Erdoğan’ın Atina gezisi sahiden tarihiydi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü Atina çıkartması pek çok bakımdan gerçekten de ‘tarihi’ sıfatını hak eden bir geziydi.
1999’daki Körfez Depremi ve onu izleyen Atina Depremi sonrasında iki ülke arasında yine tarihi bir yakınlaşma yaşanmıştı. Türk Dışişleri Bakanı merhum İsmail Cem ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu arasındaki bu yakınlaşma iki ülke için de büyük fayda sağlamıştı.
Ama maalesef tamama ermedi. Özellikle son 6-7 yılda iki ülke bir kez daha neredeyse 1999 öncesindeki yerlerine geri döndü, aşırı sert gerginlikler oldu, örneğin Güney Ege’de iki ülkenin savaş gemileri burun buruna geldi.
Şunu biliyoruz: Türkiye ve Yunanistan son 100 yıl içinde ne zaman dostluk etseler ikisi birden kazandı; ne zaman düşmanlık etseler ikisi birden kaybetti.
O yüzden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Atina’ya ‘Kazan-Kazan’la gideceğini söylemesi önemliydi. ‘Kazan-Kazan’ sonucu yaratmanın yolu 100 yıldır belli.
Bir arkadaşımın benzetmesini kullanacağım: Türkiye ile Yunanistan kuşaklar öncesinden gelen bir arazi anlaşmazlığını yaşamaya devam eden iki kuzen gibi.
Kavga ettiklerinde ikisi de tarlayı ekemiyor, ikisi de ürün alamıyor. Kavga etmemeyi seçtiklerinde ise ikisi de ekiyor biçiyor.
İki kuzenin birbirlerine karşı ne kadar kolay celallenebildiğini bütün köy biliyor. O yüzden köyden biri bir laf edince veya bir şey yapınca onları kolayca kayba sokuyor, kendisi ise kazanıyor.
Son gerginliklerimiz tam da arkadaşımın benzetmesindeki gibi yaşandı.
Türkiye, Suriye ve Irak sahnelerinde Amerika’nın ayağına basıyordu. Amerika bunun üzerine Türkiye’yi ‘güvenilmez ortak’ olarak niteleyip askeri varlığını Yunanistan’a taşımaya başladı. Bu arada Ege’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki askeri dengeyi Yunanistan lehine değiştirecek adımlar atar oldu.
Dengenin kendi lehine değişmekte olduğunu, ‘köyün ağası’nın artık kendinden yana olduğunu düşünen Yunanistan tek taraflı olarak Ege ve Akdeniz’de kendine ‘münhasır ekonomik çıkar alanları’ açıkladı. Türkiye ile Yunanistan bu sebeple kavgaya girişti. Kavga o kadar saçma bir yaygınlık kazandı ki işin içine Libya bile dahil oldu, Türkiye gidip Libya iç savaşında büyük bir rol üstlendi.
Neyse ki o tuhaf, çocukça, kazananı olmayacak kavga günleri geride kaldı. Yunanistan tarihinde ilk kez Ege’de hava üstünlüğünü kazanmaya çok yaklaştı, Türkiye ise Atina’yı vuracak füzeler geliştirdi. Olmayan kavganın kazananı silah tüccarları oldu bir kez daha, kaybedeni ise iki ülke halkları. Atina kavgayı sürdürecek olsa milyarlarca dolar harcayıp kendine füze kalkanı satın alacaktı; Türkiye sürdürecek olsa eğitime veya sağlığa harcaması gereken parayı donanmasına ve hava kuvvetlerine harcayacaktı. Kaybet-Kaybet devredeydi.
Şimdi ise yeniden iki ülke yakınlaşmaya, Kazan-Kazan’da buluşmaya çalışıyor. Ve gerçekten de aralarındaki saçma arazi anlaşmazlığını iki taraf birden aşabilse bu işten çok kazançlı çıkacaklar. En önce halklar kazanacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis arasında dün imzalanan belge 1930 yılında İsmet Paşa ile Venizelos arasında imzalanan belgeden sonra bir ilk.
Yunanistan ile Kurtuluş Savaşı sonrası dostluğu başlatanın Atatürk olduğunu, Atatürk’ün vizyonunun daha ortada Avrupa Birliği hayali bile yokken bir ‘Balkan Birliği’ olduğunu bilmeyenimiz yok, ama bunu hep unutuyoruz.
Öncelikle Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı, Makedonya’yı ve Arnavutluk’u içerecek, ardından Romanya, Bosna Hersek, Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya’yı da içine alacak böyle bir birlik için vizyon bence bugün de geçerli. Neredeyse bütün tarih boyunca savaşlarla anılmış bu coğrafyaya kalıcı barışı ve refahı getirmek elimizde aslında.
Umalım ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün uzattığı el bu vizyonu da içeriyor olsun ve dün başlayan büyük barış havası bir sonraki kavgaya kadar geçici bir zaman kazanma hamlesi diye düşünülmesin iki ülke tarafından.
Kazan-Kazan formülü hep geçerli kalsın.