ABD’nin Çin şüphesi: Çin Savunma Bakanı ev hapsinde tutuluyor
35 yaşındaki Çe Ran Kuzey Kore'den kaçtığında aklında daha iyi bir hayat vardı. Ama kendisini Çin'de 20 yıllık bir evlilik hapsinde buldu. Zincirlerini kırmadan önce kimliksiz bir şekilde yıllarca gölgelerde yaşadı ama sonra özgürlüğüne kavuştu.
Kuzey Koreli Çe Ran 35 yaşında ve ömrünün ilk yarısını kaçarak geçirdi. Önce memleketinden kaçtı, sonra zorla getirilip birilerine “gelin” olarak satıldığı Çin’den. Bu, Çe Ran ve onun gibi Kuzey Kore’den kaçmak için güvenmemesi gereken insanlara güvenen Kuzey Koreli genç kadınların hikayesi.
Çe Ran aslında onun gerçek ismi değil, haberi okurlarla paylaşan CNN International hem Kuzey Kore’de bıraktığı ailesinin hem de Çin’de bıraktığı oğlunun güvenliği için ismini değiştirmiş. Çe Ran’ın hikayesi liseyi bitirdikten sonra başlıyor. Ailesiyle Çin sınırına yakın bir köyde yaşıyormuş. Liseden mezun olunca da babası ve diğer köylüler gibi bölgedeki kömür madeninde ona da iş verilmiş. Ama Çe Ran hayatını yerin dibinde, ağır işlerde çalışarak geçirmek istemiyormuş.
Diğer köylülerin iş bulma gayesiyle Kuzey Kore’yi Çin’den ayıran nehri geçerek gittiklerine şahit olunca, gençliğin de verdiği cesaretle ailesine daha çok destek olmak için nehri geçmeye karar vermiş. Annesine dahi haber vermeden bir aracı vasıtasıyla bir arkadaşını da yanına alarak evini terk etmiş. Bu aracı tabii ki onları bedavaya geçirmemiş nehirden, diğer tarafa ulaştıklarında Çe Ran’ı ve arkadaşını Çin’in kuzeybatısına götürmüş ve burada onlara iki seçenek sunmuş: Ya bir barda çalışarak müşterileri eğlendirecekler ya da Çinli bir erkekle evleneceklerdi.
Çe Ran seçimini CNN International’a şöyle anlatıyor: “Ağlamak istedim ama ağlasam bile hiçbir şeyin değişmeyeceğinin farkındaydım. Barda çalışamayacağımı düşündüm, bu da tek seçeneğimin Çinli bir erkekle evlenmek olduğunu gösteriyordu.” Çe Ran ve arkadaşı birbirinden kısa süre sonra ayrıldı, bir daha da görüşemediler. Çe Ran kendisinden sekiz yaş büyük Çinli bir çiftçiye satıldı.
Başkent Beijing’e yakın, Hebei’deki dağlara kurulmuş bir köyde yaşıyormuş çiftçi ve Çe Ran’ın söylediğine göre “kendi ailesinden çok daha fakir görünüyormuş.” Çince bilmediği için ne çiftçiyle ne de çiftçinin ailesiyle iletişim kurabilmiş. Böylece hiç kimseyi anlamadığı ortamdaki hapis hayatı başlamış oldu. Tabii Çe Ran’ın yeni hayatına atılışı 17 yıl sene önceydi.
Çe Ran Kuzey Kore’yi terk ederek Çin’de özgürlük ve daha iyi bir hayat arayışına girişen ne ilk ne de son kişi. O ve diğer kaçak göçmenler, Çin sınırına geçtikleri anda aracılarca birilerine satılıyorlar. Londra merkezli Korea Future Initiative’nin (KFI) 2019 yılında yaptığı bir araştırmaya göre bazıları 12 yaşında olmak üzere 10 binlerce Kuzey Koreli kız çocuğu ve kadın böyle istismara uğramış ve uğramaya da devam ediyor.
Çin’de erkeklerin sayısı, 2016’da terk edilene kadar yürürlükte kalan “tek çocuk politikası” yüzünden kadınların sayısından fazla. Malum o dönem ailelerin yalnızca bir çocuğa sahip olmaları gerekiyordu, o dönem pek çok aile kız çocuklarından ziyade erkek çocuklarını tercih etmiş. Aradaki uçurumu Kuzey Koreli kadınlarla kapatmaya çalışıyorlar. Evlenmek seçenekler arasında ehvenişer olan, çünkü bazı kadınlar genelevlere düşüyor ya da daha başka şekillerde istismar ediliyor.
KFI raporunda bir kadının zorla evlendirildiğinde genellikle tecavüze uğradığı, çocuk sahibi olmaktan başka seçenek bırakılmadığı belirtiliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi hak gruplarının hazırladığı raporlarda da KFI’nin elde ettiği sonuçlara benzer sonuçlar elde edilmiş.
Çe Ran evlendikten sekiz hafta sonra hamile kalmış. Çiftçiden çocuk sahibi olmak istemediği için düşük yapmayı denemiş ama başarısız olarak dünyaya bir erkek bebek getirmiş. Bebeği görünce fikri değişmiş ve 17 sene boyunca kaçmaya teşebbüs etmemesinin sebebi de oğlu olmuş. Çe Ran bu ketempereden kaçmaya çalışsaydı bile önünde çok az seçenek vardı ki hayatının ilerleyen yıllarında bu az seçenekler yine de onun kurtulmasına yardım edecekti.
Seçeneklerin az olmasının sebebi ise mültecilerin devlete dertlerini anlatamıyor olması. Çünkü hükümet Kuzey Koreli mültecileri zorunlu göçmen olarak görmüyor. Dolayısıyla Kuzey Koreli olduklarını anladıkları anda ülkelerine geri gönderiyor ki geri gönderilen mültecileri bekleyen şey ise genelde hapis ya da daha kötüsü işkence oluyor. Tabii iddialar bu şekilde. Çe Ran gibi dil bilmeyen ve yaşayacaklarından bihaber birçok umutla yola çıkan mültecilerin gölgelerde yaşamasına neden oluyor.
Çe Ran ilerleyen yıllarda bulaşıkçılık işi bulmuş, sonraki zamanlarda bir yandan Çinceyi öğrenirken diğer yandan da kuryelik yapmış, süpermarket ve çay dükkanı gibi yerlerde çalışmış.
Çalışırken diğer hemşerileriyle tanışma fırsatı da yakalamış. Zaten durumlarını köyde bilmeyen de yokmuş. KFI de Çe Ran’ın anlattıklarını doğruluyor kendi raporunda. Yerel halk biliyor bilmesine ama üç maymunu oynayarak yetkilileri durumdan haberdar etmiyor ya da çok nadir ediyor. Bazıları üç maymunu oynamazlarsa Çin’in zaten düşük seyreden doğum oranları ve cinsiyet dengesizliği nedeniyle köylerinin hayatta kalamayacağını savunuyor.
Yani Çe Ran gibi pek çok mültecinin kimliği yok, tutuklanırız da Kuzey Kore’ye gönderiliriz korkusuyla sessiz sedasız yaşıyorlar. Tıpkı tek çocuk politikası sırasında doğan ikinci çocuk olma şanssızlığını yaşayan “heihaizi”ler gibi onlar da sağlık hizmetlerinden faydalanamıyor, sigortalı işe sahip olamıyor ve şöyle “Trene binip uzaklara gideyim” diyemiyor. Ama CNN International’ın uzmanlara ve araştırmacılara dayandırarak aktardığına göre bazı bölgelerdeki yetkililer, Çinli erkeklerle evli Kuzey Koreli kadınlara “ücreti mukabilinde” sözde “oturma izni” veriyor.
Bu oturum izinleri “sözde” çünkü devletin verdiği resmi kimlik kartlarına eşdeğer değiller, Çin’in kamu güvenliği güçlerinin halkı gözetlemek için kullandığı bir belgeden ibaret. Kendisi de insan ticaretinin kurbanı olan ve Kuzey Koreli Kadınların Hakları’nın (RFNK) başkanlığını yapan Kim Jeong Ah, eylül ayında Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada bu oturum izinlerinin hiç olmazsa mültecilerin iş bulmasına ve bölgedeki toplu taşıma araçlarından faydalanmasına yaradığını söylüyor. Ne var ki o bölgenin dışına çıkıldığı anda bu izinlerin de bir anlamı kalmıyor. Ayrıca yerel yetkililer tarafından bu izni almaya zorlanan kadınlar sonrasında sıkı bir hükümet gözetimiyle karşı karşıya kalıyor.
Çe Ran’ın durumunda ise ne kocası ne de kayınvalidesi oturum izni için para ödemeye yanaşmış. Bu yüzden yıllarca hastalanmaktan kaçınmış, komşuları kendisini ihbar etmesin diye alttan alan taraf olmuş, polis arabası gördüğünde azılı bir suçluymuş gibi köşe bucak kaçmış. Durumunu şöyle anlatıyor: “Çin’de yaşıyordum ama insan olarak değil.”
Sonra Covid dönemi geldi çattı, Çe Ran için en sıkıntılı dönem de başlamış oldu. Çünkü Çin dünyanın en katı pandemi politikalarını uygulayan ülkesiydi. “Sıfır vaka” politikası yüzünden sokağa çıkamayıp çıkan yangında boğularak ölen bile vardı. Çe Ran’ın oğlunun okulu tüm ebeveynlerden Covid test sonuçlarının negatif olduğunu kanıtlamalarını istiyordu ama Çe Ran’ın böyle bir şansı yoktu. Dolayısıyla öğretmene Kuzey Koreli bir mülteci olduğunu anlatmak zorunda kalmıştı. Ama en büyük zorluk Çin’in bazı bölgelerinde yüz tanıma sisteminin yürürlüğe sokulmasıyla başladı. Yetkililerden saklanmak imkansız hale gelince Çe Ran kendisini eve hapsetti.
Kuzey Korelilerin Güney’e yerleşmesine yardım eden kâr amacı gütmeyen Liberty in North Korea’nın (LINK) Güney Kore direktörü Sokeel Park, pandemi kısıtlamaları nedeniyle mültecilerin istismara ve aile içi şiddete karşı daha savunmasız hale geldiğini söylüyor.
Çe Ran’ı bunca zaman Çin’de tutan oğluydu ama hapis halinde geçen o seneden sonra daha fazla saklanarak ve izole halde yaşayamayacağını daha çok hisseder oldu. Bu fikir aklına düştüğünde 16 yaşında olan oğluna Güney Kore’ye kaçma fikrini açtı ama oğlu gitmek istemediğini söyledi. Çe Ran ise gitmeyi kafasına koymuştu, diğer Kuzey Koreli mültecilerin kaçmasına yardım ettiğini bildiği aracıları tanıyordu, kilise ve kâr amacı gütmeyen gruplar da yolculuk için para biriktirmesine yardımcı oldu.
Geçen yıl nisan ayında bir gün ailesine işe gittiğini söyleyerek evden çıktı ve bir grup mülteciyle Çin’in güney sınırına doğru yolculuğa çıktı. Oğluna bile kaçtığını söylememişti. İlerleye ilerleye Tayland’a kadar geldiler, burada polise teslim olarak gözaltı merkezine yerleştirildiler. Buradaki amaçları Güney Kore’ye gönderilmekti ve oradaki Güney Koreli elçilik görevlileri yolculuklarının organize edilmesine yardım etmiş. Mayıs ayı geldiğinde Çe Ran nihayet Güney Kore’ye gelmişti. Diğer Kuzey Koreliler gibi güvenlik kontrollerinden geçmiş ve bir süreliğine sığınmacıları topluma entegre etmeyi amaçlayan bir tesiste kaldıktan sonra nihayet kasım ayında yeni hayatına adım atabildi.
Güney Kore Birleşme Bakanlığı’na göre geçen yıl 196 Kuzey Koreli Güney’e girmiş. Pandemi dönemine göre bir artış var ama pandemi öncesi seviyelerin çok altında kalan bir miktar bu. Bakanlığa göre bu sığınmacıların çoğu uzun zaman önce Kuzey Kore’den ayrılmış ama Güney’e varana kadar yıllarca üçüncü ülkelerde yaşamak zorunda kalmış.
Çe Ran hükümetten aldığı teşvikle kendisine stüdyo daire kiralamış, eşyalarını dizmeye başlamış. En önemlisi de yıllar sonra ilk kez kimliği olmuş.