Alışveriş çılgınlığının bence mevsimler üstü olduğu ve bir hayat boyu sürdüğü (hatta cenaze işleri yapanlar nedeniyle öldükleri gün de dahil) Amerika’da kışın gelmeye başladığı kasım ayı daha da fazla alışverişin teşvik edilmesi için seçildi.
Sonbaharda kışın soğuk ve sevimsiz havalarının gelmekte olduğu günlerde depresif ruh halinin azaltılması için ilk önce kasım ayı sonuna doğru şükran günü stratejik bir konumlandırmayla oturtuldu. tabii ki daha derin anlamlar içerdiği iddia edilen diğer günler gibi, sanki Amerikalılar yılın normal günlerinde az ve itidalli yiyorlarmış gibi, Şükran Günü de bir yeme içme (bu da daha fazla alışveriş demek ) şölenine dönüştürüldüğünden kaçınılmaz biçimde içilenler nedeniyle şenlikli geçen bir geceden sonra gelen ertesi günün daha da depresif olmaması için bir gün sonrası alışveriş çılgınlığının zirvesi olan kara cumaya dönüştürüldü.
şükran gününden kısa süre sonra gelecek Noel ve yılbaşı günlerinde daha da artacak alışverişleri de planlayarak mal stoklarını zaten arttırmış olan şirketler yeni modeller, yeni üretimler planladıkları yeni yıla ellerinde stoklarla girmemek için kasım ayından başlayarak fiyatları düşürdüklerinden çılgınlığın boyutu da gittikçe arttı.
5 yıllık son Washington temsilciliğim sırasında gençliğimden bu yana duymakta olduğum kara cuma alışveriş çılgınlığını ben ilk kez bizzat yaşadım. o günü Amerikan sokaklarında bizzat yaşayıp da bunu daha sonra benim gibi anlatacak kadar hayatta kalabilmek mucize sayılmalı. şükran günü yemeği için İstanbul’dan göç etmiş ermeni dostlarımızın evine davetliydik.
neredeyse gece 23.00’e kadar süren bir yeme-içme şöleninden sonra bence malak gibi yayılıp dinlenme zamanı gelmişti. nitekim ben yaptım da. ama bir de baktım ev sahiplerimiz sanki bizden önce çıkıp gitmeye hazırlanıyor gibiydi. Acaba bu bize verilen artık gitseniz iyi olur işareti miydi derken meseleyi anladım. Kara cuma saatler 24.00’ü vurduğunda başlayacağından düşük fiyatlı malları tükenmeden alabilmenin en emin yolu sabaha karşı alışverişe çıkmaktı ve herkes buna savaşa hazırlanır gibi hazırlanıyordu.
Tek bir şey bile almaya niyetim olmadığı halde yıllardır duyduğum bu çılgınlıkta neler olacağını görmek için arkadaşlarla ben de çıktım. bu kararımdan sonra pişman oldum ama bir kere yola çıkınca yapılacak bir şey kalmamıştı.
Uzun yıllar önce ben Jerry Lewis’in bir alışveriş mağazası görevlisini oynadığı filmde kara cumanın ilk saatlerinde nelerin yaşandığının anlatıldığı filmi izlemişim.
o sahnede dükkan açılmadan önce kapıya dayanmış çılgın ve ürkütücü görünümlü kadınlar kapılar açılır açılmaz içeriye hücum edip Jerry Lewis’in canlandırdığı görevliyi ayaklarıyla ezip geçmişti. bu sahneyi bir komedi filmi abartısı olarak yıllardır hatırlarım. ama ne yazık ki o filmdeki sahne bir komedi filmi abartısı değil gerçeğin tam anlatımıymış.
mağazanın içine zar zor girdikten sonra ‘acaba bu gece alışverişe çıkan kadınların hepsinin şişko ve çirkin olması mı gerekiyor’ diye düşünürken filmdeki Jerry Lewis gibi ezilmenin ucundan döndüm. her biri üç ve daha fazla çocuk sahibi o korkunç kadınlar dükkanda yapılan anonslara göre daha da fiyat düşürülen bölüme doğru topluca harekete geçmişti.
Ben o anda görünümü böyle olan kadınlardan üç ve daha fazla çocuk yapmanın nasıl mümkün olduğunu düşünürken, bütün o karmaşanın ortasında hiç hareket etmeden duran boyu iki metreye yakın, kilosu ise en azından yarım ton olması gereken bir güvenlik görevlisinin arkasına sığınmıştım. önümde artık dağ gibi engel olduğundan kadınlar beni ezmeden geçip gitti.
Ben tam badireyi atlattım derken birden halüsinasyon görmeye de başladığımı düşündüm, çünkü biraz önce o korkunç kadınların bulunduğu yerde artık onlarca Japon duruyordu. Tam alacakaranlık kuşağı dizisinin bir bölümündeymiş olduğumu panikle düşünürken nedense daima gülen ve heyecanlı hareketler yapan Japonlar kameralarını çıkarıp deliler gibi fotoğraf çekmeye başladı.
ben ilk önce galiba King Kong zannedip benim önümde durmakta olan görevliyi onu çekiyorlar sanmıştım ki o gece ölümden mucizevi kurtulmuş olarak gördükleri beni çektiklerini sonra anladım. onlara her şeye rağmen sevimli görünebilmek için elimden geldiği kadar gülümsemeye çalıştım, ama bu onlara yetmemiş olmalı ki birden çıkıp gittiler. Nereden geldikleri, neden orada oldukları ve sonra nereye gittikleri hala daha meçhul benim için.
arkasında korunmak için durduğum görevlinin mesaisi bittiğinden o da alışverişe başladı. ya o da heyecanlanır da önünde yakalanırsam buna diye korkup kendimi dışarı attım.
meseleyi biraz anlamak için araştırma yaptım. bence bir filozof olan stand-up komedyeni Henny Youngman’ın fikirlerine müracaat ettim.
bu komedyen aynı zamanda filozoftu, çünkü iyi bir evliliği uzun sürdürmenin anahtarını şöyle ifade etmişti stand-up komedi şovunda: eşimle mutlu evliliğimizin sürmesi için haftada bir romantik bir yemeğe çıkarız. Biraz loş ortam, mum ışığı, biraz da güzel şarap, bence mutlu evliliğin formulü budur. (Youngman sahne şovunda bu bölümü söyledikten sonra final darbeyi vurmak için biraz bekledikten sonra şöyle devam ederdi:) bu haftalık yemeklerimize eşim çarşamba, ben ise genellikle cuma günleri çıkarız. mutlu evliliğimizin aksamadan sürmesinin formülü budur.
Bence mutlu bir evliliğin devamı için gerekli formülü bu kadar güzel ifade edebilen bir adamın alışveriş çılgınlığı hakkındaki görüşleri de önemli olmalıydı.
Youngman ‘benim eşimin alışverişte kara kuşağı var’ şeklinde ifade etmişti alışveriş saldırganlığını anlatmak için.
bir defasında da kredi kartlarının çalındığını ama polise bildirmediğini, çünkü hırsızların alışverişte daima eşinden daha az para harcadığını da söylemişti.
Ben bu yazıyı hem Henry Youngman’ın sözlerini, hem de geçen gün Bağdat Caddesinde yürürken gördüğüm yeni açılmış bir dükkan önündeki büyük kuyruğu ve heyecanla bekleyen kalabalığı görünce düşündüm. yeni bir dükkan açılıyordu ve bazı şanslılara hediye de vereceğini açıklamıştı. Çoğu gençlerden oluşan kalabalığın çoşkusunun benim o New York’ta kara cumanın başladığı saatlerde gördüğüm kalabalıktan tek farkı kadınların çok daha güzel olmasıydı. Bunun dışında küçük Amerika olabilmemiz düşümüzün sonunda nihayet gerçeklemiş olduğunu söylemek gayet tabii ki mümkündü.