Şu sıralar ‘Kovuk’ ve ‘Zamansız Şehrin Çocukları’ adlı kitaplarıyla minik okurların karşısına çıkan NTV ana haber sunucusu Seda Öğretir, "Yedinci kitabımın yazma aşamasında ömrümce unutamayacağım sıra dışı bir deneyim yaşadım" diyor.
Seda ÖğretirECEM KODAK
Tanınmış bir ana haber spikerisiniz, çocuk kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
İnci kefallerinin göçünü anlatan haberi sunduktan sonra görüntülere bakarken bunun ilham verici bir hikâye olduğunu düşündüm. Yerel bir kahramanın evrensel öyküsü yazılmaya değerdi. Bilhassa çocuklar için.
‘Kefi’nin Maceraları’, ‘Alya’nın Dünyası’, ‘Sünger Şehir’, şimdi de ‘Kovuk’ ve ‘Zamansız Şehrin Çocukları’… Kitaplarınızda sıklıkla sürdürülebilirlik ve çevre konularına değiniyorsunuz. Özel bir nedeni var mı?
Bu konuların kitaplarımda geçmesi normal çünkü günlük hayatımda da yer kaplıyorlar. Doğayla güçlü bir bağım var. Yeşile, ağaca, ormana, suya, hayvana dair her konu hem hayatımın hem de kitaplarımın içinde. Çocuklar da bu konularda duyarlı olduğundan onlarla ortak bir dil kurmamız çok kolay oluyor.
Yeni nesilde çevre konusundaki farkındalık daha yüksek mi sizce?
Yeni nesilde demeyelim de o duyarlılık bütün kuşakların çocuklarında hep yüksekti zaten. Bugünün yetişkinleri de çocukken duyarlıydılar. Ama büyüdükçe hassasiyetlerimizi kaybediyoruz. Önceliklerimiz değişiyor, herkese ve her şeye karşı nobranlaşıyoruz. Elbette çevre de bundan nasibini alıyor.
Son kitabınız ‘Zamansız Şehrin Çocukları’nda üç yazar birlikte çalışıp İstanbul’un üç farklı dönemini anlatmışsınız. Nasıl bir deneyimdi sizin için?
Bu yedinci kitabımın yazma aşamasında ömrümce unutamayacağım, sıra dışı bir deneyim yaşadım. Almıla Aydın ve Nilay Yılmaz ile bir ekip olduk. Yazarlık bireysel bir serüven gibi düşünülse de biz takım olmanın tadına vardık. Birlikte okuduk, araştırdık, öğrendik, beyin fırtınası yaptık. Ortaya aynı mekânda ama üç farklı dönemde çocuk olmak hakkında öyküler çıktı. İstanbul Zeytinburnu’nda; Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet çocuklarının, Marcus’un, Agah’ın, Defne’nin öyküleri…
Çocukken kamera önünde olma hayaliniz var mıydı?
Çocukken kamera önünde olma hayali hiç kurmadım. Televizyonculuğa başlamam üniversitede Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünü kazanıp mezun olmamla başladı. Televizyonculuğa başladığımdaysa kamera önünde değil arkasındaydım.
Güçlü bir kadın figürü olarak özellikle kız çocuklarına örnek oluyorsunuz. Peki sizin örnek ya da ilham aldığınız kadınlar kimler?
Hayatımda en çok örnek aldığım kadın her zaman annem oldu. Onun kafasına koyduğu işi tamamlaması, insan ilişkilerine verdiği önem, sosyalliği, hayat neşesi bana ilham veriyor. Tarihimizde farklı alanlarda öncü kadınların yaşam öykülerinden, hayata karşı duruşlarından da çok beslenirim. Örneğin Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını başlatan ilk kadın Mihri Müşfik (Rasim). Mihri Hanım’dan o kadar etkiledim ki, çocuklar için yazdığım kitapların birinde (Gizemli Duvar) ressam karaktere onun adını verdim ve kitap sonuna da çocuklar için kısa bir bilgilendirme notu koydum. Yine Sabiha Sertel, Safiye Ali… Günümüzden Nermin Abadan Unat, Canan Dağdeviren, Latife Tekin… Hep etkilendiğim kadınlar…
Kadınlar hayatın her alanında pek çok dezavantajla mücadele ediyor. Kendini inşa etmiş bir kadın olarak kız çocuklarına ne öğütlersiniz?
Vazgeçmemek, inat etmek, direnmek önemli. Ama her kız çocuğunun, her genç kızın şartları başka kuşkusuz. İşte o noktada kadınlar arası dayanışma, el uzatma, dayanak olma, omuz verme önemli. Geçmişte kadın hareketi nasıl “birlikte durarak” bazı sonuçlar almışsa bugün de ne kazanılacaksa yolu birlikte olmaktan geçiyor sanıyorum.
Sizi bugünlere getiren en önemli olaylar nelerdi? Başka bir değişle hayatınızın kırılma noktaları?
Üniversite sınavıyla Eskişehir’den Ankara’ya gitmek ilk dönüm noktasıydı hayatımın. Sonra da televizyonda program servisinde çalışırken haber merkezine geçmek önemli bir virajdı.
“Mehmet Ali Birand, Fenerbahçeli taraftarın ortasında ona canlı bağlantı yaptığımda ekrandan benim Galatasaraylı olduğumu söyledi.”
Mehmet Ali Birand’ın öğrencilerindensiniz. Neler kattı size?
Onun haber için duyduğu heyecan bulaşıcıydı. Ondan aldığım bu virüsle büyük bir memnuniyetle yaşıyorum. Bir gün Fenerbahçeli taraftarın ortasında ona canlı bağlantı yaptığımda ekrandan benim Galatasaraylı olduğumu söylemişti. Üstelik ben takım tutmadığım halde. Galatasaraylı olan kendisiydi çünkü. Etraf bir an için buz kesti ama sonra hemen yumuşadı. Çünkü o kadar saydamdı ki, seyircisi onun niyetini anlardı.
Her akşam ana haber bülteni sunuyorsunuz, üstelik şimdi ‘Zincirleme Reaksiyon’ isimli yeni bir programınız da var. Bir yandan da sürekli kitap yazıyorsunuz. Bu yoğunluğa nasıl yetişiyorsunuz?
Bu yoğunluğun altından ancak çok planlı olarak çıkabiliyorum. Günleri ve haftaları bütün bu başlıklar için parçalara bölüyorum. Kızım Ada ve eşim Cem en büyük destekçilerim. Bazen bir kitabı yayına yetiştirmek için zaman azaldığında ya da televizyonla ilgili bir konu fazlaca vaktimi aldığında onların anlayışına sığınıyorum.
Ufukta yeni bir projeniz var mı?
‘Zamansız Şehrin Çocukları’ndan hemen önce ‘Kovuk’ adlı kitabım çıktı. Bir tesadüf sonucu ikisinin basımı üst üste denk geldi. Şimdi yazmaya ara verip okuma evresine geçtim. Haziran ayında kadar okumayı planladığım kitaplar var. Yaz dönemi ise yeniden bilgisayarın başına oturup, kenara attığım öykü fikirlerini didiklemeye başladığım bir dönem olacak gibi.

