46. Gün
3 Eylül 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
Mustafa Kemal’in ümitsizliğe kapıldığı gün

Mustafa Kemal, 19 Mayıs sonrası ulaştığı Erzurum’da padişah tarafından görevinden azledilince ordudan istifa eder, ‘Artık kimse beni dinlemeyecek’ diyerek ümitsizliğe kapılır. Ama o sırada Kazım Karabekir gelir, Mustafa Kemal’e bağlılığını bildirir.

Mustafa Kemal’in ümitsizliğe kapıldığı gün

Tarihçi yazar Feridun Kandemir, belki Atatürk ve İsmet İnönü hariç, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının bütün önde gelen insanlarıyla onlar daha hayattayken uzun mülakatlar yapmış, bu konularda kitaplar yazmış bir isim.

O Kandemir’in Rauf Orbay ile yaptığı mülakatlardan oluşan Rauf Orbay-Hatıraları ve Söylemedikleri adlı kitap, o dönemi yakından görmek ve Rauf Orbay’ın bazı önemli olaylara bakış açısını anlamak bakımından az sayıda kaynaktan biri.

Şimdi o kitaptan bir bölümü paylaşıyoruz:

Mustafa Kemal’in ne yapmak istediğini anlayarak, fena halde kuşkulanan İngilizlerle sarayın, kendisini ısrarla İstanbul’a dönmeğe dâvet ettikleri, onun da dönemeyeceğini kat’î şekilde bildirişi üzerine, padişahın iradesiyle azledildiği ve o anda kendisinin de istifa ile bütün yaver-i ekrem-i hazret-i şehriyârî ve üçüncü ordu müfettişliği rütbe, mevki ve yetkilerinden sıyrılıp, sadece bir (Mustafa Kemal) kaldığı gün, o, hayatının ve Millî Mücadele tarihinin en kritik günü, yanında yine yalnız Rauf Bey bulunuyordu. 

Mustafa Kemal; artık ilelebet taşımamak şartıyla sırtın­dan çıkarmak üzere olduğu bunca yıllık parıl parıl apoletli, sırma kordonlu, göğsü nişanlarla bezenmiş üniformasına veda etmek gibi nasipsizliğin doğuracağı akıbetleri acı acı düşündü­ğünü belli eden son derece üzüntülü bir tavır ile: 

‘Raufcuğum, her şey bitti. Hele böyle buhranlı zamanlar­ da makam ve rütbenin halk üzerindeki tesiri büyüktür. Bunlar- sız ne yapılabilir?’

Dediği vakit, Rauf Bey; ‘Bilâkis Paşam, asıl şimdi, mevki ve itibarınızın bir kat daha arttığı kanaatindeyim. Vatanın kurtarılması davasına, bir millet ferdi gibi nefsinizi vakf edi­şiniz üzerine gerek ordu, gerekse halk gözünde eskisinden faz­la sevgi ve itimada mazhar olacağınızdan eminim’ derken, İstanbuldan beri Millî Mücadelede sonuna kadar kendisine bağlı kalacağına askerlik şerefi üzerine yeminle temin ve vaat etmiş olan karargâhının erkân-ı harbiye reisi Kâzım Bey (Dirik), koltuğu altındaki dosya ile odaya girerek; ‘Paşam, askerlikten istifa eylediğinize göre, bundan sonra benim vazifede devam etmeme imkân kalmadı. Evrakı kime teslim etmemi emir bu­ yuruyorsunuz?’ deyiverince, donakalan Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Beyi tepeden tırnağa süze süze, ‘Ya öyle mi efendim? Peki efendim… Evrakı Hüsrev Beye devrediniz efendim…’ sözleriyle yanından savdıktan sonra: 

‘Gördün mü Rauf, haklı değil mi imişim? Rütbe ve maka­mın ehemmiyetini anladın mı? Düne kadar benimle asla şüpheye yer vermiyecek bir samimiyet ve bağlılıkla çalışarak aza­mî gayret gösteren bu adamın şu hareketi benim görüşümdeki isabeti teyit etmiyor mu? Bu böyle giderse seninle beraber ya­pacağımız bir şey kalır o da ayak altında ezilmekten korun­mak için, emin bir yere çekilmektir.’ 

‘Seninle beraber’. İşte bu iki sözcük, İstanbul’da Adilli Mü­cadele kararı vererek, bu uğurda hayatlarını fedaya kadar her tehlikeyi göze ala ala yollara çıkıp, Erzurum’da ilk molayı ve­renlerin kimler olduğunu, en yetkili ağızın ifadesiyle tarihe tevdi eder. 

Rauf Bey, Mustafa Kemal’in gözlerinin içine baka baka: 

‘Hayır Paşam’, diyor, ‘Hiç bir tarafa çekilmeyeceğiz. Çün­kü asıl o zaman yalnız biz değil, bütün memleket, bütün millet ezilmeğe mahkûm olur. Siz, Kâzım Beye bakmayın… Ben tekrar ediyorum ki, istifanızla, mevki ve itibarınız bir kat da­ha arttı. Ordu ve millet gözünde daha fazla kıymet ve itimada mazhar olacaksınız. Kâzım Bey gibi zayıf unsurların, böyle işin başında saf dışı oluşları, daha çetin zamanlarda ayrılmala­ rından çok hayırlıdır’ derken tarif edilmez bir isabetle ilerisi­ ni görerek, bu görüşü ile ona da kuvvet veren tek yakın arka­daşı yine Rauf Beydi. 

Rauf Bey, bu sözlerini tâ iptidadan beri olacağına inandığı bir (gerçeğin) tesiriyle söylüyordu. Esasen mutlaka olması mukadder bu gerçeğe inandığı içindir ki, kendisi de daha çok evvel İstanbulda iken askerlikten istifa ile bütün rütbe, mevki ve yetkilerinden sıyrılarak sadece bir memleket evlâdı olarak buralara gelmişti. 

1909’da Hamidiye ile tek başına Akdeniz akınlarına atıl­mak cesaretini gösterdiği zaman da böyle düşünmüş, her şeyin rütbe, mevki, yetki sahibi olmakla değil, memleketin, milletin haklı bir davasını cesaretle ele alınca, şahsi azim, irade ve fe­dakârlığın her güçlüğü yenerek başarıyı sağlayacağına inan­mış ve inancında aldanmadığını da görmüştü. 

Nitekim, o gün de, birkaç dakika içinde bunu yine kendisi gibi, Mustafa Kemal Paşa da büyük bir sevinç içinde görmüş­ lerdi. 

Kâzım Beyin ahde vefasızlık timsali halinde havayı bulan­dırarak odadan çıkışından biraz sonra, aynı odaya giren ve o sırada Anadolu’nun kuvvet denebilecek yegâne iki kolordusun­dan birinin kumandam bulunan Kâzım Karabekir Paşa, Mus­tafa Kemal Paşanın karşısında, yine amiri imiş gibi büyük bir saygı ile vaziyet alıp, selâm durarak, kat’î bir ifade ile şu söz­leri söylemişti: 

‘Kumandamda bulunan zabitlerle askerlerin saygı ve tâzimlerini arza geldim. Siz, bundan evvel olduğu gibi, bundan böyle de bizim muhterem kumandanımızsınız. Hepimiz emrinizdeyiz Paşam.’

Kandemir kitabında, hiç kuşkusuz Rauf Orbay’dan duyduktan sonra bunları yazıyor ve ardından bir de tam o gün, yani 8 Temmuz 1920’de Rauf Orbay’ın bütün Türkiye’ye çektiği bir telgrafı aynen yayınlıyor.

Bakın o telgrafta ne deniyor:

Vatan ve milletimizin kat’i inkıraz ve inkısamını ha­zırlamakta olan bugünkü düşman harekâtı ile İstanbul’daki eli ayağı bağlı ve esir olan hükümetimizin her şeye boyun eği­şi karşısında hakkını, toprağını, istiklâlini müdafaa ve muha­fazaya azmeden millî irade uğrunda, âciz bir fert olarak çalış­mak kararıyla İstanbul’dan çıktım. Aydın yolu ile gelerek Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin ve bütün arkadaşlarının milli cidaline katıldım. 

İstanbul’un bütün namuslu ricâli ve uleması ve temasta bulunduğum Bursa, Aydın, Balıkesir, ve Sivas vilâyetleri halkı tamamıyla bu ruhta olup, mübarek Anadolunun milli kudretine ıyman eylemiştir.

Vatan ve milletin kurtuluş ve istiklâli ve Saltanat ve Hi­lâfetin korunması bilfiil temin olununcaya kadar Mustafa Ke­mâl Paşa ile çalışacağımıza mukaddesatım namına aht-u peyman eylediğimizi arz ve ilân eylerim.

8 Temmuz 1919 

Hüseyin Rauf 

46