Bir günde Arjantin olunmuyor… Demokrasinin fenalıkları
Arjantin’de hafta sonu seçim yapıldı; TV tartışmalarıyla ünlenmiş, lakabı ‘Deli’ olan, herhangi bir siyasi partiyle bağı bulunmayan bir isim, Javier Milei Cumhurbaşkanı seçildi.
Milie, bütün gücünü sistem dışı ama en çok da siyaset dışı olmasından alıyor. Dünyanın sağında solunda çok gördüğümüz türden, bir anti-siyaset siyaseti ile seçmenin gönlünü kazandı.
Bu siyaset Donald Trump’ı Amerika’da iktidara getirdi. Jair Bolsonaro’yu Brezilya’da iktidara taşımıştı. Başka ülkelerde de çok etkili olabildiğini gördük.
Mevcut siyaset ve siyasal düzenin yürütücüsü siyasetçiler sorunları çözemez hale gelince, ortaya hemen ‘anti-siyaset’ siyasetçiler çıkıveriyor. Arjantin, bir anti-siyaset siyasetçisini seçmekte geç bile kaldı.
Ayn Rand’in ergen felsefesi
Biz Türkiye’de insanlara sıfat takmayı çok severiz. Bakın ben de Milei’ye ‘Anti-siyaset siyasetçisi’ sıfatını taktım. Bugün Türk medyasına bakacak olursanız Milie’den ‘Faşist’ diye söz eden de var, ‘aşırı sağcı’ diyen de, ‘sağ liberal’ diyen de… Oysa o, illa sınıflayacaksak Türkiye’de çok da bilinmeyen bir akımın, libertaryen akımın içinde olduğu anlaşılan bir isim. Ayn Rand’in temelde ergenlere hitap eden felsefesinden etkilenmiş.
Ama bence esas özelliği anti-siyaset siyasetini savunması. Ona popülist de diyeceğim ama Milei’yi ‘popülist’ olarak niteleyecek olursam, Arjantin’i son 40 yıldır yönetenlere ne diyeceğim? Onlar da popülistti.
Milei’nin seçilmesi, gerçekte bir sistem olarak demokrasinin çökmesi anlamına geliyor. Demokrasi, Winston Churchill’in ifadesiyle ‘Berbat bir yönetim sistemi ama ondan iyisini daha bulamadık.’
Devlet yönetimlerinin mutlaka ‘erdemli’ olması gerektiğini söyleyip, yönetim biçimleri üzerine ilk düşünen insanlardan biri, Yunanlı dev filozof Platon’du.
Platon’a göre demokrasi pek de iyi bir yönetim değildi
Platon’a göre en iyi yönetim, bir ‘bilge kral’ın ülkeyi yönettiği haldi. Bir monarşiydi ama taht babadan oğula geçmiyordu, her seferinde en bilge ve erdemli olan kişi kral yapılıyordu.
Ama tabii öyle ‘bilge kral’lar sık sık karşımıza çıkmıyor. O sistem ister istemez yozlaşmaya başlıyor. Bu durumda ideal yönetim biçimi olarak Platon’un adlandırmasıyla ‘Timokrasi’ çıkıyor. Timokrasi bir çeşit oligarşi aslında; zengin ve seçkin sınıf ülkeyi yönetmeye başlıyor ama yönetirken kendilerini daha da zenginleştirmeye başlıyor.
Timokrasi böyle yozlaşınca kalabalıklar bu durumdan rahatsız oluyor ve ortaya ‘Halkın yönetimi’ anlamında ‘demokrasi’ çıkıyor. Demokrasilerin başlıca özelliği özgürlükleri gözetip herkesi eşit sayması. Bu eşitlik ve özgürlük, herkesin her şeyi yapabileceği anlamına gelmeye başlar, uzmanlıklar ve bilgi önemsizleşir. Yani sonunda bu özgürlükler yüzünden demokrasi de kaçınılmaz biçimde yozlaşır ve kaotik bir durum ortaya çıkar Platon’a göre.
Bu kaostan çıkışı, o kaosu kökten reddeden (anti-siyaset siyaseti yapan) bir ‘kahraman’ sağlar. Halk başta düzen geri geldiği için memnundur ama o ‘kahraman’ zaman içinde tiranlığa evrilir. İşte demokrasiden bile berbat olan yönetim biçimi budur Platon’a göre.
Sığır sayısı insan sayısından fazla ülke
Arjantin’e geri dönelim… Türkiye’de ne zaman bu ülkeden söz edilse, ‘Bir zamanlar dünyanın 7. büyük ekonomisi olan’ diye cümleye başlanır. Evet, ulusların zenginliğinin büyük ölçüde tarıma dayalı olduğu bundan 100 yıl öncesine kadar Arjantin çok zengindi. Ülkeyi büyük toprak sahipleri ve devasa sığır sürüsü sahipleri yönetiyordu. Sığır sayısı insan sayısından fazlaydı. Ama bu ülke bugün hala tarım ülkesi. Hala büyük toprak sahipleri ve sığır sürüsü sahipleri ülkeyi yönetmek istiyor. Hala sığır sayısı insan sayısından fazla.
Arjantin, modern tarihi boyunca bir ekonomik krizden diğerine atladı. Son kriz yine tarım kökenliydi. Salgından kötü etkilendi ülke, ardından da kuraklık vurunca et ve soya fasulyesi ihracatı azaldı. Bu da ülkenin son derece hassas olan döviz gelirlerini vurdu ve Arjantin bir kez daha iflasa sürüklendi. IMF’den borç ödemek için borç aldılar.
Merkez Bankası bağımsız olmayınca
Arjantin’de Merkez Bankası bağımsız değil. Olmadığı için de politikacılar 100 yıldır ne zaman sıkışsalar veya ne zaman seçim kazanmak isteseler Merkez Bankası matbaasına başvuruyor ve para basıyorlar.
Küçük komşusu Uruguay ekonomisini 4 kat büyütürken Arjantin ekonomisinin küçülmesi, yani halkın daha da yoksullaşması işte böyle gerçekleşti.
Göreceksiniz, bütün bu sorunları kökten çözmeyi vaat eden Milei de aslında onlardan farklı olmayacak. Merkez Bankası’nı tamamen kapatıp Amerikan dolarını Arjantin’in milli parası yapacağını söylüyor ama bu ülkenin ekonomisini çevirecek kadar nakit doların olmadığı belli.
‘Herkes kendi kaderini yaşar yarim’
İster istemez o da ‘sanal dolar’ yaratacak. Bir gün vatandaş soracak: Nerede benim sanal dolarımın gerçek karşılığı? O gün Millei yönetimi de aslında çökecek. Arjantin bunu geçmişte yaşadı, kendi parasını bire bir dolara endeksledi, yine olmadı. Çünkü çözüm bu değil.
Milei, ‘Bakanlıkları kapatacağım, devleti küçülteceğim’ diyor ama göreceksiniz, devletin bir kanadı, özellikle de iç güvenliği sağlayan polisi ve ordusu büyüyecek. Bir noktada ülkesini polis ve askere dayalı yönetecek Milei ve o noktada polis veya askerden biri, ‘Ülkeyi ben yönetiyorsam sana ne gerek var’ deyip Milei’yi devirecek, ülke yeniden darbe yaşayacak.
Arjantin, bir günde bugünkü Arjantin olmadı. Ama korkarım artık yolun sonu geldi.
Sezen Aksu’nun şarkısı ‘Herkes kendi kaderini yaşar yarim’ diyor ama görüyorsunuz, 2 bin 500 yıl önceden öngörülmüş şeyler var, bunlardan kaçmayı başaranlar var, başaramayanlar var…