04-10-2023
İsmet Berkan

Ankara saldırısı sonrası PKK’nın istihbarat örgütüne operasyon

Ankara saldırısı sonrası PKK’nın istihbarat örgütüne operasyon

Pazar sabahı Ankara’da yaşanan terör saldırısı, epey bir zamandan beri PKK’nın Türkiye topraklarında yapabildiği ilk saldırı olması nedeniyle bir minik şaşkınlığa neden oldu.

Türk polisi ve istihbaratı son yıllarda o kadar başarılı ki, gerçekten de PKK ne kırsalda ne şehirlerde kafasını bile kaldıramıyor. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu konuda övünmeyi çok severdi, sürekli yurt içinde kalan PKK’lı sayısı verir, sayıların ne kadar azaldığını anlatırdı. Ama onun döneminde Mersin’deki bir polis evine saldırı oldu. Pazar günü de Emniyet Genel Müdürlüğü ile İçişleri Bakanlığı’nın Ankara’daki yerleşkesinin nizamiyelerinden birine saldırıldı.

Türk polis ve istihbarat birimlerinin işlerini sıkı tutması sayesinde PKK’nın da eylem yapabilmek için geçmişe göre çok daha farklı gizlenme yöntemleri kullanmaya başladığı anlaşılıyor. Bu konuda Türk polisi ile PKK arasında gizli bir yarıştan bile söz edilebilir.

Pazar günü maalesef bir saldırı önceden engellenemedi ama neyse ki saldırıda teröristlerden başka kimse hayatını kaybetmedi. Şundan emin olabiliriz: O saldırının nasıl olup da yapılabildiği konusu polis ve istihbarat tarafından tam olarak ortaya çıkacak ve sonuç olarak PKK’ya hareket imkanı veren bir delik daha kapatılacak.

Pazar günkü saldırının hemen ardından iki önemli gelişme dikkat çekiyor. Bunlardan biri, Türk Hava Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta düzenlediği cezalandırma operasyonları. İki ayrı günde çok sayıda hedefi vurdu Türk savaş uçakları.

İkinci gelişme ise daha ilginç. Dün sabahın erken saatlerinde polis ve jandarma 18 ilde eş zamanlı olarak 466 ayrı operasyon birden yaptı. Uyuyan hücrelere karşı yapıldığı söylenen bu operasyonda hedef, PKK’nın kendi içinde oluşturduğu yeni istihbarat yapılanması olan SEL. (Saziya Ewlekariya Leşkeri/Askeri İstihbarat Kurumu)

Bu operasyonların hemen 1 Ekim pazar sabahı yapılan saldırının arkasına denk gelmesi, ister istemez insana soru sorduruyor. Daha önce güvenlik birimleri PKK’nın bu ‘SEL’ kısaltmalı istihbarat biriminin ismini bile gazetecilere söylemezken bu kez bu ismin bizzat İçişleri Bakanı tarafından açıklanması ve bugün de Sabah gazetesinde bir istihbarat bilgi notundan derlendiği anlaşılan bir haberin yayınlanması, dün sabah başlayan operasyonların zamanlaması konusunda insanı şüpheye sevk ediyor.

Öyle ya, acaba dün sabah 18 ilde ve 466 ayrı adreste başlayan operasyonların istihbaratı ne kadar zamandır yapılıyordu acaba? Polis ne zaman bu operasyona karar verdi? Operasyon alel acele, pazar günkü eyleme bir cevap vermek gerektiği için mi öne alındı?

Bu sorular kaçınılmaz biçimde soruluyor ve sorulacak. Ama bir şey kesin: Daha düne kadar Türk güvenlik birimlerinin gözünde ‘çok gizli’ bir soruşturmanın konusu olan, varlığının bilindiği bile duyurulmayan SEL adlı örgüt artık en önemli hedeflerden biri.

Bu örgütün en büyük amacı hiç kuşkusuz bütün diğer yabancı ve düşman istihbarat örgütleri gibi güvenlik birimlerinin içine sızmak, ayrıca toplumun içine de sızıp yeni eylemler için hedefler belirlemek, hatta eylemler yapmak.

Ankara’da şu sıralar en çok rağbet gören teori, pazar günkü eylemin bizzat SEL tarafından planlandığı ve belki gerçekleştirildiği, bu yolla SEL’in Türkiye’nin başarılı istihbarat teşkilatı MİT’in bir süreden beri Kuzey Irak başta olmak üzere Suriye dahil geniş coğrafyada yaptığı nokta operasyonlarla öldürdüğü PKK yöneticilerinin intikamını almak istediği.

Unutmayın, eylem, PKK açısından başarısız oldu, onlar açısından zor yetiştirilmiş, intihar eylemcisi olmaları için zor bela ikna edilmiş iki genç insan bir hiç uğruna öldüler. Ölenlerden biri eylem yapmak için harekete bile geçemedi, diğeri ise kendini patlatırken en fazla bir bekçi kulübesinin dış kaplamasına zarar verebildi.

Pazar günkü eylem, Türkiye’de güvenlik birimlerinin yeniden bilenmesine ve aynı anda çok sayıda operasyona birden başlayıp PKK’nın binbir güçlükle kurduğu bir alt yapıyı yok etmeye başlamasına neden oldu. PKK tarafında ise hiç kuşkunuz olmasın bu eyleme karar veren ve uygulayanlar sorgulanacak, tartışılacaktır.

Örgüt çok sert bir kayaya çarpıyor son birkaç yıldan beri.

Merkez Bankası’nın görevi nedir, ne olmalıdır?

Merkez Bankası’nın görevi nedir, ne olmalıdır?

Bir Merkez Bankası’nın görevinin ne olması gerektiği konusu epeydir fazla tartışılan bir şey değil. Günümüzde genel kabul görmüş anlayış, Merkez Bankalarının ellerindeki yegane taş olan para politikasıyla ekonominin havada uçan çok sayıda kuşundan sadece birini vurabileceği, o kuşun da ‘fiyat istikrarı’ olduğu.

Salgın sırasında bir ara tartışıldı, çünkü dünya ekonomisi ani bir duruş yaşıyordu. Merkez Bankaları’nın bir görevi de ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi desteklemek değil miydi? Nitekim başta ABD olmak üzere pek çok yerde Merkez Bankaları genişlemeci politikalar uygulayarak ekonomileri durgunluktan çıkarmaya çalıştı.

Nitekim bugün onun bedeli ödeniyor, enflasyon yükseldi. Bu kez Merkez Bankaları yeniden orijinal hedeflerine döndüler, enflasyonla mücadele için ekonomileri soğutmak pahasına faizleri yükselttiler.

Dün Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan, Meclis’te milletvekillerinin sorularını cevaplarken enflasyon belli eşiklere gerileyene kadar doğru politika tasarımlarıyla büyümeden ödün verilmeden de dezenflasyon sağlanabileceğini söylemiş.

Erdal Sağlam, pek çok iktisatçının Erkan’ın bu sözlerini eleştirdiğini yazıyor. Erdal’ın kendi kanaati de, Gaye Erkan’ın büyümeyi gözeten söylemlerle enflasyonla mücadeleye inandırıcılık katamayacağı.

Gaye Erkan faizi yükseltsin yükseltmesin, Türkiye ekonomisi zaten kendisi açısından ‘durgunluk’ denebilecek bir döneme girmişti. Nisan ve Mayıs aylarında kimse bankalardan kredi çekemiyordu, oysa o sırada faiz yüzde 8’di. Türk ekonomisinin yüzde 4 ve civarında elde edeceği her büyüme rakamı, bizler için teknik anlamda olmasa da fiilen durgunluk demektir. Çünkü Türkiye’nin nüfusu artmaya devam ediyor.

Dolayısıyla enflasyonla mücadele ediliyor veya edilmiyor, Türkiye zaten fiili durgunluktaydı, ekonomi sadece iç tüketimle büyüyordu. O yüzden bugün ‘gözetilecek’ büyüme nedir, belli değil zaten.

Gaye Erkan’ın ‘Büyümeden ödün vermeden de enflasyon düşürülebilir’ sözü çok da anlamlı değil. Enflasyonu düşürmek için zaten önümüzdeki vademiz 2026 yılı. Yani zaten ilan edilen bu hedefler, büyümeden ödün verilmeyeceğini, verilemeyeceğini ilan eden hedefler.

Türkiye’de hükümet ve Merkez Bankası aslında hala enflasyonu yeterince ciddiye almıyor, onunla tek düşman oymuşcasına mücadele etmiyor. Hep bir zamana yayma, hep bir idare-i maslahat arayışı…

‘Attosaniye’yi aklınız alabiliyor mu?

‘Attosaniye’yi aklınız alabiliyor mu?

Nobel Fizik Ödülleri sayesinde öyle bir zaman birimi olduğunu öğrendim: Attosaniye…

Ne demek ‘Attosaniye’? 1 saniyenin kentilyonda biri demekmiş.

Peki ‘kentilyon’ ne demek? O çok ama çok büyük bir sayı: 1 rakamının yanına tam 19 tane 0 yazıyorsunuz.

Saniyenin kentilyonda biri, yani ‘Attosaniye’ hayal edilemeyecek, insan aklının idrak edemeyeceği kısalıkta bir süre.

Dün The New York Times’da okudum, onlar diyor ki, 1 saniyenin içindeki Atto saniyelerin sayısının toplamı, evren yaratıldığından beri (yani 13,8 milyar yıldır) yaşanmış bütün saniyelerin toplamından daha fazla.

Peki bu kadar kısa sürede, yani 1 Attosaniyede ne yapılır?

Bu yıl Nobel alan üç fizikçi, bir lazeri bu kadar kısa süre kadar ışık verecek seviyede hızlandırmış. Yani ışığın düğmesini açıyorsunuz, sadece 1 Attosaniye açık bırakıyor ve hemen kapatıyorsunuz.

Son derece hızlı dönen bir pervane düşünün, pervanenin kanatlarının arasından ışık sadece 1 attosaniye geçebiliyor olsun. İşte yaptıkları bu. Ulaştıkları mükemmeliyet seviyesi bu.

Bu sayede elektronun fotoğrafı çekilebiliyor mesela.

İki ayrı atomun elektronlarının el ele tutuşup bir molekülü oluşturması izlenebiliyor mesela.

İnsan aklını yerinden oynatacak şeyler bunlar.