Netflix'in iddialı dizizi 'Terzi' final sezonuyla karşımızda. İzlerken içimizde ince bir sızı yaratan, izledikten sonra bizi buruk bir mutluluk hissiyle bırakan 'Terzi' psikolojik gerilimi melankoli ve dramla harmanlayan tatmin edici bir dizi.
İnsanın sanatsal yaratım süreçlerini konu alan yapımlar melankolik bir tonla birleşince çoğu zaman sıradanlığı aşan bir anlatının ortaya çıkmasına vesile olur. Nice yerli ve yabancı yapımın olay örgüsü birbirine benzese de üslup bu tür yapımları diğerlerinden ayırıyor. Netflix’te üçüncü sezonu yayınlanan ‘Terzi’ özelinde konuşursak, nihayetinde aşk üçgeni izliyoruz dememizi engelleyen de bu.
Psikiyatr Gülseren Budayıcıoğlu’nun hikâyelerinden uyarlanan ‘Terzi’, onun el attığı diğer diziler gibi dram, psikolojik gerilim ve melankolinin iç içe geçtiği bir tona sahip. Budayıcıoğlu’nun üslubu TV’yle birleşince reyting kaygısından ötürü ortaya travma sömürüsü çıkıyor malum. Ancak ulusal kanaldan vazgeçilip dijital platforma taşınan ‘Terzi’ (ve dijitaldeki benzerleri) ile ulusaldakiler arasında belli belirsiz bir çizgi var. ‘Terzi’ ulusalda kalsaydı o da melodrama dönerdi muhtemelen. Bu anlamda diziye sık sık gelen “televizyondakini alıp Netflix’e koymuşlar” eleştirisi tamamen haklı denemez.
Üçüncü sezondan öncesini hatırlayalım; detaylı bilgiler (spoiler) vereceğimizin uyarısını da yapalım. Peyami Dokumacı (Çağatay Ulusoy) kendi genç ama ruhu klasik, zarif, sıradışı yetenekteki bir terzidir. Hikâye, artık babası Mustafa’yla (Olgun Şimşek) yaşamak zorunda kalmasıyla başlar. Peyami babasının özel durumundan utanıp onu saklamayı seçmiştir. Zarif kişiliğinde çatlaklar olduğunu bize ilk sinyalleyen budur.
Peyami işini, çocukluk arkadaşı Dimitri’nin (Salih Bademci) ailesiyle ortak devam ettirir. Dimitri Peyami’nin tam tersi, zamanın akışına uygun yaşayan, çiğ karakterli, kaba biridir. İkilinin Yin-Yang dengesi, Dimitri’nin nişanlısı Esvet (Şifanur Gül) ve Peyami’nin birbirine âşık olmasıyla bozulur. Dimitri, Esvet’in gelinliğini dostu Peyami’nin dikmesini istemesiyle dizinin pimini çeker. İçe dönük, incelikli, şefkatli biri olan Esvet’le Peyami’nin önce ruhları anlaşır. İlk sezonda Peyami’nin yaratım süreci, kişiliği, Esvet’le ilişkisi bir oya gibi, sindire sindire ve zarafetle işlenir.
Dimitri bu gizli aşkı anlayınca ekrandan bize ulaştırabildiği tekinsizlik hissiyle ilk sezonun finalini doruğa taşır. Peyami’nin ruhu gibi eski usulle, düellovari bir yüzleşme gerçekleşir. Bu yüzleşmede, zorla nişanlandığı Dimitri’yi hedef alan Esvet yanlışlıkla Peyami’yi vurur. Hem gerilim hem duygu yüklü bu sahneyle sezon biter.
Esvet, Peyami’den bir adım gelmeyince Dimitri’yle evlenir. Peyami’ninse korkak (başka açıdan bakılınca can dostu Dimitri’yi üzmek ve dengeleri bozmak yerine konfor alanını tercih eden ürkek) bir yönünü görürüz. Peyami bu pasif yönüne olan kızgınlığını, kişiliğine ters bir şekilde ‘hızlı yaşayarak’ bastırmaya çalışır. Sezon boyu yaptıkları bir yardım çığlığıdır.
Dimitri’nin zorba kişiliği baba-oğul çatışmasına dayandırılmış. Babasının sebep olduğu travmaları görebilen tek kişi, yine Dimitri tarafından zorbalığa uğrayan Esvet’tir. İkinci sezonu, şefkatin Dimitri’yi iyileştireceğini, böylelikle Esvet’in bu toksik ilişkiden güvenle çıkacağını tahmin ederek bırakmıştık.
İlk iki sezonda ortaya çıkan tema şuydu: Hem kendini hem aşkını kabuğuna hapsetmiş, yeni tanıştığı annesiyle ne yapacağını bilemeyen, arayışta olan bir ruh; Peyami.
İlk sezonda Peyami’nin terzilik dışında neyzenlik marifetini, ikinci sezonda semazenliğini görmemiz karaktere orijinallik katmış. Peyami bu ruhani yolculuktan aldığı ilhamla mesleğini zirveye taşır, babasını herkese tanıtır, annesiyle barışır. Onun duygusal çalkantılarına eşlik eden bu tasavvufvari yolculukla dizinin melankolik havasını birleştirme fikri (ve uygulanışı) oldukça etkileyici.
Esvet ve Peyami özelindeyse ikinci sezonu, yolları ayrılsa da iyileşecekleri bir kıvamda bırakmıştık. Mutluluğun başka türlü de mümkün olduğu mesajını veren, bu buruk ama huzurlu tonda final yapsa dedirten bir sondu.
Üçüncü sezonu taze yayınlanan ‘Terzi’ Netflix’te hemen ilk 10’a girdi. Olgun Şimşek ve Salih Bademci yine oyunculuk dersi veriyor. Bademci ‘Terzi’ye ek olarak Netflix’te yayınlanan ‘Kulüp’teki karakteriyle de büyük ses getirmişti. Şu sıra Kanal D’deki dönem dizisi ‘Dilek Taşı’ da eklenince farklı rollerdeki ustalığı tescillendi. Dizide Peyami ve Dimitri’nin çocukluğunu canlandıran Emir Ali Doğrul ve Ediz Metin, hem Çağatay Ulusoy’a ve Salih Bademci’ye benzerlikleriyle hem de oyunculuklarıyla beğeni topluyor.
Üçüncü sezonda terzimiz Peyami’yi (Çağatay Ulusoy), yasak aşkını unutmak için kendini işine vermiş buluruz. Yani ikinci sezondaki Peyami’nin başka bir versiyonudur. Ama bu sezon duygularını daha açık ifade eden bir Peyami var. Ebeveynleriyle barıştığı için kabuğundan biraz çıkabilmesinden olsa gerek, duyguları hakkında onlarla açıkça sohbet eder.
Peyami ve Esvet’in (Şifanur Gül) aşkı yeniden alevlenir, ama dizi tekrara düştüğü için sezon itekleyerek ilerler. Dimitri’nin (Salih Bademci) çiğliğinin azalacağı yönündeki izlenimlerimiz boşunaymış. Dimitri tıpkı geçen sezondaki gibi eşi Esvet’e ve dostu Peyami’ye ‘odadaki fili’ ima eden göndermeler yapmaya başlar. Öyle ki Dimitri her şeyi ne zaman öğrenecek sorusuna indirgenen koca sezonu, onun pasif agresyonu taşır.
Biz de sorarız: İlk sezondan sonraki gelişmeler ek birkaç bölümde toparlanabilecektiyse ikinci ve üçüncü sezonlar neden var? İlk sezonun derinliği (hadi ikinci sezonun da dinamizmi vardı diyelim) gidince üçüncü sezonda güzel görüntüler ve yavan bir hikâye kalmış.
Peyami’ye tıpkı ruhu gibi klasik bir duvar saati hediye edilir. Saatin Peyami ve Esvet arasındaki ilişkiyle paralel hikâyesine sezon boyunca yapılan vurgu (tıpkı topuklu ayakkabı sahneleri gibi) bir metafora göre fazla açık olmuş. Yine de saatin fantastik bir üslupla işlenmesi diziye tat katmış. Dimitri’nin verdiği bir parti de sembolik. Parti, ilk sezonun finalindeki düellovari sahneye bir gönderme olarak kovboy temasında ve aynı yerde düzenlenir. Bu küçük dokunuşlar iyi ki var da sezon biraz olsun renkleniyor.
Altıncı bölümde açılmaya başlayan hikâyede öğreniriz ki Dimitri, aşkı ve dostu arasındakileri babası sayesinde öğrenmiş; o sinirle babasını geçmişten gelen nefretin de etkisiyle kazara öldürmüş. Ana damarlardan birini tutan baba-oğul çatışması ‘babayı öldürmek’ şeklindeki klasik anlatıyla neticelendi.
Finalden önceki (yedinci) bölüm ayrı incelenmeyi hak ediyor. Bölüm flashback’ler hariç tek mekânda geçiyor. Kapalı mekân olarak seçilen eski depo klostrofobi, şık yemek masası estetik, cansız mankenler tekinsizlik, sahnenin üç kişiyle sınırlandırılması gerilim hissini yoğunlaştırmış. Dizi, hikâyenin ruhuna uygun estetiği sağlamadaki ve sinematografideki başarısını zirveye çıkarmış.
Dimitri, ‘Son Akşam Yemeği’ tablosunun hikâyesinden bir intikam planı uyarlamış aslında. İhanete uğrayan Hz. İsa’yla kendini özdeşleştiren Dimitri masumiyetin simgesi olarak beyazlar içindedir, ihanet eden Peyami ve Esvet’se tam tersi siyahlar. Gelin ve damatlardan oluşan cansız mankenlere de norma uygun beyaz ve siyah giydirilmiş. Bu, Dimitri’nin kıyafetinin başka anlamı da olabileceğini düşündürür: Bölüm boyunca küfreden Dimitri’nin diğer ikisi tarafından ‘sinkaf edildiğini’ ima etmesi, beyaz giyerek kendini gelin rolünde gördüğü şeklindeki seksist ve çarpık bakışını yansıtıyor olabilir.
Natürmort tablo estetiğine ve ölülüğüne sahip bu sahneye, Dimitri çürümüşlük ve canlılık getirir. En başta, dizinin pimini Dimitri çekti demiştik. Deponun kapısını kilitleyen Dimitri bir bombayı etkinleştirerek finalin de pimini çeker. Geri sayım başlar ve sahneye kilitleniriz. Bu gerilime yumruklaşmalar, yalvarmalar, kan, ter, göz yaşı eşlik eder – bir de sinemada deli ve dahi arasındaki çizgiyi temsil eden, huzursuzluk pekiştireci klasik müzik. Sahnenin doruk noktası geliyor gibidir; Dimitri çocukluk anılarının fon müziğini ıslıkla çalana dek.
Barış Manço’nun ‘Anlıyorsun Değil mi?’ şarkısı eşliğinde gerginlik yatışır. Peyami ve Dimitri anılara dalar, hepsi sakince ölümü bekler. Ve tahmin ettiğimiz şey olur: Dimitri diğer ikisini aniden depodan çıkarıp kendini içeri kilitler. Bomba patlar.
Aşklarını Dimitri’nin ölümünün gölgesinde yaşayan Peyami ve Esvet yine de mutlu sona kavuşur. Dimitri’nin yaşadığı tahminindeyse yanılmayız. Acısını kalbinde, sağ kalmanın izini yüzünde taşırken bu aile tablosunu uzaktan izleyip dünyadaki en sevdiği iki kişi için mutlu bir Dimitri görürüz. Bu ters köşeyle dizi biter.
‘Terzi’, izlerken içimizde intro’sundaki melodi gibi ince bir sızı yaratan, izledikten sonra bizi buruk bir mutluluk hissiyle bırakan, hem izlerken hem izledikten sonra estetik duyularımızı harekete geçiren bir dizi. Hikâyenin konusu parlak, görselliği şahane olsa da olay örgüsünün zayıflığından ötürü ‘mutlaka izlemeniz gerekenler’i ıskalıyor; melankoliyle sarmalanma hissini sevenleri tatmin ettiğiyse aşikâr.
Çağatay Ulusoy’un canlandırdığı Peyami adlı terzinin yaratım sürecini içeren sahneler ve kostüm seçimleri, mekân, dekor, müzik seçimlerinde dizi oldukça başarılı. Estetik unsurları önemseyenler için dizinin seyir zevki yüksek yani. Psikolojik gerilimin melankoli ve dramla iç içeliğini sevenler için de ‘Terzi’ tatmin edici bir iş. Zira sinematografik açıdan bu türler oldukça başarılı yansıtılmış.
Hıristiyan bir aileye yer verilmesi karakter çeşitliliğimiz ve temsile önem veren izleyici bakımından önemli. Bu ailenin ‘kötülerden’ olmasına gelebilecek eleştiriyi Esvet’in varlığıyla önlemişler.
Karakterlerin ahlaki ikilemlere düştüğü hikâyeleri sevenler de diziden keyif alacaktır, ancak olay örgüsüne önem verenler için zayıf kalıyor.
Künye:
Yayın mecrası: Netflix
Yapım: OGM Pictures
Yapımcı: Onur Güvenatam
Yönetmen: Cem Karcı
Senaryo: Gülseren Budayıcıoğlu (öykü), Rana Mamatlıoğlu, Bekir Baran Sıtkı
Müzik: Fırat Yükselir
Oyuncular: Çağatay Ulusoy, Salih Bademci, Şifanur Gül, Olgun Şimşek, Ece Sükan, Lilâ Gürmen, Vedat Erincin, Evrim Alasya, Murat Kılıç, Zeynep Özyurt Tarhan, Hivda Zizan Alp, Mehmet Avdan, Berrak Tüzünataç, Engin Şenkan, Celile Toyon