Geçen sezonun polemiği bitti, Yusuf Demir Galatasaray’dan gitti
Sivasspor deplasmanı, Galatasaray cephesi için iki puanlık kaybın yanı sıra moral-motivasyon açısından da kötü bir viraj oldu. Okan Buruk bu takımla birçok başarıya ve rekora imza attı ama ilk tökezlemede tabii ki eleştiriler başlayacaktır.
Evet, ‘Kötü oyun ama üç puan’ mottosu bu kez karşılığı bulmadı ve Galatasaray, Sivas ellerinden şampiyonluk yarışında ağır yara alarak döndü. Aslında bu gidişat bir süredir belliydi; takımdaki önemli bazı parçaların hem gamsızlığı hem bir türlü yükselmeyen performansları hem de Okan Buruk’un belli isimlere olan hoşgörüsü, geç oyuncu değişiklikleri derken Sarı-Kırmızılılar dün iç Anadolu’da tökezledi. Evet, eksiklikler çoktu ama geniş kadro hâkimiyetine sahip, sezon başında üç kulvarda yarışmayı gözüne kestiren bir yapı için mazeret olamaz.
Dünkü mücadeleye gelirsek, kabul Sivas deplasmanı özellikle kış koşullarında en zor virajlardan biri ama dün ne hava şartları ne de karşısındaki takım Sarı-Kırmızılılar için engel teşkil edecek bir görünümde değildi. Ama Galatasaray teknik ekibi ve sahadaki isimler, şans eseri ilk yarının uzatma bölümünde kazanılan gole sığınmayı ve oyunu öldürerek üç puanı almayı yeğlediler. Lakin ev sahibinin kazandığı penaltı bu pek de mantıklı görünmeyen stratejiyi bozdu ve bir puana sığınılmak zorunda kalındı.
Konuk ekibin sahaya sürdüğü ilk 11’e bakılınca ve maç başladığında teori pratiğe dönüşünce zaten iki genç bek dolayısıyla takımın nerdeyse 9 kişi oynadığı görüldü. Eh, hadi Ali Turap daha 18’inde ve ilk kez sahada yer alıyor, peki ya Kazımcan’a ne demeli? İnsan bu denli genç yaşında hiç mi kendisini geliştirmez? Tek erdemi uzun taç atmak olan bir savunmacı tabii ki modern futbol için geçerli bir profil değil. Kilidinin ne kadar kolay açılacağını Fenerbahçe’nin göstere göstere hatırlattığı Konyaspor karşısında hücumcuların beceriksizliğini örten Abdülkerim dün beraberlik sonrası gole ihtiyaç duyulduğu bölüm hariç savunmada sabit oynadı, çünkü rakibin tek planı vardı, hızlı kontralarla sonuç almaya çalışmak. Dolayısıyla başarılı stoper Sivasspor deplasmanında ileriye çıkamadı. Ama zaten onun çıkmasına gerek yoktu, ilk devrede oyun ve top üstünlüğü Galatasaray’daydı lakin bu görüntünün skora yansıması zordu. 17’de Kerem Aktürkoğlu’nun, 22’de de Mertens’in direkten dönen topları da yanıltıcıydı, çünkü Galatasaray yeterince organize değildi ve güçlü bir oyun yapısı yoktu. Mertens’in zekâsını konuşturan hayalet asistçiliğiyle Kerem Demirbay’dan gelen gol Aslan’ın vasat oyuna rağmen ilk yarıyı önde kapamasını sağladı.
Hakem daha düdüğüne başvurmadan ikinci yarının görüntüsü o kadar belliydi ki; Sivasspor beraberlik için açılacak, konuk ekip de kontralarla sonuca gidecek ve muhtemelen bulacağı ikinci golle üç puanı cebine koyup gidecekti. Amma velakin mesela laubaliliğiyle Zaha’nın bu işin üstesinden gelmesi zordu. Hele hele haftalarda kötü oynayan, hiçbir olumlu girişimi olmayan ve ayrıca kaptırdığı toplarla takımının atak yemesine sebep olan Kerem Aktürkoğlu gibi bir faktör de kendisini hatırlatınca bu basit strateji pratiğe dökülemedi tabii ki. Biliyorum, taraftarın en çok kızdığı isim Aktürkoğlu ki ben de aynı görüşteyim. Elbette hem geçen sezon hem bu sezon (özellikle Şampiyonlar Ligi’nde) skora katkısı gol ve asist olarak yadsınamaz ama özellikle o sorunlu vuruş tekniğini geliştirmek için hiçbir gayret göstermediği açık. Ayrıca dün mesele ben en fazla kendisine 60 dakika sabredebilirdim ve yerine Tete’yi çok daha erken oyuna alırdım. Öte yandan malum, teknik direktörlük egoları idare etmektir; Okan Buruk bugüne kadar takımdaki yıldızları iyi-kötü bir şekilde idare etti ama bence Kerem’e -bilemiyorum vefa borcundan dolayı mı nedir- fazlasıyla tolerans gösteriyor. Dün dördüncü hakeme yaptıklarının da ortaya koyduğu vasat altı futboluna eklenen bir başka kötü not olduğunu belirtmeliyim.
Buruk demişken, Sivasspor karşısında sahada ne yaptığını bilen ve klasını gösteren bir Mertens vardı, gitti onu da 70’te oyundan aldı. Yani kimi oyuncular için çok bekledi ama yaptığı ilk değişiklikte de yanlış hamleye soyundu.
Lakin dünkü maçın asıl meselesi çok genel bir hatanın tezahürüydü. Defalarca yazdığımız üzere bu takımın öncelikli derdi Torreira’yı besleyecek ikinci bir ismin olmaması ve çok çok uzun süredir “Ben başlıca sorunum” diye bağıran sol bek konusunun halledilmemesi. Dün ayrıca iki sezondur bir ‘Terminator’ havasında boy gösteren Boey’un olmaması ve yerine oynayan genç Ali’nin Süper Lig standartlarının çok altındaki tecrübesi de bir başka problem kaynağı olarak belirdi.
Tabii Halil Dervişoğlu da takım açısından bir başka dezavantaj. Dün, Konyaspor maçına göre daha hareketliydi ama o kadar… Böyle bir futbolcu için tarihleri yüzyıla uzanan iki takımın sezon başında çekişmeleri ve kendisinin ‘atlatma transfer’ olarak zihinlerde yer bulması futbolumuz açısından son derece ironik olsa gerek. Dün son dakikalarda kaçırdığı pozisyonu gole çevirse bütün bu olumsuzluklarına rağmen kahraman olacaktı, önünde beliren bu önemli fırsatı da kullanamadı.
Velhasıl Galatasaray cephesi için iki puanlık kaybın yanı sıra moral-motivasyon açısından da kötü bir viraj oldu Sivasspor deplasmanı. ‘Modern futbol’un özellikle bizdeki tanımı en çok ‘Vefasızlık’ ve ‘Dün dünde kalmıştır’ gibi ifadelerinin dışavurumudur. Okan Buruk bu takımla birçok başarıya ve rekora imza attı ama ilk tökezlemede tabii ki eleştiriler başlayacaktır (benimkiler uzun süredir olduğu için genele katılmış sayılmam!). Bu eleştirilerin bir kısmının haklı olduğu da aşikâr. Bakalım öykünün bundan sonrası nasıl gelişecek ve mutlu rüya yine yaşanacak mı? Bekleyip görmekten başka çaremiz yok elbet…