16 Ağustos 1944'te Fransa'nın Chartres şehrinde çekilen bu meşhur fotoğraftaki bir kişi bugün Fransa'da yayınlanan bir roman nedeniyle başlayan 'Tarihe nasıl bakmalı' tartışmasının tam odağında. O bir hain mi, değil mi? Onu recm edenler mazlumlar mı zalimler mi?
Bu fotoğraf bundan 79 yıl önce, bu ay çekildi…
Tam tarihi ile 16 Ağustos 1944 günü…
Çekildiği yer Fransa’nın Chartres şehri…
Fotoğrafı çeken, Life dergisi için çalışan Robert Capra isimli Amerikalı bir fotoğrafçı…
Şimdi fotoğrafta kucağında bir bebekle kalabalık içinde yürüyen kafası kazınmış kadına dikkatle bakın.
O kadın bir “Hain…”
Dün Fransa’da, işte bu kadının hikayesini anlatan bir kitap yayınlandı.
Kitabın adı “Vous Ne Connaisez Rien de Moi..”
Türkçeye şöyle çevirebilirsiniz:
“Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz…”
Oysa çok şey biliyoruz.
Bütün Fransa biliyor.
O bir hain.
Fransız işgali sırasında Alman işgalcilerle iş birliği yapmış.
Almanlar savaşı kaybedince, Fransız direnişçileri tarafından yakalanmış ve işbirlikçi “Hain kadınlara” yapılan ilk şey yapılmış.
Kafasını kazıtıp, alnına kızgın demirle gamalı haç çizilmiş…
Sonra işte bu fotoğraftaki gibi sokakta yürütülerek, halkın önünde aşağılanmış, rezil edilmiş.
Adı Simone Tousseau…
Fotoğraf çekildiğinde 23 yaşında…
Öfkeli kalabalık bütün işgalin rövanşını, intikamını kafası kazınmış kadından alıyor.
Onunla birlikte kucağındaki çocuk da bu recmden payını alıyor.
Evet, bu haininin hikayesini bütün Fransa biliyor…
Yetmişdokuz yıldan beri biliyor.
Öyleyse dün çıkan kitabın adı niye böyle:
“Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz…”
Çünkü bu defa “Hain” konuşuyor.
Yazar Julie Heracles onun hikayesini kendi ağzından anlatıyor.
Ve anlattığı hikaye, 79 yıldan beri bir hain hakkında bildiğimiz hikayeden çok farklı..
Onun hikayesini dinliyoruz:
Savaştan önce çocukluğunda, kendini hep aşağılayan bir sınıf arkadaşının tecavüzüne uğramış, hamile kalmış, çocuğu aldırmış.
Çocukluğunda en iyi arkadaşı bir Yahudi…
İşgal sırasında Chartres halkı, kolunda sarı yıldız işaret taşıyan Yahudileri aralarına sokmazken, o iki arkadaşını Nazi eğilimlilerden saklamış.
Bu arada bir direnişçinin hayatını kurtarmış.
Bunları yapabilmesinin nedeni okulda öğrendiği Almanca ile işgal kuvvetleri komutanın sekreteri olması.
Evet fotoğrafta gördüğünüz, kafası kazınmış, öfkeli kalabalığın önüne atılıp, yerlerde sürüklenen kadının arkasında böyle bir hikaye var.
Ama dikkat…
Dün piyasaya çıkan kitap bir roman.
Alexandre Dumas “Tarih duvardaki bir çividir, ben romanlarımı onun üzerine asarım” diyor.
Yazar Juile Heracles de öyle yapmış. Fotoğrafta gördüğümüz kadının hikayesini hayalinden yazmış.
Bize, bu fotoğrafa baktım, sizin gördüğünüzü ben de gördüm. Ama benim gördüğüm bir hain değil, travmalı bir kadındı diyor.
Ya gerçek?
Aslında o gerçeği de biliyoruz.
Gerard Leray adlı bir tarihçi daha 1970’de fotoğraftaki Simone Tousseau’nun gerçek hayatını araştırmış, dönemin tanıklarıyla konuşmuş, belgeleri incelemiş ve olayın aslını bir tarihçi olarak yazmıştı…
Kafası kazınmış kadının arkasında hiç de öyle ezilmişlikler, çocukluk travmaları falan yoktu.
Simone aşırı sağ fikirleri olan, keskin bir militandı.
Yahudi düşmanı bir antisemit ve antikomünistti.
Arkasında canavarlaşmış bir Nazi ideolojisi vardı.
Annesi Dreyfus karşıtı faşist bir katolikti.
Simone, daha 14 yaşındayken okul defterlerine gamalı haç çiziyordu.
Hem annesi hem o Hitler hayranıydı.
İşgal sırasında Alman komutanları evlerine yemeğe davet ediyorlardı.
1941 yılında şehirdeki Alman kitapçısını işleten bir Alman askerinin sevgilisi olmuştu.
1943’de Alman askerleri komşularının evini basmış ve BBC dinleyen 5 komşularını alıp götürmüş.
Aralarından ikisi bir daha evlerine dönememişti.
Onları ihbar edenin, kafası kazınmış bu kadın olduğundan kimsenin şüphesi yoktu.
Sonra savaş bitti.
Almanlarla işbirliği yapan anne kız ve başka işbirlikçiler direnişçilerce tutuklandı.
Aralarından üçü vurularak öldürüldü.
Simone ve annesinin kafası kazınarak sokaklarda öfkeli kalabalığın önüne salındı.
O günle ilgili olarak da önünüzde iki versiyon var.
Romana göre sokağa salındıkları gün, çırılçıplak soyulup popoları hortumla ıslatılmıştı.
Ancak o gün gerçekten olup bitenleri yazan tarihçiler ise farklı bir şey söylüyordu.
Onlara göre kadınların kafalarını kazıyan, sokaklarda teşhir edip aşağılayan o öfkeli kişiler, aslında direnişe, savaşın sonu belli oluktan sonra son dakikada katılan insanlardı.
Oysa 16 Ağustos günü orada gerçek bir direnişçi komutan vardı. Fransa İç Kuvvetler komutanı Leon Altenburger, bu intikamcı kalabalığın önüne geçti ve kadınlara yapılan muameleyi durdurdu.
Roman, 16 Ağustos günü sokakta gördüğümüz bu manzara ile sona eriyor.
Hikayenin gerçeğine dönersek o devam ediyor.
Simone ve annesi o gün bebekleriyle evlerine dönüyor.
İki üç gün sonra tutuklanıyorlar.
İdam cezası ile yargılanıyorlar.
Ancak avukatları davanın uzamasını sağlıyor ve sonunda öfkeli kalabalıkların intikam duyguları soğuyunca, 10 yıl boyunca “Milli utanç” cezası çekiyorlar.
Simone 1954’de evlendi.
Ancak yaşadığı utanç onu depresyon ve alkolikliğe sürükledi.
Kocası iki yıl sonra iki çocuğunu alıp onu terketti.
Sokaklarda kazınmış kafası, alnına kazınmış gamalı haç ile öfkeli kalabalıkların önüne salınan kadın doğduğu şehir Chartres’a döndü.
1966 yılında öldü.
Henüz 44 yaşındaydı ve yalnız başınaydı…
Onunla birlikte aynı sokaklarda “Hainin bebeği” olarak dolaştırılan kızı hala hayatta…
Simone’dan geriye ne kaldı…
Bir gerçek ve bir hikaye…
Birinde imanlı bir Nazi hayranı…
Ötekinde çocukluğundan itibaren aşağılanmış kişiliğin yarattığı travmalı, yaralı bir “Hain…”
Tabii bir de o günün kan isteyen öfkeli kalabalıkları ve böyle bir zafer anında bile öfkelerine yenik düşmeyen daha tenha kalabalıklar, hatta tek tek insanlar.
Aradan 79 yıl geçti…
Bugün insanlar duygu olarak, kafalarını kazıyarak o kadınları sokaklarda sürükleyen, öfkeli kalabalıkların yanında olamıyor.
Bugün bu fotoğrafa baktığımızda, ortadaki kafası kazınmış kadından çok öfkeli kalabalığı görüyor, hatta aşağılanan kadınlara acıyoruz.
O kalabalık içinde bu hain gözümüze daha masum görünüyor.
Bu fotoğrafa şimdi daha dikkatle bakın.
Her sureti daha kolayca teşhis edeceksiniz.
Dünün mazlumları, ’artık güç bizde’ deyip, bugünün zalimi haline dönüşünce, bu fotoğrafın anlattığı hikaye de değişiyor.
Zulmün ve zalimin tarihi yeniden yazılıyor.
Geriye, hain dediğimiz o insanlara yapılan muameleye karşı çıkan gerçek direnişçiler, Leon Altenburger’ler kalıyor.
Ve “Vicdan tarihini” fotoğraftaki öfkeli kalabalıklar değil, zaferin en güçlü anında bile adalet duygusunu korumayı başaran insanlar yazıyor.
(*) NOT: Bu yazıda Le Monde’un ‘M Magazin’ adlı ekinin 19 Ağustos 2023 tarihli sayısındaki ‘La Tondue de Chartres, de l’Histoire a la Fiction’ başlıklı yazıdan yararlandım.
23 Kasım 2024 - Hadise’nin yeni şarkısıyla gelen eski Türkiye özlemi: ‘Biz bizeydik nostaljisi’
22 Kasım 2024 - Ufuk Uras’a sordum: Devlet beye o soruyu sordun mu?
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri