Duruşmayı haberleştirdiği için tutuklanan gazeteci beraat etti
Kültür sanat kurumları İsrail- Filistin savaşında taraflı tutum sergileyerek yeni bir cephe açıyor. Müzeler, galeriler, festivaller sanatın ifade özgürlüğü ve insan hakları savunma alanı olduğunu unutarak sanatçıları ve hak savunucularını susturuyor.
Londra bu hafta önemli bir sanat olayına ev sahipliği yapmaya gün sayıyordu. 15 Kasım’da yaşayan en önemli protest sanatçılardan Ai Weiwei’nin yeni eserlerinin yer alacağı bir sergi Londra Lisson Gallery’de sanatseverlerle buluşacaktı.
Ancak galeri, Weiwei’nin İsrail ve Filistinli örgütler arasındaki savaşla ilgili yaptığı İsrail’i eleştiren bir sosyal medya paylaşımının ardından sergiyi süresiz olarak ertelediğini duyurdu. Böylece protest tavırları ve eyleme dönüşen işleriyle bilinen Weiwei, dünyanın en önemli sanat şehirlerinden Londra’da sansür kurbanı olmuş oldu. Çinli sanatçı tweetini silmiş olsa da Çinli sanatçı, Art Newspaper’a yaptığı açıklamada iptal kararın “daha fazla anlaşmazlıktan kaçınmak ve kendi refahını korumak için” alındığını söyledi.
Galerinin ise güzide sözümüz ‘bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?’nu hatırlatacak türden bir açıklama yaptı. Ai Weiwei’nin ifade özgürlüğüne verdiği destekleri ve mazlumları savunmasını hatırlattı, fakat sanatçının açıklamalarını antisemitik olarak değerlendirip ‘tartışmaya yer yok’ dedi: “Tüm çabaların İsrail ve Filistin topraklarında ve uluslararası topluluklarda trajik acıyı sona erdirmek için olması gereken bir zamanda anti-Semitik veya İslamofobik olarak nitelendirilebilecek tartışmaya yer yok. Ai Weiwei, ifade özgürlüğüne verdiği destekle ve mazlumları savunmasıyla tanınır. Onunla uzun süredir devam eden ilişkimize derinden saygı duyuyor ve değer veriyoruz.”
İfade özgürlüğü demişken… Sergi açılacak mı sorusu ise hala belirsiz. Galeri bu konuda da tartışmaların devam ettiğini açıkladı.
Çin Hükümeti’ne yönelik eleştirileri başta olmak üzere, iklim ve mülteci krizi konularında da açıklama yapmaktan ya da protest tavırlarını işlerine yansıtmaktan çekinmeyen Weiwei, 2016 yılında, küresel mülteci kriziyle ilgili uzun metrajlı belgeselinin çekimleri için Gazze’ye gitmişti.
Bir başka ‘özgürlükler ülkesine’, ABD’ye gidelim şimdi de. New York’tayız. Şu sıralar yolunuz oralara düşecekse şimdiden uyaralım Guggenheim Müzesi’ni ziyaret listenizden çıkarın. Zira müze kapalı. Hayır, herhangi bir tadilat ya da yeni sergi hazırlığı da yok.
Müze, protestolar nedeniyle 11 Kasım’da girişini geçici olarak kapattı. Karar, sekiz sanatçı ve kültür çalışanın müzede yaptıkları bir eylemden sonra geldi. Sanatçılar, İsrail’in bombaladığı Gazze’de ölen çocukların yasını tutan Filistinlilerin görüntülerinin bulunduğu kumaş pankartlar açarak Filistin’deki katliama dikkat çekmek istedi. Müzenin girişindeki sarmal yapıdan uzun kırmızı pankartlar astılar.
Müzedeki ziyaretçilerin bir kısmı eylemi desteklemek için sanatçıları alkışladı. Güvenlik görevlileri pankartları indirmeye çalıştığında ise birkaç ziyaretçi yuhalamaya ve müzeden pankartları kaldırmamasını istedi.
Weiwei’den sonra bir başka iptal haberi ise Almanya’dan geldi. Hem de çağımıza en uygun şekilde, mail aracılığıyla.
Sanatçı Anaïs Duplan Almanya’nın Essen kentindeki Museum Folkwang’ta açılacak sergisine bir yıla yakın süredir çalışıyordu. Muhtemelen bir sabah maillerini kontrol ederken anlaştığı galeriden gelen bir mail gördü. Müze müdüründe son Instagram paylaşımları nedeniyle serginin iptal edildiğini söyleyen bir e-posta geldi. Duplan gelen mesajı da -iade-i ziyaret usülü- sosyal medya hesabından paylaştı.
Müze müdürü gönderdiği mesajda, sanatçının Filistin’i destekleyen paylaşımları nedeniyle bu kararı aldıklarını söylüyordu:
“(…)İsrail ve Gazze’deki mevcut durum ışığında Instagram hesabınızda birtakım gönderiler paylaştığınızı ve yorum yaptığınızı fark ettik. Bizim açımızdan bu yazıların bazıları kabul edilemez. Bu paylaşımlar Hamas’ın terörist saldırısını kabul etmiyor ve İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonunu soykırım olarak değerlendiriyor(…)”
İngiltere ve Almanya’daki bu iptallerin ardından Amsterdam’a; dünyanın en prestijli etkinliklerinden Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali’ne (IDFA) geldik. 9 Kasım’da festivalin açılış gecesinde, bir grup sahneye çıkarak işgal altındaki Filistin’in özgürlüğünü savunan ‘Nehirden denize özgür Filistin’ cümlesinin yazılı olduğu bir pankart açtı.
O sıra aralarında IDFA’nın sanat yönetmeni Orwa Nyrabia’nın da olduğu bir grup eyleme destek oldu, alkışladı. Ancak bu durum İsrailli yapımcıların hoşuna gitmedi. İsrailliler sloganın ülkelerini yıkmaya yönelik bir ifade olduğunu öne sürerek “incitici” olduğunu ifade eden bir açıklama yayınladı. Bu açıklama üzerine Orwa Nyrabia da bir açıklama yaptı. Sloganı görmediğini ancak ifade özgürlüğünü desteme için eylemi alkışladığını söyledi, “ Slogan bizi temsil etmiyor ve hiçbir şekilde desteklemiyoruz. Birçok kişiye zarar verdiği için gerçekten üzgünüz” diyerek özür diledi.
Nyrabia ve IDFA’nın özrünün ardından bu kez de aralarında festival jürileri ve yönetmenlerin de olduğu 11 isim festivale tepki gösterdi. Filistinli Basma el-Şerif, Filipinli Miko Revereza, İranlı Maryam Tafakory ile İngiliz Charlie Shackleton’ın da aralarında bulunduğu sanatçılar, festivalin “Filistin yanlısı aktivistlerin susturmak” istediğini belirterek festivalden çekildi.
İranlı yönetmen Maryam Tafakory da bu isimlerden biri oldu. ‘Mast-del’ filminin yönetmeni, Instagram hesabından yaptığı bir açıklamayla festivalden çekildiğini duyurdu: “Filmimi IDFA’dan geri çektim ve yarın başlaması planlanan tüm Mast-del gösterimlerini iptal ettim. Bu benim festivaldeki ilk filmimdi ve benim için çok şey ifade ediyordu. ‘Nehirden Denize’ sloganının zarar verici iftirasıyla kalbim kırıldı, ihanete uğradım ve öfkelendim.”
Nyrabia ise bu kez bir başka açıklamayla festivalden çekilenlerin seçimlerine ve kararlarına saygı duyduklarını söyledi: “Kararlarına saygı duyuyoruz, bu ister sahnede veya çevrimiçi olarak fikirlerini söylemek ya da filmlerini geri çekmek olsun bize dair eleştiriler de dahil olmak üzere her türlü barışçıl protestoyu onurlandırıyor ve saygı duyuyoruz.”
7 Ekim’de başlayan İsrail- Filistin savaşı bölgeden çok çok uzakta da protestolara neden oluyor. En azından dünyadan birileri, bulundukları yerden çok uzakta yaşanan katliama sessiz kalmıyor teselli ikramiyesini cebimize koyarak, Kanada- Toronto’ya gidiyoruz. Hafta başında gerçekleşen Scotiabank Giller Edebiyat ödül törenindeyiz.
Aralarında daha önce ödüle değer görülmüş Margaret Atwood, Michael Ondaatje, ve Alice Munro’nun da davetliler arasında olduğu geceye yaşları 23 ile 25 arasında değişen üç eylemci ‘sızdı.’
Protestors disrupt @scotiabank’s Giller Prize Ceremony this evening. Scotiabank is funding the genocide of the Palestinian people through its $500 million stake in Elbit Systems, Israel’s largest weapons manufacturer.
Free Palestine 🇵🇸#FreePalestineFromIsrael Lebanon… pic.twitter.com/1w00Neu2nl
— Lion Shekh (@slionshekh) November 14, 2023
Eylemciler ilk olarak “Scotiabank fonları soykırımı” (Scotiabank’ın bir İsrail silah firmasına yaptığı yatırımları bulunuyor) yazan pankartla sahneye çıktı. Etkinlik sunucusu Rick Mercer, protestocunun pankartlarından birini yırtmaya çalıştı.
İkinci protesto anı ise Kanadalı yazar Sarah Bernstein’in ödülünü alma anında yaşandı. Bernstein’in ismi okunduğu sırada fotoğrafçı kılığına girmiş bir eylemci İsrail karşıtı sözler söyleyerek bağırdı. Bunun üzerine anons duyulmadı, duyuru tekrarlandı. Giller Ödülü İcra Direktörü Elana Rabinovitch ise katliama dikkat çekmek isteyen eylemcileri ‘saygısızlıkla’ suçladı: “Kanalı yazarlara ve yıl boyunca elde ettikleri edebi başarılara saygısızlık gösterildiğini” söyleyen bir bildiri yayınladı.
Dünyanın dört bir yanında yazarlar, sanatçılar ve sanatın ifade özgürlüğü alanı olduğuna inan hak savunucuları susturuluyor, sansüre uğruyor. Savaşta yeni bir cephe açan kültür ve sanat kurumları sansür utancıyla yüzleşebilecek mi bilinmez. Ancak hatırlatalım, geçen ay İspanya’da siyasi, sosyal veya dini nedenlerden dolayı sansürlenmiş, yasaklanmış veya kınanmış eserlerin yer aldığı bir müze açılmıştı. Görünen o ki bu müze -ve benzerleri- gelecek günlerde de boş kalmayacak.