Komplo teorileri beynin son derece ilginç çalışma sürecini gösterir.
herhangi bir konuda komplo olduğuna inanan beyin olmadığını söyleyen hatta bunu ispat eden verileri de olanı komplonun parçası olarak düşünüp onu da teorisinin içine kanıtlayıcı veri olarak katar.
üstelik inanılan komplo ne kadar saçma olursa olsun ilk bakışta saçmalığa rağmen mantıki gibi görünen neden-sonuç ilişkileri de kurar beyin. Sonra gelen her farklı veriyi bu neden-sonuç ilişkisi yelpazesinin içine dahil eder.
durum böyle olunca birinin inandığı komplo teorisi ne kadar saçma olursa olsun bunun olmadığını ona ispat edebilmek neredeyse imkansız olur.
Ben komplocu beyinlerin bu tuhaf işleyiş sürecine uzun zamandır ilgi duyarım.
Kütüphanemde bulunan David Aaronovitch’in ‘Vodoo Histories. the Role of the Conspiracy Theory in Shaping Modern History’ adlı çalışmasını bu yüzden sıkça raftan alır ve dikkatle incelerim.
çoğunlukla gerçekçi olmasalar da bütün komplo teorileri bir şekilde tarihi oluşturmaya katkıda bulunmuştur.
sadece yakın tarihimizi göz önüne alsak bile ülkemizde komplo teorilerinin tarihe sadece katkı yapmakla kalmayıp tarihi bizzat yazdıklarını da söylemek mümkün.
Üzülerek söylemeliyim ki şu anda ülkede son derece yıkıcı sonuçları olabilecek bir başka komplo teorisi dolaştırılıyor etrafta.
Türkiye’de hilafet TBMM’nin çıkardığı bir kanunla 3 mart 1924 tarihinde kaldırıldı.
Bu yeni komplo teorisine inananlara göre hilafetin kaldırılmasının 100’inci yıldönümü olan 3 mart 2024’te hilafet tekrar ilan edilecekmiş.
Buna inananlar bu teorilerini ‘çöküş dönemi’ etiketiyle sosyal medyada yayıyor.
Yine bunlara göre bu 21 yıllık bir projeymiş ve güya son perdesi de 1 0cak 2024’te açılmış.
Yılın ilk günü erken saatlerde Galata köprüsü üzerinde yapılan yürüyüş ve o yürüyüşte yaşanan olay da bunlara göre 3 mart tarihine giden yolun taşlarından biri.
Bunu kesin bilmiyorum ama o gün Arapça yazılı bir bayrak taşıyan kişiye yumruk atan üniversiteli gencin de bu etrafta dolaşan komplo teorisi söylentilerinden etkilenmiş olduğu ortaya çıkarsa hiç şaşırmam.
Başta dediğim gibi komplo teorileri kendilerine uyan dış etkilere kapalı kısır döngüsel bir düşünce sistem geliştirir ve konuya alakasız olaylar bile onları kendi teorilerine daha da inandırabilir.
o gün yumruğu atan kişi de o bayrakta ne yazdığını bilmeden kısır döngüsel yorumuyla o yumruğu atmış bile olabilir.
Eğer bir komplo teorisi olduğu inancı toplumda büyürse diyalektik devreye girer ve buna karşı olanlar da kendi komplo teorileriyle karşı tepki oluşturabilir.
bu yüzden Ertuğrul Özkök ne kadar rahatsız olursa olsun Ekrem İmamoğlu’nun gömleğinin kollarını sıyırdığı Haliç Kongre salonundaki toplantıda ‘Türkiye laiktir ve laik kalacaktır’ sloganının atılması normaldir ve diyalektik sürecin kaçınılmaz sonucudur.
özetle söylemek gerekirse Türkiye yine büyük ihtimalle ortada bulunmayan bir komplonun açık tehdit algısı ile ikiye bölünmeye çalışılıyor.
sadece araştırmacı mizah yazarı dadacı olduğumdan bu durum ben hayli üzüyor.
Bir komplo teorisine inananlara bunun aksini ispat etmek neredeyse imkansız olduğuna göre ben acaba ne yapsam bu bölünmüşlüğü uzlaştırma yolunda bir adım atmış olurum diye düşünüyorum kaç gündür.
sonunda bir uzlaştırıcı çözümü buldum sanırım.
herhalde beni hilafeti coşkuyla savunmakla ve laik olmamakla suçlayacak çıkmayacaktır diye düşünüyorum.
ama buna rağmen ben bile hilafet gelecekse gelsin demeye başlarsam belki bu tehlikeli bölünmüşlük için uzlaştırıcı olabilirim diye umuyorum.
hilafet tartışmasında bence yeni halife kim olacak konusu ağırlıklı olmalı.
ben de eğer yeni atanacak halife, son halife olarak kabul edilen Abdülmecid gibi olursa gönül rahatlığıyla evet diyebiliriz tavrını alıyorum.
Abdülmecid Batıdaki düşünce hareketlerini iyi bilen bir ressam ve müzisyendi. Osmanlı hanedanının tek ressam üyesiydi ve dönemin Türk ressamları arasında da yer almıştı.
Haremde Goethe ve Haremde Beethoven adını verdiği resimleri vardır.
Ayrıca ‘nü’ çalışmaları da bulunmaktadır.
Son halife yaptığı bütün resimlerin fotoğraflarını çektirerek bir albümde toplamış (Envanter 11/1244). Söz konusu albümde “Avluda Kadınlar” tablosunun fotoğrafı da var ve bu resmi kimin çizdiği hakkındaki tartışmaya son noktayı bu fotoğraf koymuştur.
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin gazete çıkarma girişimleri, Şişli Atölyesi’nin kurulması, Galatasaray sergileri, Viyana sergisi ve bazı yeteneklerin Paris’te burslu okutulması onun desteklediği sanatsal olaylar arasındadır.
diyeceğim o ki bu dönemde son halifenin bu niteliklerine uygun bir kişi eğer bulunabilirse o zaman iki taraf arasındaki tartışma kaliteli biçimde sonuçlanır diye umuyorum.