Emekliler trene yüzde 10 indirimli binecek
Cumhuriyet'in ilanından 23 gün önce 6 Ekim 1923'te Van'dan Çukurova'ya göç eden bir ailenin üyesi olarak Hemite Köyü'nde doğdu. Türkçenin en büyük yazarlarından biri oldu. Yargılandı, hapse atıldı, ama hep dik durdu. Eserleriyle Anadolu'nun sesini dünyaya duyurdu.
Yaşar Kemal, edebiyatımız için bir mihenk taşıdır. Usta yazar eserleri, hayattaki duruşu, romanlarına yansıyan Anadolu insanına duyduğu sevgi ile bu toprakların mağdur olan insanlarının, büyük acılarının destanını yazdı. O destanı bize miras bıraktı. Büyük yazarı 100 yaşında saygıyla anıyoruz.
ANNE: Yaşar Kemal’in anlatıcılık ustalığı biraz da annesi Nigar Ana’dan geliyor dememiz yanlış olmaz. ‘Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor’ kitabından okuyalım:
“Yazık ki Türkçesi kıttı. Kürtçeyi belki bir destancıdan daha güzel konuşurdu. O bir masal, bir destan bir olay anlatırken herkesi lalüebkem ağzına baktırırdı. Ben de onun anlatımına hayrandım. Onun anlatıları beni büyüledi. Bunca yıl hiç konuşmadığım halde daha Kürtçeyi anlayabiliyorsam, biraz konuşabiliyorsam onun yüzündendir.”
BÜYÜK SORUN: Yaşar Kemal yıllar önce verdiği bir söyleşide insanlığın en büyük sorununu bakın nasıl anlatır, ki eserlerinde de bu sorunların üzerine gittiği görülür:
“Yeryüzünün bir tek güncel şeyi var şu anda, bütün insan soyunun büyük sorunu sömürü. İnsanoğlu insanoğlunu sömürüyor, bundan daha güncel bir şey olamaz. İkinci büyük güncel şey, insanoğlu doğayı da öldürüyor. İçinde yaşadığı, kendisini var eden doğayı bütünüyle öldürüyor. Doğayı öldürürken ne oluyor, bir gün delilikler romanı yazarsam şaşmayın. Hepsi deli insanlardan bir roman yazarsam şaşmayın. Çünkü doğanın dengesi bozulduğu zaman insanın iç dengesi, psikolojik dengesi de bozuluyor.”
ÇUKUROVA: Yaşar Kemal’in eserlerinin odak noktası denilse yanlış olmaz. Yazar, bu bereketli ovadaki sınıfsal ilişkileri, insanların kültürel yaşamını, bölgedeki iktidar ilişkilerini, belli bir perspektiften, kimi zaman destansı, kimi zaman epik kimi zaman trajik bir şekilde anlatır. ‘İnce Memed’, ‘Teneke’, ‘Orta Direk’, ‘Yer Demir Gök Bakır’, ‘Demirciler Çarşısı Cinayeti’, ‘Höyükteki Nar Ağacı’ gibi ölümsüz eserlerinde bunun için hep Çukurova insanı başroldedir.
DGM: Devletle yıldızı barışmayan yazarlardan biridir. Daha 17’sinde tutuklanarak devletin soğuk yüzüyle tanışmıştır. Hayatı boyunca da yazdığı kitapları ya da fikirleri yüzünden defalarca kovuşturmalara uğramış, baskı görmüş ve hapis yatmıştır. Lakin 1995’te Der Spiegel dergisinde çıkan Türkiye’deki Kürt sorunu ve fikir özgürlüğü ile ilgili yazısı sonrasında yaşanan süreçte DGM’de yargılanması dönüm noktasıdır. Bu süreç içinde açılan bir davada 20 ay hapis cezası verilen yazar, daha sonra AİHM’e giderek Türkiye’yi mahkum ettirir. Ama 2000’li yıllarda devlet, Kemal’in büyüklüğünü kabul eder. Hatta Cumhurbaşkanlığı nezdinde ve makamında ödüllendirilir.
EŞKIYA: Eşkıyalar Yaşar Kemal’in kitaplarında sıklıkla karşımıza çıkar. Bunun sebebini de 1987’de rahmetli Ahmet Taner Kışlalı’ya şöyle anlatır:
“Benim çocukluğum eşkıyalığın içinde geçti. Dayım en büyük eşkıyalardan biriydi. 1936’lara kadar, 500 dolayında eşkıya vardı o çevrede. Bunlardan biri de, Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Bey’di. Kurtuluş Savaşı’nda Kadirliyi ilk örgütleyenlerden… İlk İnce Memed hikayesinde çakırdikeni diye bir diken var. Onu bana Remzi Bey anlattı. Remzi Bey’le eşkıyalığın felsefesini yaptık. Amcamın oğlu Rıza da eşkıya oldu, dağda vuruldu. İlk romanımın İnce Memed olmasının nedeni bu. Başka türlü de olamazdı zaten. Bu kadar eşkıya tanımışım, akrabalarımdan eşkıyalar çıkmış, dağlarda 500’den fazla eşkıya var. Ondan sonra da, en büyük eşkıyalardan biriyle yıllarca konuşmuş, tartışmışım…”
FİLM: Yaşar Kemal’in romanları pek çok filme de uyarladı. En ünlüsü Peter Ustinov’un, 1984’teki ‘İnce Memed’ uyarlamasıdır. Memduh Ün, ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ni, Atıf Yılmaz ‘Karacaoğlan’nın Sevdası’ ile ‘Alageyik’i, Türkan Şoray ‘Yılanı Öldürseler’i, Zülfü Livaneli ‘Yer Demir Gök Bakır’ı sinemaya uyarlamıştır. Lütfi Akad, Ustinov’dan çok önce ‘İnce Memed’i uyarlamak istemiş senaryosunu yazmış ama senaryo genelkurmayın ısrarı üzerine sansüre takılınca Akad’ın film projesi hayata geçirilememiştir.
GELENEK: Fethi Naci’ye göre çağdaş edebiyatımızda, gelenekten yararlanan tek yazar Yaşar Kemal’dir. Kemal gelenekten halk kültüründen ve folklordan yararlanıp kendi ayak bastığı toprağın hikayelerini romanın tarihsel ve kültürel kalıpları içerisinde anlatan ve bu anlamda özgünlüğü yakalayabilen, büyük yazarlardan biridir. Bundan dolayı Anadolu’yu, Anadolu insanını tanımak isteyen herkesin ilk başvuracağı kitaplar onun elinden çıkmıştır.
HALK: 1971’da Abdi İpekçi’ye verdiği bir söyleşide Yaşar Kemal romancılığının özünü ve halk ile ilişkisini şöyle anlatır:
“Ben iki şeye inanırım. İki şeyin sonsuz gücüne, sonsuz yaratıcılığına, sonsuz değişimine; halk ve doğa. Sanatımı halkımla birlikte, onun büyük yaratıcılığı ile birlik olarak, onun için yaparım. Politikam da sanatımdan ayrılmaz. Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi… Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. Ben etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum.”
IRGATLIK: Yaşar Kemal, gururlu bir aileden geldiği için yardım alma konusunda ketumdur. Bunun için ortaokulu okuması için kendisine yapılan yardımı kabul etmez ve Adana’da bir fabrikada çalışarak öğrenim hayatını sürdürür. Okulu bıraktıktan sonra da yaklaşık 20 işte çalışır. Tarlalarda, ırgatlık, ırgat katipliği, hamallık, traktör şoförlüğü ama en uzun da su bekçiliği yapar.
İNCE MEMED: Yazarın ismiyle anılan en ünlü romanıdır. Dünyada yaklaşık 40 dile çevrilen üç milyondan fazla basılan İnce Memed’de yazar köylünün ağalık düzenine karşı mücadelesini, baskı karşısında dağa çıkan ve eşkıya olan İnce Memed üzerinden destansı bir şekilde anlatır. Romanın ilk kitabı 1955’te yayımlansa da yazar 1947’de yazmaya başlamıştır. Kemal ilk kitap çıktıktan sonra kahramanın hikayesini toplam dört ciltte anlatarak 1923’te başlayan hikayesini 1987’ye kadar getirir.
JANDARMA: Yaşar Kemal’in eserlerinde sıklıkla karşımıza çıkan bir figürdür. Eşkıyaları anlattığı hikayelerinde genelde jandarmaları bozuk ve baskıcı sistemin zabiti olarak işler. Ayrıca kişisel olarak da jandarmalarla iyi anıları yoktur. Mesela dört yılda topladığı 300 ağıtı bir kovuşturmada jandarmanın alıp sobada yakmasını, yazar asla unutmaz.
KEMAL SADIK GÖKÇELİ: Yaşar Kemal’in gerçek ismi. Sadık aynı zamanda cinayete kurban giden, ki bu cinayete tanık olmuştur kendisi, erken yaşta kaybettiği babasının da adıdır. Türksözü, Yeni Adana, Vakit gibi gazetelerde ve Varlık, Kovan ve Ülkü gibi dergilerdeki yazılarını Kemal Sadık Göğçeli imasıyla yazmıştır. İlk kitabı ‘Ağıtlar’ı da yine bu isimle çıkarır. Yazar, Cumhuriyet gazetesine girdikten sonra Yaşar Kemal adını kullanmaya başlar.
LEGION D’HONNEUR NİŞANI: Napoleon’dan bu yana alanında öncü ve kıymetli isimlere verilen Legion d’Honneur Nişanı yazara ilk olarak 1983’te ‘Commandeur’ (komutan) derecesinde verildi. 2011’de ise nişanın derecesinin yükseltilmesine karar verildi ve yazar ‘Grand Officier’ (büyük subay) unvanıyla taltif edildi. ‘Büyük Subay’ unvanı, dünyada çok az insana takdim ediliyor.
MEHMED UZUN: Yaşar Kemal Kürt olsa da Kürtçe yerine Türkçe yazmıştır. Ama Kürt edebiyatının en büyük ustalarından Mehmed Uzun, en yakın dostlarından biri olmuş ve onun Kürtçe yazmasını desteklemiştir. Uzun’a cenazesinde “Ben Kürt asıllıyım ancak Kürt yazarı değilim. Mehmed bir Kürt yazarıdır. İşini her şeyden iyi görmüştür. Kürt romanının dilinin dikenli yolunu açmıştır” diyerek veda etmiştir.
NOBEL: Nobel Edebiyat Ödülü verilmemiş olsa da Yaşar Kemal uluslararası edebiyat dünyasında bu ödül için adı geçen ilk yazarımızdır. Eserleri yabancı dillere çevrildikçe ve onun yazarlık gücü iyice anlaşıldıkça dünyada Kemal’e Nobel verilmesi konusunda neredeyse uluslararası alanda bir fikir birliği oluşmuştur. 1973’te de aday olmuştur. Bir Türk yazara, Orhan Pamuk’a Nobel verilmesiyle bu tür değerlendirmelere ve isteğe son verilmişse de şu bir gerçek: Yaşar Kemal gönüllerin Nobel’ini çoktan almıştır. Ama Yaşar Kemal bu adaylık serüveni için şöyle der “Ben iyi bir yazarım da, bana niye Nobel vermiyorlar demek yanlış. Dünya çok büyük ve çok büyük de yazarlar var.”
O İYİ İNSANLAR..: Yazarın ‘Demirciler Çarşısı Cinayeti kitabının girişinde yer alan, dillere pelesenk olan “O iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna insanın piçine kaldık” cümlesi her ‘güzel insanın’ gidişinden sonra atıfta bulunulan bir özdeyiş gibidir.
ÖDÜLLERİ: Nobel Edebiyat Ödülü alamasa da Yaşar Kemal’in pek çok saygın yerli ve yabancı ödülü bulunuyor. Fransa en çok ödül veren ülkelerden. Mesela 1977’de ‘Yer Demir Gök Bakır’ romanı Fransa Eleştirmenler Sendikası tarafından En İyi Yabancı Roman seçildi. 1978’de ‘Ölmez Otu’yla En İyi Yabancı Kitap Ödülü ve 1979’da ‘Binboğalar Efsanesi’ ile Büyük Jüri En İyi Kitap Ödülü aldı bu ülkeden. ‘İnce Memed’ ile 1956’da Varlık Roman Armağanı, ‘Kale Kapısı’ ile Orhan Kemal Roman Armağanı kazanan yazarın daha pek çok ödülü, fahri doktora unvanı bulunuyor.
PİS HİKAYE: Yaşar Kemal’in yazdığı ilk öyküdür. 1946’da Kayseri’de askerlik yaparken yazdığı bu öykü Çukurova insanının ekonomik zorlukları ve çetin doğa şartlarıyla mücadelesi, insan-doğa-çevre ilişkisi üzerinedir. Bu öyküden sonra uzun öykülere yönelir.
RÖPORTAJ: Şimdilerde röportaj her ne kadar soru-cevap şeklindeki mülakat olarak algılansa da, ki bunun adı söyleşidir, aslında haber izlenim yazı türü olarak bir dönem gazetelerin vazgeçilmeziydi. Yaşar Kemal de basın tarihimizin en iyi üç-beş röportajcısından biridir. Özellikle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan röportajları ders niteliğindedir. Daha sonra bu röportajları kitap olarak yayımlanmıştır.
SEVDİKLERİ: Kimleri sevdiğini kendi ağzından okuyalım:
“Nazım Hikmeti severim. Ondan sonra gerçekten çok sevdiğim yazar, kendine özgü olan Sait Faik’tir. Ben hâlâ, romanlarıma başlamadan önce Sait Faik okurum. Orhan Kemal’in birkaç eserini çok severim. Bereketli Topraklar Üzerinde, Murtaza, Baba Evi, Avare Yıllar falan… Fakir Baykurt’un Kaplumbağalar’ını, Tırpan’ını severim.(…) Eskilerden, Dede Korkut ve Evliya Çelebi. Batılı yazarlardan en sevdiğim William Faulkner’dır. Klasik yazarlardan da en çok Stendhal’ı ve ondan sonra Çehov’u severim. Zaten benim yazarlık hayatımda iki ustam vardır: Charlie Chaplin ve Çehov.”
TÜRKÇE: Türkçeye hakimiyet konusunda yaşayan en büyük yazarlardan biridir. Emin Özdemir, Yaşar Kemal’in Türkçe ile ilişkisini ele aldığı bir yazısında şöyle der: “Yaşar Kemal’in Türkçeyi sürekli bir prizmadan geçirdiğini söyledim. Sözcük düzleminde olsun, tümce ve anlatım düzleminde olsun Türkçenin soluğunu genişletmiş bir büyük yazarımızdır. Dilimizin yüz akıdır o.” Kemal’in Türkçe’nin zenginliğini kullanmasına bir örnek de Ali Püsküllüoğlu’nun çıkardığı Yaşar Kemal Sözlüğü kitabıdır.
UHDE: Yazar, ‘Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor’ kitabında 1915’ten sonra Anadolu’daki savaş ortamı, işgaller ve sürgünler nedeniyle öksüz kalmış ya da kaybolmuş yüzlerce çocuktan ve sahipleri ölmüş binlerce köpekten oluşan sürülerden bahseder. Hatta bu çocuklardan birisi, ailesinin Çukurova’ya göçü sırasında kaybolan akrabası Kotey’dir. Kotey’i yıllar sonra bir tesadüf sonucu bulan Kemal, onun kaybolduğu büyük ekin yangınını (aslında iki cephe arasındaki çatışmanın ortasında kalan göçmenlerin yaşadığı cehennem gibi bir çatışma ortamı) annesinden ve dengbejlerden çok dinlemiştir. Birkaç kez yazmak istemiş ama o büyük destancıların anlatım ustalığına yaklaşamadım diye vazgeçmiştir.
ÜZERİNE YÜRÜMEK: Yaşar Kemal romanlarında öykülerinde yüzleşmeyi önemser ve bunu da üstüne yürümek olarak tarifler:
“Romanlarımda hep korkunun, korktuklarının üstüne yürüyen insanlar bulacaksınız. Ben hep korkunun, korktuklarımın üstüne yürüdüm. Bu, benim huyumdur sanıyorum. Sonra öğrendim ki bu birçok insanın huyuymuş.”
VAN: Yaşar Kemal’in ailesi Van kökenlidir. Aile, 1915’te Rus İşgali nedeniyle, yaklaşık 1.5 yıl süren bir çileli yolculukla Çukurova’ya kadar gelip Hemite Köyü’nü (Bugünkü adıyla Gökçeadam Köyü) yurt edinir. Kemal ‘Kimsecik’ üçlemesinin ilk romanı Yağmurcuk Kuşu’nda bu uzun ve ısdıraplı göçü anlatır.
YAZAR: 100 yaşındaki yazarın 20 romanı, dört destan romanı, bir çocuk romanı, 11 deneme ve derlemesi, altı röportaj kitabı ve bir de şiir kitabı bulunuyor. Eserleri Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanıyor.
ZİLLİ KURT: Yaşar Kemal’in Türkiye’deki yazarlarla devlet arasındaki ilişkiyi anlattığı bir metafor. Bir konuşmasında Anadolu’da kuzular için köylere inen kurtlarla ilgili hikayeyi şöyle anlatır:
“Zilli kurt diye çok anlattığım, yazdığım bir gerçek vardır. Doğu Anadolu’da kurtlar bir beladır. Bir kurt bir koyun veya keçi sürüsüne dalar, bütün sürüyü parçalar. Kurt dalmış sürüden artık hayır yoktur. Ve koyundan, keçiden başka geçimi olmayan Doğu Anadolu halkı, sürüsüne kurt girmişse çöker, biter, açlıkla karşı karşıya kalır. Bu durumda köylü, kurttan öcünü almak ister. Atlanırlar, köpeklerini, iplerini alırlar. Kurt avına çıkarlar. Kurtları diri yakalamaktır en büyük amaçları. Usulünü bilirler, kurtları diri yakalarlar. Kin bağladıkları, öç almak istedikleri kurda bir fiske bile vurmazlar. Kurdu hiç incitmezler. Yalnız sağlam bir telle ya da kirişle kurdun boğazına bir zil takarlar ve kurdu salıverirler. Boğazı zilli kurt, hiçbir canlıya yaklaşamaz. Boğazında zil, bozkırlar boyunca, dağlar boyunca koşar durur ve bir gün açlıktan ölür. Bu, insan aklına gelen işkencelerin, zulümlerin en korkunçlarından biridir. Türkiye’de pek çok yazar bu bedeli zilli kurt olarak ödemiştir.Ben de bu zilli kurtlardan biriydim.”