16-11-2023
İsmet Berkan

Ogün Samast serbest kaldığında aklıma gelen diğer katil

Ogün Samast serbest kaldığında aklıma gelen diğer katil

O anı dün gibi hatırlıyorum.

Radikal yazıişlerinde öğlen toplantısını bitirmiş, gazetenin birinci sayfasını çizmek için karar vermeye uğraşıyorduk.

Az önce masadan kalkıp kendi yerine doğru gitmiş olan Ceyda Karan koşa koşa geldi, ‘Vurmuşlar’ diyebildi. Ağlamaktan konuşamıyordu.

‘Neyi vurmuşlar, kimi vurmuşlar’ diyemeden kara haber düştü: Hrant Dink öldürülmüştü.

Hrant’ı yakından tanıyordum. Daha birkaç gün önce, Radikal 2’de onun kendi ölümünü haber veren ‘Güvercin tedirginliğinde yüreğim’ yazısını yayınlamıştık.

Dondum kaldım. İnanmadım, inanamadım.

Daha birkaç ay önce, Şişli adliyesi önünde Orhan Pamuk’u protesto için toplanan tuhaf kalabalığın açtığı pankartta, Hrant’la birlikte öldürülecekler listesinde benim de adım yazılıydı.

Cinayette tetiği kimin çektiğini o sırada bilmiyordum ama cinayeti kimin işlediğini biliyordum; o nefret ortamını kimlerin neden yarattığını hepimiz biliyorduk. 

Koca bir sistemdi o ortamı yaratan; FETÖ’cüsünden Alperen’ine, devletin aktörlerinden reyting peşinde koşanlarına kadar, herkesin kendince bir çıkarı vardı bu ortamda. Olan, sevgili Hrant’a, onun geride bıraktığı ailesine olmuştu.

Derken tetikçi bir şehirlerarası otobüste yakalandı, yargılandı. Hepimizin bildiği o oyunlar oynandı yargılama sırasında. Basit maşalar ceza aldı ama bu cinayeti azmettiren esas mekanizma ne yargılandı ne de adam akıllı toplumsal bir sorgulamaya tabi tutuldu. Bir ırkçı nefret cinayeti, sıradan bir suça dönüştürüldü.

Dün gece, Hrant Dink’i öldüren tetikçi Ogün Samast, infazı dolduğu için serbest bırakıldı. Artık aramızda dolaşacak o katil. Hepi topu 16 yıl ve 10 ay hapis yattı. Hrant’ı öldürdüğünde 17 yaşındaydı, şimdi 33 veya 34 yaşında.

Yakında sosyal medyada fenomen de olur, ‘saygın’ bir isim olarak milletvekili bile seçilir bakarsınız.

Gece vakti Ogün Samast’ın serbest bırakıldığı haberi gelince aklıma bir başka katil düştü.

Adı, Sirhan Bishara Sirhan.

Onu belki duydunuz, belki duymadınız. 1968 yılının 5 Haziran gecesi, Amerika’nın Los Angeles kentinde, Demokrat Parti’den başkan adaylığına yürüyen ve belki de başkan seçilecek olan Robert F. Kennedy’yi öldürdü. Suç üstü yakalandı. Mahkemede de suçunu itiraf etti.

Önce idama mahkum edildi. Sonra California eyaletinin Yüksek Mahkemesi idam cezasının California anayasasına aykırı olduğuna karar verince cezası müebbete çevrildi.

Bugün, aradan 55 yıldan fazla zaman geçti. Filistinli bir göçmen ailenin çocuğu olan Sirhan Bishara Sirhan hala hapiste. Robert Kennedy’yi öldürdüğünde 24 yaşındaydı, bugün 79 yaşında.

İki ülkenin infaz hukuku arasındaki farkı görüyor musunuz?

Ogün Samast, bilmiyorum neden, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmedi bu önceden planlanmış ve nefret amacıyla işlenmiş cinayet için. Onun yerine mahkeme onu 22 yıl hapse mahkum etti. Zaten tam da bu sebeple, 16 yıl 10 ay sonra serbest kaldı.

Daha fenası şu: Aslında daha önce, 2020 yılının Ağustosunda serbest kalacaktı ama cezaevinde suç işledi, bir gardiyanı yaraladı. Bunun yüzünden 5 yıl 1 aylık bir ceza daha aldı diye tahliyesi düne kaldı.

Oysa Sirhan Sirhan, 1982’den beri şartlı tahliye için başvurma hakkına sahip ve 41 yıldır şartlı tahliyesi reddediliyor. İlk kez geçen yılın başında şartlı tahliye kurulu tahliye tavsiye etti ama bu kez de California Eyalet Valisi tahliyeyi reddetti. Bu yılki başvurusu da reddedilen Sirhan, 2026’da yeniden şartlı tahliyeye başvurabilecek.

Oysa Ogün Samast bu sabah itibarıyla gençliğini yaşamaya başladı bile. Gelin de bunu Hrant’ın hala acısı taze ailesine, yakınlarına, dostlarına anlatın.

Bu ülkede adalet işte böyle tecelli ediyor.

Devletin ‘yeşil’ girişim sermayesi fonu

Devletin ‘yeşil’ girişim sermayesi fonu

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dün açıkladı, devletimiz bir ‘Yeşil Sermaye Fonu’ kuracakmış. Bu fonun ana parası Dünya Bankası’ndan alınacak bir krediden gelecekmiş ama zaman içinde yatırımcıların da fona para yatırması umuluyormuş. Fon, girişim sermayesi fonu olarak da çalışacakmış.

Devletimizin örneğin savunma sanayii, örneğin yüksek teknoloji, örneğin yazılım sektörü, örneğin milyar dolarlık sermaye çeken oyun sektörü gibi alanlar için birer ‘girişim sermayesi fonu’ yok ama yeşiş dönüşüm için olacak! Belki buna da şükür demek lazım.

Mesele şu: Türkiye’ye 2018’den beri emlak satışı dışında yabancı sermaye girmiyor gibi bir şey.

Bankalarımız bile artık sendikasyon kredisi bulamıyor; çünkü faizi çok yüksek. Türk özel sektörü ve bankaları epeydir net dış borç ödeyicisi.

Bankalarımız epeydir tek bir konuda, o da geçmişle kıyaslanmayacak kadar düşük miktarlarda, sendikasyon kredisi bulabiliyor: Yeşil dönüşüm.

Çünkü dünyada bu yeşil krediler konusunda bir para bolluğu var.

Şimdi aynı fırsatı devletimiz de kullanacak. Normal yolla düşük faizli kredi bulamıyoruz, ama yeşil dönüşüm için Dünya Bankası dahil uluslararası finans kuruluşlarının doldurması gereken kotalar, yani dağıtılacak ucuz faizli paraları var, şimdi onlardan yararlanma peşindeyiz.

Türkiye’de sanayinin aslında çok ciddi bir yeşil dönüşüme ihtiyacı var. Ama bankalardaki ve şimdi de devletteki bu para sahiden yeşil dönüşüme harcanıyor mu, şüpheliyim.

Keşke bu fırsatta sanayimiz karbon ayak izini sahiden küçültmeyi başarsa…

Güney Kıbrıs’ta barınamayan Rus parası KKTC’ye mi akıyor?

Güney Kıbrıs’ta barınamayan Rus parası KKTC’ye mi akıyor?

Rusya, Ukrayna’yı işgale kalkışınca Batıda Rus vatandaşlarına ve Rusya kökenli paraya karşı ciddi bir yaptırım dalgası başladı. Güney Kıbrıs, öteden beri Rus parasının aktığı merkezlerden biriydi, orası ambargolara uymak uğruna bu parayı kısıtlamaya başladı.

Sonuç, dün The Guardian’ın haberinde vardı: Bu para Kıbrıs’ın Güneyinden Kuzeye, KKTC’ye akmaya başladı.

Ama korkarım beraberinde ciddi bir enflasyonu da getiriyor bu para. Daha şimdiden dev inşaat projeleri başlamış durumda, emlak fiyatları yukarı doğru gidiyor KKTC’de.

KKTC’nin gerçek bir bankacılık sistemi yok. Bu ülke Türkiye dışında başka hiçbir ülke tarafından tanınmadığı için o Rus parası bankalarda ne kadar durabilir, kestirmek zor.

Gelen paranın hepsinin ‘kara para’ olduğunu söylemek belki doğru değil ama Rus parası olduğu için ona dokunmak da kolay değil.

Datça’ya marina yapmak…

Datça’ya marina yapmak…

Bir yandan anlayabiliyorum: Türk kıyılarında çok ciddi bir marina açığı var. Bu yüzden yat limanı kiraları inanılmaz derecede yüksek. Bu yüksek kiralar yüzünden de pek çok Türk teknesi Yunan adalarına gitmek, mesela kışı orada geçirmek zorunda kalıyor.

Ama bir yandan da, Datça limanının içine marina yapılacak olmasını kabullenmekte zorluk çekiyorum. Datça, bütün güzelliğini sapa bir yerde olmasından alan bir yer. Ulaşması görece zor olduğu için görece daha korunur kaldı ama bu korunur kalma hali de sona ermekte artık. Yakında çok daha büyük bir nüfus ve inşaat baskısıyla karşılacak bu şirin kasaba.

Yat limanının inşaası, Datça’yı kaçınılmaz biçimde çok büyütecek, eski Datça anılarda kalacak.