Dolayısıyla Biden’ın göreve geldiğinden beri Camp David’de ağırladığı ilk mevkidaşlarının Yoon ve Kişida olması tuhaf değil. Zira Güney Kore ve Japonya yıllar boyu birbirine sömürge-sömürgeci bağıyla bağlanmıştı. Japonya’nın Koreli kadınları savaş döneminde Japon askerlerine hizmet etmeye zorlaması, erkeklerin de köle olarak kullanılması Güney Kore’nin yıllardır unutmadığı ve Japonya’dan maddi-manevi tazminat istediği bir konu. Doğan bu zirvenin temel amacının, ‘iki ülke arasındaki soğuk havayı biraz daha yumuşatmak’ ve ‘iki ülkeyi ABD’nin genel Indo-Pasifik stratejisinde güvenilir partnerler haline getirmek’ olduğunu belirtiyor.
Bu görüşmede öne çıkan konuların üç ülkenin liderlerinin de her yıl bir araya gelmesi, ortak askeri tatbikatların artırılması ve kriz anları için üç yönlü bir hat kurulmasını kapsaması da bunu gözler önüne seriyor.
Ayın başlarında Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenen G20 zirvesinde en çok yıldızı parlayan ülkenin Hindistan olduğunu pek çok kez kaleme almış, en mutlu ayrılan ülkelerden birinin de deniz koridoru sebebiyle ABD olduğunu vurgulamıştık. Hindistan’ın yıldızını parlatan, birbiriyle taban tabana zıt düşüncelere sahip Rusya ve Batı tarafını aynı bildirgeye imza atmaya ikna edebilmesiydi. Hindistan G20’deki dönem başkanlığı boyunca düzenlenen zirvelerin hiçbirinde tarafları ortak bildiriye imza atmaya ikna edememişti.
Doğan bu konuda, “Biz burada ABD’nin Asya Pasifik bölgesinden Indo Pasifik stratejisi çıkartmasını ve Hindistan’ı Çin karşısında bölgedeki bir dengeleyici unsur olarak kullanmasını görüyoruz” diyor ama bir uyarıda da bulunuyor: Hindistan her ne kadar ABD ile iyi ilişkilere de sahip olsa stratejik olarak tarafsızlık politikası yürütüyor. Bir yandan ABD’den silahlar almaya devam ederken, diğer yandan Rusya ve Çin’in de dahil olduğu BRICS’e üye.
BRICS’in amacı gelişmiş ülkelere karşı gelişmekte olan ülkelerle yeni bir dünya düzeni kurmak. Bunun içinde Uluslararası Para Fonu’na (IMF) bağımlılığı azaltacak ve gelişmekte olan ülkeler arasında kredi akışının sağlanacağı Yeni Kalkınma Bankası da var. Bunun ABD için tehlikesi ise gelişmekte olan ülkelerin ABD dolarına bağımlılığının git gide azaltılarak yerel para birimlerini güçlendirme amacı gütmesi.
Bu nedenle Hindistan’ın tarafsızlığı birtakım soru işaretleri yaratsa da ABD’nin gözünde Indo-Pasifik bölgesinde kilit bir ülke olmaya devam ediyor. Doğan burada S-400 örneği veriyor. Türkiye zamanında Rusya’dan S-400 aldığı gerekçesiyle CATSA yaptırımına uğrasa da aynı eylemde bulunan Hindistan herhangi bir yaptırıma maruz kalmadı.
Biden’ın Yeni Delhi’den sonraki durağı ise Vietnam’dı. Tarihle çok fazla ilgilenmiyorsanız bile izlediğiniz birçok Hollywood filminde psikolojik ya da fiziksel hasar almış Vietnam gazilerini mutlaka görmüşsünüzdür. Bu iki ülke ancak savaştan 40 yıl sonra diplomatik ilişki kurabildi ki buna rağmen Vietnam’da her yıl binlerce kişi 50’lerdeki savaş sırasında konulmuş ancak patlamayan mayınlar yüzünden hayatını kaybediyor. Ayrıca Vietnam’ın savaş döneminden beri Çin ile yakın ilişkileri var. Çin ile Vietnam’ın benzer ideolojilere sahip olduğunu söylemek de çok yanlış olmaz.
Durum böyleyken Vietnam’ın eski düşmanı ile diplomatik ilişkilerini en üst düzeye çıkararak, ‘kapsamlı stratejik ortaklık’ noktasına getirmesi şaşırtıcı gelebilir. Üstelik Vietnam bu statüyü şimdiye kadar sadece Çin, Rusya, Hindistan ve Güney Kore’ye vermişti. Doğan bu konuyla ilgili olarak, “Vietnam, Güney Çin Denizi’nde Çin’le çok ciddi karşılaşmalar yaşıyor. Yakın zamanda su atma olaylarının yaşanması ya da Çin’in deniz milislerinin, sahil güvenlik gemilerinin sürekli olarak Vietnamlı ve Filipinli balıkçıları taciz etmesi, Güney Çin Denizi’ndeki istikrarı bozarken, bu ülkeleri Çin tehdidi nedeniyle ABD’nin savunma şemsiyesi altına doğru itiyor” yorumunda bulundu.
ABD, sıkça ‘Çin tehdidi’nden bahsederken, Çin de ABD’yi kendisini çevrelemekle suçluyor. Doğan’a göre, Çin’in çevreleme konusundaki söylemleri pek de yanlış sayılmaz. Ticaretle yükselen Çin’in bu faaliyetlerini denizden gerçekleştirdiğini düşünürsek, denizin Beijing için nefes gibi bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Yandaki haritada Çin’in yukarıda Güney Kore ve Japonya, biraz aşağıda Tayvan, Filipinler, Vietnam, daha da aşağıda Avustralya ve Yeni Zelanda’yla çevrelendiğini göreceksiniz. Vietnam hariç tüm bu ülkelerin öyle ya da böyle ABD ile müttefik olduğunu ya da ABD’den silah yardımı aldığını söyleyen Doğan, “Vietnam bu çevrelemenin tamamlanabilmesi için önemli aktörlerden biri. İşte Biden’ın Vietnam ziyareti de bu doğrultuda önemliydi” diye belirtiyor.
Bu çevreleme faaliyetlerinin farkında olan Çin gerek ‘Kuşak ve Yol’ girişimi gerekse Şanghay İşbirliği Örgütü olsun ufkunu Orta Asya’ya çevirmeye başladı. Hatta geçen ay Çin’de Orta Asya liderleriyle bir görüşme gerçekleştirildi, Beijing yıllardır Kuşak ve Yol girişimine milyarlarca dolar para akıtıyor. Bu açıdan denize bağımlılığını bir ölçüde azaltmaya çalıştığını söylemek mümkün.
Kuşak ve Yol projesinin ciddi anlamda büyüdüğünü söyleyen Doğan, bugün projenin Kutup İpek Yolu, Dijital İpek Yolu, Teknoloji İpek Yolu, sualtı iletişim kablolarıyla yönetilen İpek Yolu gibi çok çeşitli projelere evrildiğini belirtiyor. “Asıl enteresan olanı dünya da Kuşak ve Yol’a dahil olma noktasında oldukça gönüllü davrandı” diyen Doğan, bunlar arasında Afrika ve Latin Amerika ülkeleri olduğunu belirtti.
ABD de bu süreçte birçok kez yeni bir koridor oluşturma girişiminde bulundu. Bu koridorların önündeki en büyük engel ise aşırı maliyetli olmalarıydı. Halbuki bu seneki G20’de çok kritik bir işbirliğine imza atıldı. Hindistan’dan yola çıkacak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Ürdün gibi Orta Doğu ülkelerinden geçecek ve Yunanistan’dan çıkarak Avrupa’ya ulaşacak bir deniz koridoru projesiydi bu. Doğan bu projenin diğerlerinden farkını şöyle açıklıyor: “İmzayı atan ülkelere 60 gün süre verildi, buna dahil olan ülkeler bir yol haritası çıkaracaklar ve neler yapabileceğini, nasıl stratejiler yürütülebileceğini kararlaştıracaklar. Bu da bir sonraki adımın görülmesi bakımından önemli.”
Camp David’de önemli bir sorun dile getirilmeye başlandı. Gelecek yıl ABD başkanlık seçimlerine gidiyor ve anketlerde Trump’ın Biden’a 10 puan fark attığını görüyoruz. Güney Kore ve Japonya’da seçimler daha yeni yapılmış olsa da özellikle Güney Kore’de Yoon’un Japonya politikasından halkın pek hoşnut olmadığı ortada. Zaten bir önceki Moon Jae In yönetiminde Japonya ile ilişkiler iyice gerilemişti. Dolayısıyla hükümetler değişirse tüm bu müttefik olma çabaları suya mı düşecek?
Diren bu sorumuza ABD’nin önceki Devlet Başkanı Donald Trump’ın çekildiği Trans Pasifik Ortaklığı’na dikkat çekti. Bu ortaklıktan çekilmenin ABD’ye büyük darbe indirdiğini söyleyen Doğan, Washington’ın boşluğunu Beijing’in doldurduğunu belirtti. Trump döneminde de ısınan bölgenin şimdilerde kaynadığını söylemek mümkün.
Doğan Asya Pasifik bölgesindeki manzarayı ‘ekseriyetle her gün Tayvan Boğazı’nda görülen tatbikatlar, bölge ülkelerinin artık kendi pozisyonlarını alarak renklerini belli etmeye başlaması’ şeklinde özetliyor. Dolayısıyla Trump başa gelirse ve Pasifik’te serbest davranırsa bu, ABD için Trans Pasifik Ortaklığı’ndan çıkmaktan çok daha kötü sonuçlar doğurabilir.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, son dönemlerde uluslararası toplantılardaki tavrıyla gündem oluyor. Önce BRICS’in son gününde konuşmasını Çin Başbakanı Li Qiang’a yaptırdı. Ayrıca BRICS zirveleri Güney Afrika’ya denk geldikçe bölgedeki müttefiklerine de mutlaka uğrayan Şi, bu sefer sadece Güney Afrika’ya gidip ülkesine döndü. Çinli lider ayrıca G20 zirvesine de katılmadı. Kasım ayında ABD’de Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesi yapılacak ve bu zirvede Biden ve Şi’nin olası bir görüşme gerçekleştirmesi bekleniyor.
Doğan’a Şi’nin son zirvelerdeki faaliyetlerinde neden bu kadar ketum olduğunu sorduğumuzda, Covid-19 pandemisinden bu yana Çinli liderin mümkün olduğunca ülkeden dışarı çıkmamaya çalıştığı cevabını alıyoruz. Doğan’a göre Şi’nin Çin tarzı bir Monroe Doktrini’ni benimseyebileceğini de dile getirdi. Ülkedeki dışişleri ve savunma bakanları ile bazı komutanların kaybolmasına değinen Doğan, “ABD baskısının yanı sıra Çin’in son zamanlarda durağanlığa evrilebilecek ekonomisini de eklersek kendi içinde yönetişimsel noktada birtakım risklerle karşı karşıya. Bu sebeple de Şi Cinping biraz daha kapıları kapatarak kendi içine yönelebilir” diyerek, Şi’nin APEC zirvesine katılmasına bir ihtimal vermediğini dile getirdi.
Bununla birlikte Doğan’a göre ‘gri bir süreç’ten geçiyoruz. “Çok bulanık, çok belirsiz bir süreç” diye devam ediyor Doğan: “Sistemin ne tarafa evrileceği ya da dünyanın neye yöneleceği sadece benim değil, bence kimsenin tahmin edemeyeceği bir şey. Bekleyip göreceğiz.”