İklim, sizin değilse de bütün akıllı yatırımcıların umurunda!
Almanya’da 80’li yıllarda ‘Yeşiller’ adıyla bir siyasi hareket doğduğunda çoğu Marksist gelenekten gelen Türkiyeli aydınların nasıl şaşırdığını çok iyi hatırlıyorum.
Şaşıranlar sadece Marksist gelenekten gelenler değildi, muhafazakar geleneğin sağ aydınları da benzer şekilde şaşkındı.
Çünkü sağcı veya solcu Türkiyeli aydınlar için hayat çok kolaydı: İdeolojik çekişme veya farklılık anti-komünist olmakla sosyalizmin çeşitli renkleri arasında olmak arasındaydı.
Sağ aydınlar işin kolayına kaçtı, Yeşiller hareketinin de temelde sosyalist olduğuna karar verdi. Sol aydınlar ise ne diyeceğini bilemedi; bir yandan Yeşiller hareketinin kapitalizm eleştirilerini yerinde buluyorlardı ama bir yandan da hareketin kapitalizmle nihai bir savaş öngörmemesine şaşırıyorlardı.
Dünya için endişelenmek, hava kirliliği veya deniz-nehir kirliliğini bir siyasi programın konusu yapmak, atmosferimizi bozduğumuzu söylemek, asit yağmurlarından söz etmek ülkemiz aydınına göre siyasi mücadele konusu olamazdı.
Almanya’daki Yeşiller hareketi geçen 40 yılda çok değişim geçirdi, dönüştü. Bugün başladığı yerde değil; artık ülke yönetmek iddiasında. Zaten bu yazının konusu da Yeşiller hareketi değil, sadece başlangıç noktamız bu hareket.
‘Çevrecilik’ Türkiye’de hep küçümsenen, marjinal olmakla bir tutulan bir şey oldu 80’ler, 90’lar, hatta 2000’lerin ilk 10 yılı boyunca.
Ama bakın bugün Türkiye’nin en etkili ve güçlü çevreci sivil toplum örgütü WWF’in bütün yönetimi Türk iş dünyasının en önde gelen isimlerinden oluşuyor. TÜSİAD artık bir nevi çevreci WWF ve sahiden önemli, faydalı işler yapıyor.
Nasıl oldu bu değişim, dönüşüm? Ne oldu da kapitalizm ‘çevreci’ olmayı kabul etti, kabul etmek ne demek, herkesten çok benimsedi?
Bu sorunun cevabı ‘sürdürülebilirlik’ kavramında yatıyor.
Düşünün, babadan, dededen kalma bir işiniz var veya siz işinizi dişinizle tırnağınızla kurdunuz. Peki bu işi kızınıza, oğlunuza, torunlarınıza devredebilecek misiniz?
Eğer çimento üretiyorsanız, gübre üretiyorsanız mevcut yöntemlerle işinizi sürdüremezsiniz örneğin. Eğer iplik boyuyorsanız bunu kazanlarınızı kömür yakarak ısıtmaya devam ederek yapamazsınız. Seramik fabrikanızın fırınlarını doğal gazla ısıtamazsınız.
Çünkü dünyamız fosil yakıt çağının sonuna çoktan geldi. Nihayet önceki gün bunu resmen bir uluslararası anlaşmaya da yazdı dünya.
İnsan var olduğundan beri doğa ile mücadele halinde ama bazı doğa olayları var, onlarla mücadele edemezsiniz. Depremi engelleyemezsiniz ama depreme dayanıklı bina yapabilirsiniz örneğin.
İklim değişikliği de böyle. Biz insanlar iklimi kendi normal değişiminin ötesinde değiştirdik. Bunu son 200 yılda becerdik. Evet, milyarlarca yılda oluşmuş iklim dengesini sadece 200 yılda bozduk.
Şimdi bozduğumuzu ağır aksak düzeltme arayışındayız. Hiçbir zaman tam olarak düzeltemeyeceğiz ama hiç değilse verdiğimiz hasarı artık vermemeye başlasak iyi olacak.
İklimi bozduğumuzu aslında 1960’lardan beri, yani 60 yıldır biliyoruz. Doğanın bir biçimde yakalayıp toprağın altına gömdüğü karbondioksiti (yani petrol, gaz ve kömür gibi fosil yakıtları) oradan çıkartmaktan ve atmosfere salmaktan vazgeçmemiz gerektiğini biliyoruz.
Ama daha yeni yeni, 2015’teki Paris Anlaşması’ndan beri ağır ağır hareket ediyoruz. Nihayet bu yıl Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki iklim zirvesinde ‘fosil yakıt kullanımına son vermeyi’ adıyla da anarak bir anlaşmaya yazabildik.
Dünya enerji kullanımını da, üretimini de yeni baştan ele almak ve bu düzeni baştan sona değiştirmek zorunda. Temel bir tek enerji kaynağımız var: Elektrik.
O elektriği de fosil yakıtları yakarak elde etmekten vaz geçmeyi nihayet bir uluslararası anlaşmaya yazmayı başardı insanlık. Çok ama çok geç kalınmış bir adım, ama yine de önemli bir adım.
Zaten o yüzden dünyanın ve Türkiye’nin bütün akıllı yatırımcıları elektriği sürdürülebilir yollardan üretmek için deli gibi yatırım yapıyor son 20 yıldır.
Herkes bugün elektriğin çok pahalı olmasına bakıyor ve ‘Fosil yakıtları terk edemeyiz’ diye düşünüyor, ama fena yanılıyor: Tam tersine, bugün yapılan yatırımlar sayesinde elektriğin maliyeti de fiyatı da gelecekte çok ama çok düşecek.
Dubai’deki zirvede Suudi Arabistan, Irak gibi petrol üreticisi ülkeler veya Hindistan ve Nijerya gibi hızlı gelişim gösteren ülkeler fosil yakıtlardan çıkışı öngören anlaşmayı engellemeye çalıştı ama tek yapabildikleri anlaşmayı kelimelendirmeyi biraz yumuşatmak oldu. Anlaşma ülkelerin yenilenebilir elektrik üretim yatırımlarını 10 yılda üçe katlamasını da öneriyor.
Havalar çok ısındığında iklimden şikayet etmeyi ‘iklim için endişelenmek’ sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. İklim değişimi dünya üzerindeki her canlıyı ilgilendiriyor ve en önce biz insanların harekete geçmesi gerekiyor.
İçimizdeki yatırımcıların bir bölümü harekete geçti bile.