Demek bağırmadan, hamaset yapmadan da oluyormuş, üstelik daha iyi netice alınabiliyormuş
Bir haftadır son derece hızlı günler yaşıyoruz ve olan biteni her gün 10Haber’den takip ediyorsunuz. 10Haber, geçen pazar sabahı Ankara’da terör eylemi yaşandığı andan itibaren yaşanan gelişmeleri en iyi haberler ve en doyurucu yorumlarla izleyen yayın organı oldu. Bunu yapmaya devam edeceğiz.
Bir adım geri çekilip neler olduğuna daha serin kanlı bakmanın ve bir ara bilanço çıkarmanın zamanıdır.
1 Ekim Pazar sabahı Ankara’da İçişleri Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğünün ortak yerleşkesinin nizamiyelerinden birine yapılan intihar saldırısı, PKK açısından son derece başarısız bir saldırı.
İntihar saldırganı (bu olayda saldırganları) mümkün olduğu kadar çok kişiyi öldürmek isterler. Oysa bu olayda sadece kendileri öldü. Üstelik bir tanesi üzerindeki bombayı da patlatamadan polisler tarafından öldürüldü.
Türkiye çok daha ağır, çok daha büyük ve maalesef çok daha kanlı terör saldırıları görmüş bir ülke. Bu saldırıda kan akmamış, masum kimse ölmemiş olması büyük kazanç.
Ama bu durum Türkiye’nin saldırıyı hafife almasına neden olmadı. Bir yandan çok ciddi bir polis soruşturmasıyla PKK’nın yurt içindeki ‘uyuyan hücre’lerine operasyonlar başladı, bir yandan da Türkiye bu saldırıyı cevapsız bırakmamaya karar verdi.
En önce Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine cezalandırma harekatları düzenlenmeye başlandı. PKK, Türkiye’ye saldırmanın bedelinin çok ağır olacağını anlamalıydı. Ama sadece Irak’la yetinmedi Ankara.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan öncülüğü üstlendi, Suriye’deki PKK/YPG hedeflerinin de artık Türkiye için ‘meşru hedef’ olduğunu söyledi. Bu hedefler arasında elektrik santralları, petrol kuyuları ve PKK’nın ciddi gelir elde ettiği ilkel petrol rafinerileri de vardı.
Perşembe sabahı erken saatlerde Suriye’deki hedefler artık MİT tarafından yönetildiği anlaşılan silahlı insansız hava araçlarıyla vurulmaya başlandı. Bu operasyonda kaç tane SİHA’nın aynı anda kullanıldığını bilmiyoruz ama hedeflerin ve vurulan yerlerin dağılımına bakınca birden fazla SİHA’nın sahada olduğunu söyleyebiliriz.
İlk dalganın ardından ikinci dalga SİHA saldırısı başladığında beklenmedik bir şey oldu; Türkiye sınırına 30 kilometre derinlikte ve Türkiye’nin daha önce çizdiği ‘güvenlik bölgesi’nin hemen dibinde olan Tel Tamir adlı kasabadaki bir PKK/YDG hedefinin üzerinde olan MİT’e ait Anka-S model bir SİHA, Amerika’nın Irak’taki üslerinden havalanan bir F-16 tarafından düşürüldü.
SİHA’nın düşürülmesi, hepimize doğal olarak ‘eski zamanlar’ı hatırlattı. Bu olay Türkiye ile ABD arasında bir tırmanmaya yol açacaktı, SİHA’nın düşürülmesi ABD’nin PKK/YPG’yi gerekirse silahla koruduğu anlamına gelecekti vs vs… Bu sebeple SİHA’nın düşürülmesini 20 yıl önce Kuzey Irak’ta Türk askerlerinin başına ABD askerlerince çuval geçirilmesi olayına benzetenler oldu.
Perşembe günü hem Türk diplomasisi ve güvenlik birimleri için hem de Amerikan diplomasisi ve Pentagon için hayli uzun bir gün oldu. Çünkü daha öğlen saatlerinden itibaren PKK/YPG kaynakları ‘Koalisyon Türk İHA’sını düşürdü’ diye yayın yapmaya başlamış, ABD’nin kendilerini koruduğunu ima eder olmuştu.
Akşam saatleri geldiğinde, Ankara’nın geçmiş reflekslerinin aksine yüksek sesle tepki vermemesi ve onun yerine diplomasiyi tercih etmesiyle ABD tutumu belirginleşti, hayır ABD kendi askerlerini korumak için SİHA’yı düşürmüştü, PKK/YPG’i korumak gibi bir pozisyonda değildi. Zaten perşembe günü gün boyu da Suriye’deki hedefler vurulmaya devam etmişti, harekat havadan da yeniden sürdürülmeye başlandı, dün akşam bir kez daha ciddi bir bombardıman yapıldı PKK/YPG’nin Suriye’deki hedeflerine.
Burada Türkiye bir yok etme harekatı yapmıyor, cezalandırma harekatı yapıyor. PKK/YPG’ye verilen mesaj basit: Türkiye’ye saldırmanın bedeli çok ağır olur. Nitekim oluyor da.
Ama daha önemlisi şu: Ortada böyle meşru bir durum olunca Amerika da bir kenara çekiliveriyor ve PKK/YPG’yi ortada bırakıveriyor.
Hepsinden önemlisi ise ortaya çıkan ‘Yeni Türkiye’ manzarası. Ne Ankara’daki bomba yüzünden ne de Suriye’de düşürülen SİHA yüzünden kamuoyu önünde ABD hedefe kondu. Sadece iç politikaya hitab eden ve Süleyman Soylu zamanından iyi hatırladığımız bu çeşit çıkışlar yerine daha farklı bir kararlılık sergilendi.
Geçmişin hamaseti büyük ölçüde rahmetli Çetin Altan’ın ‘Türk’ün Türk’e propagandası’ dediği cinstendi, teröre karşı da ABD’ye karşı da herhangi bir netice üretmiyordu.
Oysa son iki üç günde gördük, hamaset yapmadan, serinkanlı durarak ve kararlılık sergileyerek netice almak mümkünmüş.
Suriye’deki PKK/YPG hedefleri konusunda bu sayede çok yeni bir aşamaya geçildi. Artık Kuzey Suriye, Türk güvenlik birimleri açısından Kuzey Irak’tan hiç farkı olmayan bir yere dönüştü. Gökyüzünde Türkiye çok daha etkin olacak.