Lanet olsun atom fiziğine!
Adını bu yüzden almış. Her sohbetin anahtarıdır ‘çilingir’, ama terslik bu ya, onun da anahtarı kapısı olmayan bir yerde; sokakta. Rakı şişesinde balık olacaksak akvaryumu bugün unutalım. İşte en arka sokaktaki rakıcıların dilinden çilingir adabı.
“Rakı içen öldü de su içen ölmedi mi?” Öldü dostlar; içimiz rahat olsun, o da öldü. Ama fikrimce, rakı içen daha adaplı ve çakırkeyif gitti buralardan. “Ben sağlam içerim” deyip iki dubleden sonra her duygusunu “öpüjem”le anlatmaya çalışan mazbut da, iki büyük içip en büyüğün kendisi olduğunu gösterircesine komaya girmeyerek, İsviçreli bilim adamlarına meydan okuyan anason cengaveri de buna şahit üstelik. E madem öyle, yine sokağa kulak kabartmak lazım.
Yağlı kağıt dergilerde yazan rakı erbabı abilerimizi okumayalım demiyorum elbet, ama kim son parasını rakıya verenler kadar iyi bilecek ki çilingirin adabını?
Şeref Abi (Soyadını söylemiyor – Yaş 57):
“Bak şimdi, ‘Öyle içilmez, böyle içilmez’in anlamı yok. Her b.ka da kural koymayın. Yok ‘Buz koyulmaz’, yok ‘Susuz içilir’; size ne lan! Bunun tek bir kuralı var: Kendini madara etmeyeceksin. Haa, nasıl madara olur insan? Sarhoş olmayacaksın, olursan da belli etmeyeceksin, edersen de delikanlı adama edeceksin. Bak ben 20 yıldan fazladır sokaklardayım. Öyle çulsuzuz dedikse rakı içmeyek mi yani! Ne senin en sevdiğin yemek? Pirzola. He tamam. Düşün şimdi; çok acıkmışsın, günler geçmiş, sonra koymuşlar önüne pirzolayı! Biz de öyle içeriz rakıyı işte. Dört duvarın içine, bir keraneye bir meyhaneye gireriz. Ama var kendimize göre kuralımız. Ben ne kavgalar gördüm rakı masalarında. Öyle kravatlı içkisine benzemez bu, adamın içinde ne varsa onu çıkarır. Ya katil varsa adamın içinde!
Bak; içki kötülüklerin anasıdır derler ya, o zaman rakı da avradıdır. Sen avradını herkesle bir masada oturtur musun? Yani tek kural var: Herkesle rakı içmeyeceksin gardaş. Sarhoş halde bir söz edilir, edilmemiş gibi yapamazsın. Yutsan rahat bırakmazlar, sözü yedirsen oralarda barınamazsın. Sen buralarda içerken çok zengin görünme, herkesle içme, başın öne düşecekse sadece sarhoşluktan düşsün, yeter. Başka da kural mural yok!”
Faruk Şenocak (42):
“Ben çok kral içerim. Hatta Ankara’da pavyonlar sokağındaki ağır abiler bilir beni. Bir gün bir arkadaş var, Yılmaz -deli bu- ‘Ben intihar edicem kendimi’ dedi. ‘Olur mu’ falan derken, bu konuştu, beni de kararttı pezevenk. Dedim ‘Ben de intihar edicem.’ Birlikte ölücez yani, o akşam son! E madem öyle ‘Pavyona gidelim anasını satayım, hesap ödemeyelim, öldürsünler’ dedik.
Bir tane ‘deli kız’ diye bir karı var o zaman, herkes hasta ama ben acayip yanığım. Onun pavyonuna gittik. Söyledik rakıları. Üst baş da çok kötü değil ya, fazla kıllanmadılar. İçtik içtik, hadi kalkıp ölelim kafasındayız. ‘Hesap’ dediler, ‘Yok’ dedik. Bizi tekme tokat bir odaya soktular. Sabaha karşı. Pavyonun sahibi Mithat Abi, efendim birtakım ağır kişiler kağıt oynuyor. ‘Ne oldu lan?’ dedi Mithat Abi, anlattım durumu. Güldü. Dedi ki ‘Nasıl içtiniz lan o kadar?’ Dedim ‘Abi ben Trakyalıyım be yaav’. ‘Tamam’ dedi, ‘Size bir 70’lik daha getiricem, bizim oyun bitene kadar hepsini içeceksiniz. Sonra masanın üzerinde düşmeden oynarsanız, sizi bırakırım.’ Oturduk masaya, onlar bakıyor, biz içiyoruz. İç, iç, iç… Sonra çıktık masaya. Ben peçeteyi çektim pantolona oynuyorum derken, bizim Yılmaz herifin birinin üstüne düştü. Sonra pavyon sahibi aldı bizi karşısına üçer tokat attı. Benim kulağıma da ‘Arkadaşın düşmese bu tokadı yemezdin, sen iyi içiyormuşsun’ dedi. Niye anlattım bunu? Hah! Yani rakıyı doğru içersen bu alemde hayatın bile kurtulur icabında.”
Hayrettin Sefer (58):
“Çilingirin en büyük kuralı saygıdır. Bir kere kadehi hep alttan vuracaksın, ‘Sen öğrenilecek adamsın’ diyeceksin yani. Sonra karşındakinden önce içtiysen ya destur isteyeceksin doldurmak için ya da bekleyeceksin.
Öyle her dakka da tokuşturanlar var. O da olmaz. Birini anmadıysan ilk ve son kadehte tokuşturulur rakı: ‘Bir merhaba, bir elveda’dır yani kural.
Mesela şimdi senin kafan güzel oldu, içecek dermanın kalmadı ama masada muhabbet devam mı ediyor? Kadehini ters çevirip muhabbete katılacaksın.
Yeme olayında da saygı önemli. Masaya aç oturup yamyam gibi meze yiyen adamla içme. Seni düşünmüyor demek ki, belli ki derdini de yalandan dinliycek! Ama tersi de kötü; bakıyorum zengin sofralarında tabakta son kalan şeye kimse ilişmiyor. Hani açgözlü görünmeyecek ya çakallar! Ağzımı bozduracaklar benim! Ulan o bırakılır mı be! Herifçioğlu tabaktaki 10 topikten dukuzunu yiyor, o son bir taneye gelince tok gözlü takılıyor aklınca. Bizim masalarda dalga geçerler öyle olsa. Hakkınca, masanın hepsini düşünerek yiyeceksin. Bak, ne zaman sarhoş olursun biliyor musun: Ağzının içinde hep rakı tadı kaldığı zaman. Mezeyi sırf o yüzden, böyle ağzın tatlansın diye, ufak ufak yiyeceksin. Haydariyi yarım ekmeğe süren adam gördüm kafam attı! Ya biz de garibanız ama rakıya da tecavüz etmiyoruz yani!
Her şey paylaşılır o masada. Sigarayı çorap içine koyan adamla içme sakın. Masanın üstüne koymuyorsa adam değildir. Ben üst üste beş tane ‘son sigara’sını yakan herif biliyorum. Bir dal vermemek için tiyatro yapıyor şerefsiz!
Kardeşime söyleyeyim; artislik yapıp her şeyden de içmemek lazım. Kırmızı-beyaz sadece bayrakta olur. Sakın ha, rakıyla şarabı karıştırma. Salih vardı bizim, Avcılar’da. Bak yıllar önce içmiş içmiş, gitmiş, komiser mi komiser yardımcısı mı ne, polisin birine ‘Karı var mı?’ diye sormuş. Lan sorduğu adamın üstünde üniforması var ha! Öyle bir ettiler ki onu, hâlâ burnu yanağına yapışık. Rakıyla hiçbir şeyi karıştırma. Yolluk bira beleşeyse bir tek onu iç, kalk. Hem düzgün içersen, bi de içmeye hep aynı yere gidersen ikram da yaparlar sana. Temiz içen adamı herkes sever.
Kusmak falan, yakışıksız şeyler ama ola ki kustun, sakın bir daha gitme o mekana. Orada erkekliğine etek giydirmişsin bir kere, bari tekrar gidip frikik verme.”