Yeni yılın ilk gününü sıkıcı bir siyasi yazı ile berbat etmek hiç istemezdim.
Ama Riyad’daki maç gecesinde ve ertesinde yaşananları görünce kendimi tutamadım…
Önümde Türkiye’nin ciddi araştırma şirketlerinden Panorama’nın aralık ayı anketi duruyor.
Geçen hafta abonelerine gönderildi.
Biliyorum şu sıra herkesin dikkati özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir belediye seçimlerine odaklanmış durumda.
Araştırmada onunla ilgili sonuçlar da var, ama ben yıllardır seçim öncesindeki anketleri yayınlamamayı benimsedim.
Ondan da vazgeçmeyeceğim.
Vereceğim belediye başkanı kim olsun değil, bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz sorusuna verilen cevaplar.
Yani 2028 yılına…
Daha dört yıldan fazla var.
Bu aralık ayı itibariyle kararsızlar da dağıtılmış sonuçlar şöyle:
(*) AKP yüzde 32
(*) CHP yüzde 22
(*) MHP yüzde 10
(*) Yeşil Sol yüzde 8
(*) Zafer Partisi yüzde 6
(*) İyi Parti yüzde 4
(*) TİP yüzde 4
(*) Yeniden Refah yüzde 4
Demek ki…
14 Mayıs seçiminden sonra…
Yani 8.5 ay sonra
AKP 3.5, CHP 3.5, İyi Parti 5.5 puan kaybetmiş…
Zafer Partisi 3.8, Yeniden Refah 1.2, TİP 2.3 puan kazanmış.
Bu tabloyu önümüze alıp bakalım.
Ne görüyoruz…
Türk siyasetinin nisbeten merkez sayılabilecek üç partisinde 12.5 puan erime var.
Kim yükseliyor?
“Bütün yabancıları mancınıkla evlerine atacağım” diyen parti…
İstanbul sözleşmesinde kadınlarla ilgili bütün hakları geri almak isteyen bir parti…
Ve solda komünizme yakın bir parti…
Yani arkadaşlar…
Ülkenin merkezdeki makul çoğunluğu hızla eriyor…
Kopanlar hızla kendini kutuplardaki daha aşırıya atıyor.
O nedenle yılın bu ilk gününde AKP’nin ve CHP’nin makul insanlarına sesleniyorum…
Ey AKP’liler ve ey CHP’liler…
Aklınızı başınıza alın…
1990’lı yılların sonunda merkezin partileri ANAP ve DYP’nin başına gelenler sizin de başınıza geliyor.
Bilin ki birlikte eriyor ve birbirinizin alternatifi olmaktan çıkıyorsunuz.
Bilin ki kaderleriniz artık birbirinize bağlı…
Aklınız varsa bilin ki ülkenin temel meselelerinde karış taraf ne derse tam zıddını söyleyerek yaptığınız siyaset fena halde duvara toslamış vaziyette…
Bilin ki bu rejimde başkanlığı kazanmak size yaramıyor.
Başkanlıkta güçlendikçe partide eriyorsunuz.
Kutuplaştırıcı siyaset size değil radikallere çalışıyor.
Din siyaseti AKP’ye değil uçtaki radikal İslami partilere yarıyor.
Bunun son örneğini Riyad’da oynanacak maç gecesi yaşadık.
Olayın üzerinden üç gün geçti. Bu üç gün boyunca hiç yorum yapmadım.
Çünkü öyle bir fırtına estirildi ki o kasırga içinde makul bir iki kelime söylemek mümkün değildi.
İki mahallenin “Atatürkçülük” yarışına girdiği bir ortamda “Bir dakika” diye ortaya çıkmanın hiçbir alemi yoktu.
Ama şimdi diyebilirim…
“Bir dakika…”
Bu olay feci bir yönetimin sonucudur.
Çıkıp Suudi Arabistan’ı suçlamadan, ırkçılığa varan bir iklim yaratmadan önce kendi tarafınızın yaptığı saçmalıkların bir hesabını sorun.
CHP’liler;
Atatürk sevgisini kolektif bir “Amok koşusu meşalesi” haline getirmeyin.
AKP’liler;
Siz de bu işi bir “millicilik” yarışı haline sokmayın.
Hükümetimiz ve kulüp başkanlarımız;
Olayın üzerinden üç gün geçti, bu basit maç organizasyonunu bile yapamayan Federasyon Başkanı hala evinde oturuyor.
Bu arkadaşın hakemin yumruk yediği akşamki yönetimi de aynı şekilde feciydi.
Üç gün sonra şunu rahatlıkla yazabilirim.
Riyad’daki kriz gecesi ne yazık bütün Türkiye’nin hali bir felaketti…
Herkes Suudi Arabistan’a küfür etmek için adeta seferber oldu.
Milli şuur denen yüce duyguyu bazıları o gece kolektif şuursuzluğa çevirmek için elinden geleni yaptı.
Akıl mantık izan deporte edildi.
İşte o gece şu soruyu sordum kendi kendime;
Düşünce, tartışma hayatımız nasıl bu kadar diplere düştü?
Acaba liberal düşünceyi savunan insanların hem AKP hem CHP tarafından dışlanıp tasfiye edilmesi mi bunun bir nedeni?
Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan, Şahin Alpay, Hadi Uluengin, Atilla Yayla, Mehmet Altan, Murat Belge, Cengiz Çandar
Hatta Ahmet Altan…
Bu ülkenin liberal aydınlarının tartışma hayatından tasfiyesi büyük bir kanaat vakumu mu yarattı.
Evet, onların Ergenekon davaları sırasındaki “Büyük fotoğrafa bakalım” saplantıları ne yazık ki o dönemdeki kumpasların payandası oldu.
Evet, 2010’da yargı sisteminin temeline dinamit yerleştiren o feci referanduma “Yetmez ama evet” demeleri bir fecaatti…
Ama o insanlar “söylenmeyen”i, “söylenemeyen”i söyleyerek uzun yıllar bir kanaat dengesi oluşturmuştu bu ülkede.
O denge bu ülkeyi de dengeliyordu.
Sayıları azdı, ama özgül ağırlıkları fazlaydı.
15 Temmuz darbesinden sonra Türkiye’nin kanaat ortamından hızla çekilince meydan işte bugün iki taraftaki azgın trollere kaldı.
Ülkemiz feci bir ‘konuşan kafa’ vasatlığı ile baş başa kaldı.
Ve bunun geldiği son nokta Riyad’daki maç gecesiydi…
O gece akıl Türkiye’nin iki büyük partisi CHP ve AKP’yi tamamen terk etmişti.
O gece emin olun Suriyeli göçmen nefretinin yanına bir de Arap nefretini ekledi.
Ümit Özdağ’ın partisi o gece yüzde 8’e yükseldiyse hiç şaşırmayacağım.
AKP’lilere seslenmek istiyorum.
Hâlâ en büyük rakip olarak CHP’yi görüyor, bütün gücünüzle ona yükleniyorsunuz.
Yanlış yapıyorsunuz.
Onu küçültürken kendinizi de küçültüyorsunuz.
Diyanet İşleri Başkanı gibi halkı birleştirmesi gereken bir koltukta otururken elindeki gücü, resmi kıyafetiyle Ayasofya’da elinde tuttuğu kılıcı halkının bir bölümüne karşı da sallayan yöneticilerin size yararı olduğunu sanıyorsunuz…
Tam aksine zarar veriyor.
Sizden gidenler fanatik milliyetçiye gidiyor…
Bu ülkeye biraz özgürlük getirin. Bırakın millet biraz nefes alsın, rahatça konuşabilsin.
Konuşsun ki siz de duyun.
Bunun için parlamentoya güç ve itibar vermeye çalışın CHP ile birlikte. Cezaevindeki düşünce suçlularına birlikte bir çözüm bulun.
Anayasa Mahkemesi’nin tasfiyesine izin vermeyin.
Bırakın kontrolünüzdeki merkez medyada makul düşünen insanlar da sesini ve itirazını yükseltebilsin.
Siz CHP’liler…
Hâlâ tek düşman olarak AKP’yi görüyorsunuz…
Yanlış yapıyorsunuz…
Kabinede üç bakanın değişmesi bile halkın gözünde nasıl olumlu bir etki yaptı görüyorsunuz. Destek verin böyle girişimlere.
AKP’yi düşmanınız değil, makul konuları konuşabileceğiniz muhatabınız haline getirmeye, görmeye çalışın.
Ortadaki kanaat vakumu kara deliğe dönüşürse bilin ki hepimizi yutar.
Sizlerden de geriye uzay ufkundaki donuk fotoğraflarınızdan başka şey kalmaz kara deliğin ağzında.
22 Kasım 2024 - Ufuk Uras’a sordum: Devlet beye o soruyu sordun mu?
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri
16 Kasım 2024 - Dün Bebek’teki Thomas Mann teknesinde Hasan Cemal’in beni ağlatan 285’inci sayfası