Karakuş uçmaya ve özgür olmaya devam edecek

Tolga Karaçelik: "Beatles’ın Blackbird şarkısını dinliyordum hatta. O şarkı benim için çok önemlidir. Uç karakuş diyordu, ben onu uç karaçelik olarak dinliyordum."

4 Ocak 2024
Karaçelik Beatles’ın Blackbird şarkısının kendisi için çok önemli olduğunu anlatıyor.

Her yeni adım bir eylemdir ve değerlidir. Ama bazen gerçekten adımın ve cesaretin büyüklüğü fark yaratabiliyor. Bizim de  hakkını teslim etmemiz gerekiyor.

Rahat Battı podcastime katılan konukları daha iyi tanıdıkça ve dinledikçe yapabileceklerim konusunda cesaretim de artıyor. Zaten podcast serisini yapma sebeplerimden biri de buydu, hem kendime hem de başkalarına cesaret ve ilham vermek.

Bu yıl ilk podcast konuğum yapımcı, senarist ve yönetmen Tolga Karaçelik oldu. Tolga ile ilk karşılaşmamız basketbol ve Efes taraftarı olduğunu öğrendiğim Final Four seyahati için gittiğimiz Bilbao’da olmuştu. Devamında bir araya gelmeye, sinema ve basket sohbetlerine devam ettik.

Çocukluğumdan beri hem sinemaya özellikle Türk sinemasına özel ilgim oldu. Önceleri daha çok kitap ve tiyatro olarak şekillenen bu merak yıllar itibarıyla sinema yönüne doğru kaydı. Dünyanın en iyi yönetmen ve oyuncularını izlediğimiz Beyoğlu’nun unutulmaz sinemaları da aklımızı başımızdan almış olabilir. Pazar sabahları saat 10.00’da, ilk ve indirimli matinelerle başlayan yolculuk bugün de  devam ediyor.

Emek’te ilk gittiğim film hangisiydi?

Hala Emek’te ilk gittiğim filmi ve konusunu hatırlıyorum. Simone Signoret’in baş rol oynadığı ‘Onca Yoksulluk Varken’ isimli film hafızama kazınmış durumda. Yine Alain Delon’un ‘Üç Adam Ölecek’ adlı filmi ilk seyrettiklerim arasındaydı. Çok popüler ve gişe rekorları kıran filmler yerine daha çok Avrupa sineması filmleri ilgi alanıma girerdi. Ama Spielberg gibi sevdiğim yönetmenlerden gelen ‘E.T’ gibi filmlere de hayır demezdim.

Ama Türk filmleri hep başkaydı. 70’lerin ikinci yarısında Eyüp’te iki açık hava sinemasından biri olan, Halk Bahçesi’nde Yılmaz Güney’in Arkadaş filmini ailecek izlemiştik. Yine aynı döneme denk düşen Ömer Kavur’dan Yusuf ile Kenan, Yavuz Özkan’dan Maden, yine Yılmaz Güney’den Sürü ve Atıf Yılmaz’dan Selvi Boylum Al Yazmalım ilkokul yıllarında hafta sonları izlediklerimdendi. Sonrasında sayısını hatırlayamadığım ve tüm harçlıklarımı ve haftalıklarımı harcamaktan çekinmediğim yepyeni dünyalara girdiğim ve dünyanın farklı yerlerinden insanlarla tanıştığım yeni dünya. Daha önce parayla dünyanın değişik yerlerinden mektup arkadaşları ile yazışırken şimdi göz gözeydik.

Yıllar itibarıyla yeni isimler, yeni filmler kadroya eklendi. Fellini en büyük favorilerimden oldu. Önce Avrupa filmleri, sonra İskandinav filmleri, yıllar geçtikçe Ortadoğu ve Uzak Doğu özellikle Kore filmleri listemde yerini aldı. Bu aşkta İKSV ve İstanbul Film Festivali’nin katkısı çok büyüktür. O yıllarda yabancı filmlerin çevirisi salonda canlı yapılırdı. İtalyan filmlerinde Serra Yılmaz’ın adı ve sesi işte o salonlarda kulaklarımıza kazınmıştı.

Tolga ile sohbetimizden bazı başlıkları sizinle paylaşmak isterim. Şiir ve öykü yazarak başlayan bir yolculuk, sonra Hukuk Fakültesini bitirip avukat olmak istememe hikayesi. İş hayatına gemi brokerı olarak giriş ve beş yıla yakın işini yaparken her yaz bir kısa film çekerek ilk uzun metrajlı filme hazırlanma hikayesi. İstediğini arama, bulduğu zaman en iyisini yapma hikayesi.

Şairlikten, kaymakamlığa, avukatlıktan yönetmenliğe evrilen bir hikaye.

İlk defa İngilizce bir senaryo yazmış

Asıl buluşma amacım son filmi hakkında bilgi almak ve merak ettiklerimi sormaktı. Son filmini yine 4-5 yıl içinde yazmış ve adı ‘Bir seri katil hakkında yazmaya karar veren yazarın sığ hikayesi’. İlk defa İngilizce bir senaryo yazmış ve filmi New York’ta çekmiş. Filmde üç büyük karakter var, birinin ismi yine diğer filmlerinden aşina olduğumuz Keen yani göbek adı Kenan’a en çok benzeyen isim. Filmi seyretmek için Tolga’nın filmi bitirip yollaması gerekiyor. Bu yıl Nisan ayında İstanbul Film Festivali’ne yetişir diye hayal ettik. Bu film tamamen Amerikan yapımı ve yabancı oyuncularla çekilmiş.

Yolculuğu diğer yönetmenlere göre daha farklı, çektiği filmler  yurtdışında hızlı bir karşılık bulmuş. İlk filmi Gişe Memuru New York Moma’nın arşivine giren dört Türk filminden biri olmuş,  ikinci filmi Sarmaşık Sundance’da açılış yapmış ve Londra’da en iyi film ödülünü almış. Üçüncü filmi Kelebekler ise Sundance’da büyük ödül alıyor.

Kelebekler filminin başarısından sonra dünyanın en büyük film ajanı Tolga ile çalışmak istediğini söylemiş. Onun açtığı kapılar ve endüstrideki gücü sayesinde işler daha hızlı ilerlemiş.  Yine film endüstrisinde avukatların çok önemli bir rolü olduğunu ve Spielberg’in de  avukatlık işlerini yapan şirketin arayarak birlikte çalışma teklif ettiğini anlatıyor. ‘Bunlar parayla çözülecek işler değil, bende de para yoktu zaten’ diye ekliyor.

‘Dördüncü filmimi çektim ama hala ilk filmimi çektim gibi hissediyorum’ diyor. Çünkü her filmin tamamlanma süreci 5-6 yıl alıyor. Hem hikayeyi hem senaryoyu yazıyor sonra da yönetiyor. 41 yaşında ve dördüncü filmini bitirmek üzere. Her filminin başka bir seyirci kitlesi var.

‘Hep hukuk okumak istedim. Babam da hukuk mezunuymuş, ben onu iktisat mezunu sanırdım. Hiçbir zaman avukat olacağım demedim. Kamu hukukunda iyiydim, medeni hukukta ise çok kötüydüm. Bitirdikten sonra ise hiç avukatlık yapmadım. Mala gemi, gemiye mal bulmak anlamına gelen ‘gemi brokerlığı’ yaptım. Babamın mesleği aslında’.

Neden bunalıma girdi?

Sinema nereden çıktı? ‘Üniversitede yazamadığım zaman bunalıma girdim, annem ‘başka bir şehre git, New York’a git sinema oku’ dedi. Filmleri, ışığı için izlemeye başladım, ben ışığa aşık oldum. Dokuz aylık bir süreçti. İlk kısa filmlerim okulda ödüller aldı.

Sinema yaparak yönetmenleri ve sinemayı tanımaya başlamış.

‘2003 veya 2004 yılı yazında Gümüşlük’te, New York sonrası ilk yaz ben yönetmen olacağım dedim. Beatles’ın Blackbird şarkısını dinliyordum hatta. O şarkı benim için çok önemlidir. Uç karakuş diyordu, ben onu uç karaçelik olarak dinliyordum.’

Boğaziçi köprüsünden geçerken bir gişe memuru ile muhabbeti olmuş ve onun hikayesini yazmaya başlamış. 5 sene boyunca hikayeyi yazmış, senaryoyu oluşturmuş. Bu arada gemi işinde çalışmaya devam etmiş. Her yaz tatilinde iznini kısa film çekmek ve uzun metrajlı filmine hazırlanmak için  kullanmış.

Hiç yardımcı yönetmenlik yapmadan ilk filmini çekiyor. ‘Ben penguen gibiyim, karada hayatta bana engel olan her şey sette daha iyi olmamı sağlıyor’ diyor.

‘Film bitince, beğenilince, bir de ödül alınca herkese karşı sorumluluğunu yerine getirmiş hissediyorsun. Film senden çıkıyor. Oyuncularına, set çalışanlarına, seyircine, hatta kendine karşı sorumluluğunu yerine getirmiş hissediyorsun’ diyor.

Galatasaray ve Anadolu Efes hayranı

Genç yönetmenleri destekliyor ve onların filmlerine yapımcılık yapıyor. ‘Şu anda olduğum yer  başkalarına avantaj sağlıyor’ diyor. ‘Ben çok dışardan geldiğim için böyle bir şansım olmadı ben de çok istemedim. Kısa film alanında çok yetenekli gençler geliyor. Onlara yardımcı olmayı çok seviyorum.

Galatasaray ve Anadolu Efes hayranı. ‘AEfes’ten çok umutluyum ve güzel olacağını düşünüyorum. Her maçta başka bir kahraman çıkıyor’ diyor.

Bir sanatçı için başarı kavramı nedir? ‘Bir sonraki yaptığı iş merak ediliyorsa başarılıdır’ diyor.’ Bir sonraki filmde ne olacak merak edersin, beklersin. Yazarlar içinde aynı şeyin olduğunu söylüyor.

Benim en büyük ilgi alanım ve merakım ise hiç ilgilenmediğim şeyler. Kuantum fiziği, Litvanya ve İngiltere tarihi bilmiyorum ama öğrenmeye çalışıyorum. Şimdi marangozluğa merak sardım, şimdi yazacağım masayı yapmaya başlayacağım mesela diyor. Hiç yapmadığın bir şeyi yapmak bambaşka yetkinlikler geliştiriyor diyor.

Geçmişimiz, eğitimimiz ne olursa olsun, ilham ve cesaret yeni yollar, yeni kapılar açıyor. İki farklı geçmişten gelen iki farklı insanın oturup sinema ve basketbol konuşması gibi.

Kendinden sonra gelen genç yeteneklerin işlerini ve hayatlarını kolaylaştırmak ve el vermek ne kadar önemli. Bir taraftan hala yapacağımız çok iş ve gerçekleştirmek istediğimiz hayal varken onları unutmamak bizi daha çok büyütmez mi?

Merak etmekten ve öğrenmekten vazgeçmemek ve yeni şeyler öğrenirken iyi bildiğimiz işleri yeni öğrendiklerimizle beslemek yolculuklarımızı daha keyifli hale getiriyor.

Tolga’nın da yaptığı her iş büyük sabır ve adanmışlık gerektiriyor. Buna rağmen sadece merak etmeye değil öğrenmeye de devam ediyor. Genç meslektaşlarına yol açıyor, elinden tutuyor. Elindeki filmi bitirmeden bundan sonra yapacağı projelerin hazırlığına girişiyor.

Merakla yeni filmlerini beklemeye devam.

 

Tuğrul Ağırbaş Kimdir?

30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.

Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.

İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.

Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.

Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.

İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.

Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.

2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.

Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.