Türkiye’ye 3’üncü nükleer santral: Anlaşılırsa Çin’in ülke dışındaki en büyük yatırımı olacak
Tayvan'da cumartesi günkü seçimlerde sandıktan adanın bağımsızlığını savunan DPP'nin adayı Lai Ching Te çıktı. Peki ya "Tayvan, Çin'in Tayvan'ıdır" diyen Beijing yönetiminin sandıktan çıkan sonuca vereceği tepki nasıl olacak?
Tayvan halkı Çin’in ada çevresindeki devriyelerini artırdığı ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in her fırsatta “Tayvan Çin’in ayrılmaz bir parçasıdır” dediği bir dönemde sandığa gitti. Seçimi adanın bağımsızlığını savunan DPP’nin adayı Lai Ching Te kazandı. Başkan yardımcısı ise Hsia Bi Khim oldu. İşin kılçıklı tarafı Beijing yönetiminin ikisini de hiç sevmemesi.
Dünya Tayvan’daki seçimi yakından takip etti. Çünkü kimin kazandığının yanı sıra Çin’in sandıktan çıkan sonuçlara nasıl yanıt vereceği de merak ediliyordu. Tayvan meselesi Mao Zedong öncülüğündeki Çin Komünist Partisi’ne (ÇKP) yenik düşen Çan Kay Şek’in adada kontrolü ele geçirmesiyle başladı. O zamanlar Çin, Tayvan’daki duruma müdahale etmedi, ama adanın Çin topraklarına bağlı olduğunu her seferinde söyledi. Son zamanlarda Şi Tayvan’ın anakaraya bağlanmasının “gerekirse güç kullanarak gerçekleşecek kaçınılmaz bir sonuç olduğunu” sıkça dile getiriyor.
Ne var ki Tayvan’daki seçim sonucu adanın gönüllü şekilde Çin’e bağlanmaya istekli olmadığını açık şekilde gösteriyor. Halbuki Çin seçim öncesi açıklamalarında DPP’ye oy vermenin “savaşa oy vermek” anlamına geldiği uyarıları yapmıştı. Tayvan’ın Çin dışındaki en büyük sorunlarını normal maaşla ev almanın artık hayal olması, maaşların sürekli düşmesi ve enflasyon gibi konular oluşturuyor. Bunlar özellikle DPP döneminde yükselişe geçen sorunlar. Dolayısıyla halkın üçüncü kez DPP’ye yönelmesi bağımsızlık isteğinin ağır bastığını gösteriyor. Çin’e de açık meydan okuma denebilir.
Çin’in bu açık meydan okumaya tepkisinin nasıl olacağını aylar, yıllar içinde göreceğiz. Ancak Çin’in Tayvan İşleri Ofisi sözcüsü Chen Binhua cumartesi günü sandıktan çıkan sonucun boğazlar arası ilişkilerin gidişatını değiştiremeyeceğini, bölgedeki tansiyonun yüksek seyredeceğini ve büyük olasılıkla da artacağını söyledi. Binhua “Tayvan, Çin’in Tayvan’ıdır” vurgusu yaptı. Ancak bu tansiyonda üçüncü bir aktör de büyük ihtimalle etkili olacak: ABD.
Çin ve ABD arasındaki rekabette Tayvan da sorunlardan biri haline geldi. ABD olası bir ilhak hareketinde Tayvan’ı koruyacağını söylüyor. Çin ise Çin iç savaşının ürünü olan adanın işlerine ABD’nin karışmaması gerektiğini vurguluyor. Ne var ki ABD için Tayvan süper güç olarak tahtını zorlamaya aday Çin’e karşı savunma hattının başında geliyor ve ayrıca dünyanın çip fabrikası.
Dolayısıyla Lai ve partisi mayıs ayında göreve başladığında söyledikleri her söz, uygulamaya koydukları her politika Çin ve ABD’nin merceği altında olacak. Bir de tabii şöyle bir durum var: DPP başkanlık seçimlerini kazansa da parlamento seçimlerinde çoğunluğu sağlayamadı. Bu da özellikle tartışmalı konularda izlenecek politikalarda sonuca varmanın zor olacağını gösteriyor.
Seçimden önce Çinli yetkililer kaleme aldıkları makalelerde ve resmi açıklamalarında Lai’yi “kötü adam” olarak göstermekten kaçınmadı. Lai için “boğazlar arası barışın yıkıcısı” ve “tehlikeli savaşın müsebbibi” gibi ifadeler kullanıldı.
Seçim kampanyası sırasında sakinliğiyle destekçilerinin saygısını kazanan 64 yaşındaki Lai Tayvan’ın resmi bağımsızlığa ihtiyacı olmadığını söylüyor. Zaferinin ardından düzenlediği basın toplantısında konuşan Lai, selefi Tsai Ing Wen’in yolundan giderek “Çin ile işbirliğini artırmak” dahil, boğazlar arası ilişkilerde dengeli bir yaklaşım sağlamanın yollarını arayacağını söyledi. Çin bu uzlaşmacı görünen sözlere inanır mı?
Beijing Union Üniversitesi’nde Tayvan çalışmaları profesörü Zhu Songling New York Times’a “Lai Ching Te fevri ve siyasi bakımdan önyargılı bir figür. Bu nedenle görev süresinde öngörülemeyen ve belirsiz gelişmelerin yaşanması ihtimalini göz ardı edemeyiz” dedi.
Çin üzerine çalışan Batılı akademisyenler de pek iyimser değil. Georgetown Üniversitesi’nde Asya üzerine çalışan Evan S. Medeiros’a göre önümüzdeki dört yılda “ABD-Çin ve boğazlar arası ilişkilerde istikrardan başka her şeyi göreceğiz.” Diğer pek çok analist gibi Medeiros da Çin’in bildik baskı yöntemlerini uygulayacağını tahmin ediyor.
Bu yöntemler arasında dezenformasyon, tehdit ve ekonomiye yönelik hamleler var. Çinli yetkililer gümrük vergisi muafiyetini kaldırarak ticareti hedef alabileceklerini söylemeye başladı bile. Artırılmış askeri tatbikatlar ise başka bir olasılık. Çin’e ait savaş uçakları insansız hava araçları ve gemiler neredeyse her gün ada çevresinde dolaşıyor. Yeni dönemde bu devriyeler daha da artırılabilir.
Beijing Washington’a Tayvan’a askeri yardımlarını kesmesi için telkinde bulunacağını da gösteriyor. ABD bu uyarılara ne kadar uyar, muamma. Biden yönetimi Tayvan’a geçen yıl 345 milyon dolar askeri yardım yapılacağını açıklamıştı. ABD Kongresi’ndeki yasa tasarıları da Tayvan’la ekonomik bağları güçlendirme, vergi politikalarını kolaylaştırma ve adaya yönelik saldırı halinde Çin’e ekonomik yaptırım uygulanması yönünde.
Tayvan’da seçim arifesinde ÇKP’nin üst düzey yetkililerinden Liu Jianchao Washington’da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüştü. Blinken görüşmede “Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrarın korunmasının önemini tekrarladığını” söyledi. Liu ise önceki görüşmelerden de yola çıkarsak, ABD’yi Tayvan bölgesine müdahale edilmemesi konusunda uyarmış olmalı.
Bu arada son dönemlerde Tayvan’daki Amerikalı emekli subay sayısı da giderek artıyor. Lai yönetiminde bu danışmanlar daha da artabilir. Avustralya Ulusal Üniversitesi Tayvan Çalışmaları Programı’nda siyaset bilimci olarak yer alan Wen Ti Sung “Beijing şimdiye kadar bunları görmezden geliyordu. Soru şu: Okun yaydan çıkacağı olay ne olacak? Umalım ki bu adımlar Çin’in büyük tepki vereceği ya da haklı görüneceği provokatif adımlar olmaz” diyor.
Peki ya savaş ihtimali? Analistler Çin’in ekonomik sarsıntılarla debelendiği, ABD’nin ise hem Ukrayna hem de Gazze’deki savaşlarla meşgul olduğu bir dönemde Pasifik’te sıcak çatışma yaşanabileceğine pek ihtimal vermiyor.