03-11-2023
İsmet Berkan

CHP’nin Kurultayından neden hiç ümidim yok?

CHP’nin Kurultayından neden hiç ümidim yok?

Yarın Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayı var. Aslında uzun zamandan beri ilk defa heyecanlı bir kurultay bu; çünkü bir ihtimal bu partinin 100 yıllık tarihinde ilk kez bir genel başkan kurultayda yarışı kaybedebilir ve genel başkan değişimi yaşanabilir.

Yanlış biliyormuşum, Bülent Ecevit, İsmet Paşa’yı kurultayda yenilgiye uğrattı sanıyordum. Aslında İsmet Paşa Kurultaydan önce genel başkanlığı bırakmış, kurultayda da aday olmamış. Belki yenileceğini gördüğünden, belki başka sebeple. Ama bilenler, ‘İsmet Paşa aday olsa Ecevit seçimi kazanamayabilirdi’ bile dediler.

Neyse, bu önemli değil. Önemli olan, Ecevit’in 1972’de CHP’ye genel başkan olması heyecan verici bir durumdu. Çünkü Ecevit ve etrafındaki kadrosu, Cumhuriyeti kuran bu partiyi değiştirmeyi vaat ediyordu, sahiden de değiştirdiler.

Bugün ise en ufak bir heyecan içinde bile değilim. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu ile rakibi Özgür Özel arasında isimleri ve yaşları dışında ne fark olduğunu bilmiyorum açıkçası.

Elbette Kemal Kılıçdaroğlu’nun bunca başarısızlığın ardından artık gitmesi gerektiğini düşünüyorum ama yerine gelecek olan Özgür Özel’in Türkiye’ye ne söylediğini ve söyleyeceğini bilmiyorum.

En basiti şu: 

14 Mayıs seçiminde yüzde 10 oy bile alamayan İyi Parti mesela, beğenin beğenmeyin ‘Ben bundan sonra seçimlere kendi adımla ve herhangi bir ittifak kurmadan tek başıma gireceğim’ dedi.

Oysa CHP’de ne Kemal Kılıçdaroğlu ne Özgür Özel bunu söylüyor. Aksine, her ikisi de artık ölmüş bitmiş bir proje olan altılı masayı yeniden canlandırmanın, hiç değilse ikili masa yapmanın peşindeler. İki aday arasındaki tek fark, masadaki pazarlık şartlarının farklı olması.

Ak Parti’nin oyunun yüzde 35’e düştüğü bir ülkede yüzde 25 ve civarındaki oyuyla CHP artık uzak ara yenilgiye uğrayan bir siyasi parti değil halbuki. Ak Parti’nin neden yüzde 50 sınırından yüzde 35’e kadar gerilediğini, kendinizin de neden yüzde 28’den yüzde 25’in altına indiğini doğru tahlil edip geleceğe yönelik doğru politikalar aramazsanız, işte böyle öz güveninizi kaybeder, ‘Biz tek başımıza kazanamayız, mutlaka yanımıza bize benzemeyen başka partileri de almalıyız’ diye düşünmeye başlarsınız.

CHP’nin bu topluma ümit veren bir siyasi organizma olabilmesinin bir tane yolu var: Geçmişte yaşamaktan vaz geçecek, bugünde bile değil gelecekte yaşamaya başlayacak.

Ama partinin iki genel başkan adayının ikisi de geçmişi ihya etmenin peşinde. Sanki o geçmiş çok şanlı başarılarla doluymuş gibi.

Baktığınızda CHP’de konuşanların ezici çoğunluğu, 14 Mayıs’tan söz etmiyor, daha çok 28 Mayıs’tan konuşuyor. Halbuki CHP’nin esas bakması gereken sonuç 14 Mayıs seçimi.

14 Mayıs’ta alınan yüzde 25 oya bakmadığınız, bu oyun neden bu seviyede kaldığını araştırmadığınız, bu özeleştirilerin ardından bir gelecek analizi ve stratejisi yapamadığınız sürece, kısacası gerçek ve samimi bir değişim için ortaya yol haritası koymadığınız sürece, işinizi şansa ve ümide bırakırsınız. CHP’de ‘Değişim’ diyenler, bu kelimenin ötesinde ne diyorlar? Slogan tamam da içerik ne?

Bir başka büyük sorun şu:

Maalesef Türkiye’de yaygın medya, artık propaganda medyası. Bir yanda iktidarın propaganda makinesi var, bir yanda muhalefetin makinesi. Şimdi gözüken, CHP’nin kendi propaganda makinesinin ikiye bölündüğü ve bunun daha büyük parçasının Özgür Özel’in arkasına geçtiği. Sözcü TV ve HalkTV gibi yayın organları, büyük ihtimal Ekrem İmamoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi etkisiyle bu desteği sunuyor Özel’e.

Hal böyle olunca o medyaya bakıp ibrenin kurultayda Özgür Özel’den yana olduğunu düşünebilir insan ama öyle değil. Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’de onun döneminde hayli kuvvetlendiği anlaşılan Alevi damarını küçümsemek yanlış olur.

Halbuki bu iki konu CHP açısından yapısal birer sorun.

Düşünün ki, Türkiye’ye demokrasi, özgürlük ve eşitlik getirme iddiasındaki CHP kendi içindeki bu tuhaf durumu bile konuşamıyor. Hatta bu yapısal sorunun farkında değil, sorunu sorun etmiyor. Partinin, hatta partideki kişi ve hiziplere göbekten bağlı medyalarının olması, bir inanç grubunun partiye damga vurması CHP’lilerin tartışma gündeminde hiç yok.

Böyle konuların gündemde hiç olmamasından ben şunu anlıyorum: CHP’liler, kendilerinin bolca eleştirdiği Ak Parti uygulamalarını çoktan benimsemiş, hatta içselleştirmişler.

Nitekim seçim öncesinde de gördük: Başkanlık sistemini ‘tek adam yönetimi’ olduğu için eleştiriyorlardı ama iktidara geldiklerinde kendileri de farklı biçimde hareket etmeyeceklerdi. Hatta daha iktidara gelmeden liyakat falan demeden makamları dağıtmaya başlamış, marjinal Zafer Partisi’ne İçişleri Bakanlığı ve MİT müsteşarlığını bol keseden vaat etmişlerdi bile.

O yüzden, yarın başlayacak ve pazar akşamı sona erecek Kurultay bana hiç heyecan vermiyor; kimin seçileceği de çok fazla umurumda değil. CHP’de değişen bir şey olmayacağını şimdiden görüyorum çünkü.

Bu parti, bir kısım muhalifin oyunu rehin aldığını düşünmeye devam edecek, hiçbir zaman iktidarı gerçekten isteyecek kapsayıcılıkta olmaya cesaret edemeyecek, özgüvensizlikten batıp gidecek.

Bir taşın altından da Türkler çıkmasın!

Bir taşın altından da Türkler çıkmasın!

Amerika’da New York’un belediye başkanı Eric Adams’ın başı ufaktan belada. Henüz kendisi soruşturma altında değil ama onun seçim kampanyasını yürüten başlıca yetkilinin evi FBI tarafından arandı.

The New York Times gazetesi FBI’ın elindeki arama iznini görmüş. Bu kampanya yöneticisine yöneltilen suçlama, Eric Adams’ın 2021’deki seçim kampanyası için Türk hükümetinden de bağış aldığı.

Arama emrinde Türkiye bağlantılı iki kuruluş gözüküyor: Merkezi New York’un Brooklyn semtinde olan KSK İnşaat ve ABD’nin başkenti Washington DC’deki küçük bir üniversite olan Bay Atlantic University.

Bunlardan KSK İnşaat, kendi web sitesine bakılacak olursa New York’ta Manhattan dahil pek çok ilçede lüks inşaatlar yapan, konut projeleri gerçekleştiren bir şirket. Sahipleriyle ilgili bilgiye henüz ulaşamadım ama bu şirket belediye başkanı Adams’ın kampanyasına 14 bin dolar bağışta bulunmuş. Bu da tamamen yasal. Şirketin Türk hükümeti adına hareket ettiğini kanıtlayacak hiçbir şey yok. Herhalde New York’taki başka inşaat şirketleri de belediye başkanının kampanyasına bağışta bulunmuştur, KSK tek örnek değildir.

Listedeki diğer kurum olan Bay Atlantic University ise İstanbul’daki Bahçeşehir Üniversitesi’nin ABD’de kurduğu veya sahibi olduğu bir üniversite. Bahçeşehir’i de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir tutmak veya devletten emir alıyor saymak kolay değil.

New York Belediye Başkanı Eric Adams, ‘Beşiktaşlı’ olmasıyla ünlü. Türkiye’ye çok defa gidip geldiği de biliniyor ve ‘Türk dostu’ kabul ediliyor.

Adams’ın bu şekilde soruşturulması onun bu ününden de kaynaklanıyor olabilir.

Bu 30 milyarı vaat edip de ödemeyenler kim?

Bu 30 milyarı vaat edip de ödemeyenler kim?

Şubat ayında Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız deprem, Cumhuriyet tarihinin en yıkıcı, en ağır sonuçlar doğuran depremi oldu. Hala daha bu depremde kaç can kaybettiğimizi bilmiyoruz. Depremin yarattığı hasarın maddi büyüklüğünü devletimiz 100 milyar doların üzerinde hesapladı. Bugün yaşadığımız ve yaşamaya devam edeceğimiz ekonomik sıkıntıların bir bölümü bu deprem için yapılan ve yapılacak harcamalardan kaynaklanıyor.

Depremin hemen ardından bir sivil toplum kampanyası yapılmış, TV’lerde ortak yayınla bir gece depreme karşı yardım toplanmıştı, aralarında kamuya ait şirketlerin de olduğu bir sürü şirket ve kişi de o gece TV’ye çıkıp çağışta bulunduğunu açıklamıştı.

Gecenin sonunda 115 milyar liralık yardım vaat edildi. Depremin yarattığı hasarın yanında minik bir paraydı ama yine de önemli bir bağış miktarıydı bu. Derken ortaya çıktı ki, o gece TV’ye çıkıp para vermeyi vaat edenlerin bazıları bu vaatlerini yerine getirmemişti. Ödenmeyen paranın büyüklüğü 30 milyar lira. Yani 1 milyar dolardan fazla.

Bence İçişleri Bakanlığı’nın kimin ne vaat edip ne kadar ödediğini açıklaması lazım. En azından kamuoyu bilsin.