Pisagor'a göre kulağa hoş gelen notaların kombinasyonu olan konsonans, basit tam sayılara bağlı. Bu tam sayı oranlarını tutturamazsak müziğin kulağa hoş gelmeyeceği düşünülüyor. Ancak bilim insanları bunun öyle olmayabileceğini tespit etti.
Geometrideki dik üçgenler konusuyla yakından tanıdığımız Yunan filozof Pisagor müziğin güzelliğini anlayabilmek için matematikten yola çıkmıştı. Nasıl mı?
“Sayıların Babası” Pisagor’a göre kulağa hoş gelen notaların bir kombinasyonu olan konsonans seslerin frekanslarındaki yani tonlarındaki basit “tamsayı oranlarına” dayanıyordu. Dahası da vardı, filozof bu düşüncesinin enstrüman fark etmeksizin geçerli olduğunu savunuyordu.
Ne var ki 4 bin 272 gönüllüye belli akorlara tepki vermelerini isteyen uluslararası araştırma ekibi Pisagor’un bu konuda haklı olmadığını düşünüyor. Böyle düşünmelerinin arkasında iki sebep var.
İlki gönüllülerden bazılarının matematiksel açıdan hafif kusurlar barındıran müziği tercih etmiş olması. Cambridge Üniversitesi’nden müzik psikoloğu Peter Harrison “Birazcık hatalı şeyleri tercih ederiz. Biraz kusurlu şeyleri severiz, çünkü bunlar seslere hayat veren şeyler ve bizi de kendine çekiyor” diyor.
Ekibin fark ettiği ikinci şey ise Pisagor’un çok önemsediği tam sayı oranlarının Batılı dinleyicilerin daha yabancı olduğu çan, gong, ksilofon ve Endonezyalılara özgü müzik aleti bonang gibi enstrümanlar söz konusu olduğunda tamamen göz ardı edilebildiğiydi. Harrison bazı vurmalı çalgılara vurulduğunda şekillerinden dolayı ortaya çıkan frekansın hiç de öyle geleneksel matematiğe uymadığını belirtiyor.
Hatta Nature Communications’ta yayınlanan çalışmaya göre katılımcıların bonanga verdiği yanıtlar tamamen yeni konsonans ve disonans (kulağa hoş gelmeyen kaba sesler) modellerini ortaya sermiş. Bu modeller Endonezya kültüründeki müzikal ölçekle uyumlayken ABD ve Avrupa gibi yerlerde tercih edilen ölçeklerle tam olarak uyuşmuyor.
Başka bir deyişle ifade edecek olursak müzikal tını da konsonansı etkiliyor. Bu sonuçlar müzisyen olsa da olmasa da ya da enstrümanı bilse de bilmese de dinleyicilerin hoş bir sesi tanıyabileceğini gösteriyor.
Ekip toplam 235 bin 440 insanın yargısını içeren bulgularının özellikle daha az bilinen enstrümanlar söz konusu olduğunda neyi dinlemenin hoş olabileceği neyi dinlemenin hoş olmayacağı konusunda insanların zihninde yeni bir kapı açacağını umuyor.
Araştırmacılar hem müzisyenlerin hem de dinleyicilerin konfor alanlarının dışına çıkmasının faydalı olabileceğini de söylüyor. Gelecekte yapılacak çalışmalarda daha geniş bir enstrüman ve kültür yelpazesiyle daha önce “ahenksiz” olduğu düşünülen müzikleri analiz etmeyi planlıyorlar.
Harrison “Müzisyen ve yapımcılar bulgularımızı dikkate alır da özel olarak seçtikleri gerçek enstrümanları ya da sentezleyicileri kullanırken tınıyı ve ton kalitesini değiştirmeyi düşünürse ortaya daha iyi bir şey çıkarabilir. O zaman gerçekten de ahenk ve yöresel ölçek sistemleri konusunda en iyi sonuca ulaşırlar” diyor.
Öyleyse bu haber vesile olsun az bilinen bir enstrümanla daha tanışalım: Okarina.