Burak Elmas: Fatih Terim bana çömez gözüyle baktı
Galatasaray- Manchester United sahadan 3-3’lük beraberlikle ayrılırken bu oyunu seven herkesin zevk ve heyecan duyduğu, aksiyonu, ritmi dolayısıyla adrenalin dozajı yüksek bir mücadele ortaya konuldu. Hakim Ziyech maça damga vuran isimdi.
Avrupa ve de dünya futbolunun en önemli vitrini ‘Şampiyon Kulüpler Kupası’ adını ve formatını terk edip yeni bir serüvene açılarak ‘Şampiyonlar Ligi’ başlığıyla hayatımıza girerken, futbolumuz bu derin sulara ilk kez Galatasaray’la dalmıştı. Henüz emekleme safhasında bile olmayan yeni organizasyonda o zamanki manzara şöyle şekilleniyordu; iki turu geçen temsilciler gruplara kalıyor ve toplam sekiz takımdan oluşan bir turnuva oynanıyordu.
İstanbul’un Sarı-Kırmızılı klasiğinin kader yollarına, Britanya adalarından gelen esintiler döşenmişti. Önce İrlanda temsilcisi Cork City geçildi (ki kolay rakipti), sonraki randevuda da oyunun icatçısı konumundaki toprakların devlerinden Manchester United belirdi ufukta. Eski zamanların deyimine cuk oturan ‘Onurlu beraberlik’lerden ikisiyle (deplasmanda 3-3, Ali Sami Yen’de 0-0 olmak üzere) Alman teknik patron Hollman yönetimindeki Aslan, iki gruptan A olanına atıverdi kendisini. Naçizane Burdur’da bedelli askerlik yaparken bütün bir bölük olarak izlediğimiz ve hafızamda ayrı bir yeri olan 3-3’lük mücadele benim kuşağımın birçok futbolseverinin dimağına hiç çıkmamacasına yerleşiverdi…
Dolayısıyla bu tarihe arka plana bakıldığında İngiliz futbol literatürüne eski menajerlerine ithafen ‘The Busby Babes’ namıyla yerleşen ‘Kırmızı Şeytanlar’, bir anlamda Galatasaray’ın ‘modern zamanlar’a tutunma yolundaki ilk önemli virajıydı ve zamanında, yukarıda andığım eşleşme vasıtasıyla o dönemeç aşılmıştı. Günümüze gelindiğinde Sarı-Kırmızılılar şimdiki zamana ise, 1993-94’teki kadrodan farklı olarak uluslararası yıldızlarla dolu bir takım kimliğiyle çıkıyor ve yine aynı vitrinde yer alabilmek için dün gece o eski hasmını bir kez daha yenmek ya da en azından berabere kalmak zorunda olduğu bir randevuyla huzurlarımızdaydı.
Malum, bu sezonki temaşada Okan Buruk’un öğrencileri geride kalan dört maçta bir galibiyet, bir beraberlik ve iki mağlubiyetlik performansla dört puanı hanesine yazdırmıştı. Kalan iki maç ise üç ihtimalli bir geleceğin belirlenmesini sağlayacaktı. 90 ve artılarından oluşan iki randevudaki sonuçlar Sarı-Kırmızılıları ya ikinci tura taşıyacak ya Avrupa Ligi bileti hakkının kazanılmasını sağlayacak ya da eve dönülmesine yol açacaktı.
Bu gerçekler ışığındaki Manchester karşılaşmasına Galatasaray, ‘yaklaşık eşit’ deyimi eşliğinde, geçen hafta Süper Lig’de Alanyaspor karşısına çıkan takımın kurgusuyla başladı. Davison Sanchez’in sakatlığı sonucu defansın göbeğinde Kaan Ayhan-Abdülkerim Bardakçı ikilisi sahne almış, orta saha Ndombele ve Torreira’ya teslim edilirken kanatlar da Zaha ve Ziyech’e emanetti. Mertens’e düşense forvet arkasıydı. Hırvatistan maçı sonrası kendisine yöneltilen diziliş sorusuna Milli Takım’ın patronu Vincenzo Montella, “Dizilişler başlangıçta geçerlidir maçta mücadele, yardımlaşma, direnç ön plana çıkar” mealinde bir cevap vermişti. Rams Park’daki dünkü karşılaşmada da İtalyan çalıştırıcının söylediklerinin hayat bulduğunu gördük; nefesi yetenler, yüreğini ve aklını ortaya koyanlar ve en önemlisi tekniği güçlüler takımı ayakta tuttu. Ve Galatasaray önce 2-0, sonra da 3-1 geriye düştüğü mücadeleden beraberlikle ayrılmayı başararak ikinci tur umutlarını Parken Stadı’nda oynanacak son maça taşıdı…
Yoğun yağış altında başlayan mücadelede Premier Lig temsilcisi hafta sonu Everton’a attığı ‘Puskas Ödülü’ adayı golüyle hafızalarda yer edinen genç İspanyol Alejandro Garnacho ve Portekizli kaptanı Bruno Fernandes’in sayılarıyla 18 dakikada tabelayı 0-2’ye taşıdı. Bu tür başlangıçlar elbette moral motivasyonu çok kolayca düşürür ama Sarı-Kırmızılı ev sahibi tıpkı 1993’te Old Trafford’daki geçmiş zaman hatıralarında olduğu gibi geri dönüşte ısrarlıydı (ya da Kopenhag maçında olduğu gibi diyeyim). Hakim Ziyech’in klas frikiği bu ısrarın skorboard’daki ilk karşılığıydı. Buruk’un öğrencileri devre sonuna kadar oyunu domine etse de aradıkları beraberlik sayısını bulamadılar. Daha doğrusu Icardi, Kaan Ayhan’ın kavisli adrese teslim ortasında ağları gördü ama attığı gol ofsayta takıldı.
Mücadelenin ikinci yarısının başında yine bir kontrada ‘Britanyalılar’ farkı ikiye çıkardı. Sonrasında devreye hem Ziyech hem de kullandığı frikikte topu ellerinden kaçıran Onana girdi ve Aslan yeniden ayağa kalkmak için harekete geçti. Nitekim haftalardır hem takımında hem de Milli görevlerde girdiği onca pozisyonu heba eden Kerem Aktürkoğlu, eski günlerdeki gibi şapkadan kılıç çıkardı ve klas bir vuruşla maça eşitlik getirdi. 71’de gelen bu golden sonra oyun iki taraf için de gitti geldi, bir ara Manchester arka arkaya kontralarla Muslera’nın kalesini yokladı, Zaha ise tam da stiline uygun pozisyonlar yakaladı, birinde ağlar yerine Onana’yı hedefledi, diğerinde ise boşluğu dövdü.
Sonuç itibariyle mücadele 3-3’lük beraberlikle biterken bu oyunu seven herkesin zevk ve heyecan duyduğu, aksiyonu, ritmi dolayısıyla adrenalin dozajı yüksek bir mücadele ortaya konuldu.
Peki izlediğimiz bu filmden geriye nasıl tortular kaldı? Galatasaray gruptaki önceki iki adımında Bayern’e oyun üstünlüğü kurmuş ama maçları kazanan taraf Bavyera temsilcisi olmuştu. Dün İngiliz rakibi karşısında da top hâkimiyeti Buruk’un takımındaydı ama ezici bir oyun ya da boğucu bir stil yoktu ortada. Erken yenen goller zaten bu tür bir planı çarçabuk rafa kaldırıldı. Stratejik olarak bir puan bile önemliydi ve nihayetinde istenilen sonuç alındı. Malum, Parken Stadı futbol tarihimizin kulüpler bazındaki en büyük başarısı olan UEFA Şampiyonluğu’nun kazanıldığı özel bir mekân. Galatasaray 2000’deki o unutulmaz başarının taçlandırıldığı bu yerde yeni bir zafer için tekrar sahaya çıkacak. 2013-14 sezonunda yine aynı grupta yer aldığı ve İstanbul’da 3-0 mağlup ettiği Kopenhag’a deplasmanda 1-0 yenilmişti. Bu sezonki eşleşmenin ilk ayağında evinde 2-2 berabere kaldığı İskandinav rakibini dünkü Bayern beraberliğinin ardından mutlaka yenmesi halinde ikinci tura yükselecek. Umarız bu yeni ‘Kuzey seferi’nden mutlu dönülür.
Öte yandan dünkü mücadele sonrasında sanırım Ndombele kendisine bağlanan son umutları söndürdü. Ziyech takımdaki yerini sağlama aldı. Icardi istediği toplarla buluşamadı, buluştuğunda da ofsayttan da olsa golünü attı. Zaha meselenin hücum tarafında elbette önemli bir potansiyel ama iş savunmaya gelince zaten sorunlu bir bek olan Angelino’la hiç yardımcı olmuyor (en azından dün). Üçüncü golde adamını yalandan kovaladı, sonra peşini bıraktı ve boş alanda Manchester aradığı sayıyı buldu. Angelino ise ne yazık ki yetersiz bir isim, sanırım en kısa zamanda kendisiyle yollar ayrılacak. Mertens belki Süper Lig standartlarında durumu idare ediyor hatta yıldızlaşabiliyor ama Şampiyonlar Ligi için nefesi artık bütün bir maçı çıkarmaya yetmiyor. Kerem Aktürkoğlu attığı golle yeniden özgüven kazandı. Ben Kaan Ayhan’ın bu sezonki asıl kazanç olduğu konusundaki görüşümü koruyorum, kendisi gerçek bir ‘Kontrollü güç’.
Manchester United her şeye rağmen elindeki yıldızlarla her türlü sonucu alabilecek bir yapıya sahip. Dün zaman zaman oyuna hâkim oldular, klas vuruşlarla da golleri buldular. Galatasaray cephesinden bakacak olursak böylesi bir rakipten iki maçta dört puan almak bence büyük başarı.
Nihayetinde Galatasaray bu grupta kaçıncı olursa olsun futbolun bu en önemli vitrininde kendince bir iz bıraktı. Oynadığı tüm maçlar hem seyir zevki verdi hem de aksiyonel olarak dikkat değerdi. Elbette Avrupa’da devam etmek önemli ama bugüne kadar gösterilen performans da finaldeki sonuç ne olursa olsun takdire şayandı.