Edirne Karaağaç’ta Meriç Nehri kıyısında Sultan Abdülhamit tarafından 1890 yılında yaptırılan Timurtaş Kışlası’nın giriş kapısında şöyle yazar;
“Hoş geldin göçmen kardeş
Anayurt seni sevgi ile kucaklar!”
Yer: Akhisar, 7 Eylül 1958
Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve TBMM Başkanı Refik Koraltan o gün belediye ve lise binasının açılışı için Akhisar’dalar. Açılış töreni biter bitmez heyet meydandan ayrılmak için makam araçlarına biner.
Adnan Menderes’in aracı tam hareket etmeye başladığı anda 13 yaşlarında bir çocuk aracın önüne atlar, şoför frene basarak aracı durdurur. Korumalar alarm haline geçerler, çocuk elindeki zarfı uzatır. Menderes makam aracının camını aralar, çocuğu yanına çağırır, Menderes kendine uzatılan zarfı alır ve konvoy hızla hareket ederek meydandan uzaklaşır. Zarfın içindeki mektupta şunlar yazılıdır:
“Muhterem Başvekilimiz Adnan Menderes Beyefendi,
Akhisar’da Ali Şefik Ortaokulu 2.sınıf öğrencisiyim. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir okulunda öğrenim görüyorum ama vatansızım. Annem ve babamla tam sekiz yıl önce dağları, tepeleri, nehirleri aştığımız zorlu bir yolculuktan sonra Yunanistan’dan Anavatanımıza sığındık. Ama yıllardan beri Anavatanımızda vatandaş olamadığımız için o sevinci yaşayamıyoruz.
Arkadaşlarımın hepsinde Türkiye Cumhuriyeti nüfus ve hüviyet cüzdanı var. Bende ise yok. Vatandaş olamadığımız için adete kaçak yaşıyor gibiyiz.
Muhterem Başvekilimiz;
Ailece size yalvarıyor, bizim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamız için talimat vereceğiniz anı heyecanla bekliyoruz. Hürmetle ellerinizden öpüyorum.
Ali Şefik Ortaokulu 2.sınıf öğrencisi
Cavit Molla”
1958 yılında anne babasından habersiz Başbakan’a bu mektubu yazan kişi Cavit Çağlar’dır. 1950 yılında Gümülcine’den yola çıkan aile Meriç Nehri üzerinden anavatana göç eden Batı Trakya Türklerinden. Onların yolu da Timurtaş Kışlası’ndan geçmiş. Annesi Gümülcine Hasköylü Mustafa Ağa’nın kızı Hacer Hanım, babası Gümülcine Üşekdereli Molla Hasan’ın oğlu Mustafa Bey. Hayatta kalan tek evlatları Cavit ile Batı Trakya’dan anavatana göç etmişler.
Ancak sekiz yıldır bir türlü alamadıkları vatandaşlık aile için öyle büyük bir üzüntü olmuş ki buna dayanamayan 13 yaşındaki Cavit kendince bir çözüm yolu bularak Başbakana kadar ulaşmış.
Bundan sonra ne mi olmuş? Ailenin vatandaşlık işlemleri bir iki ay içinde tamamlanarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuşlar.
Ancak aile o dönemdeki soyadları Molla yerine Çağlar soyadını almayı tercih etmiş. Çünkü küçük Cavit okullarını ziyaret eden ve Atatürk hayranı olan Behçet Kemal Çağlar’ı çok sevmiş ve onun soyadını almak istemiş.
Bu anekdot Cavit Çağlar’ın hayatını anlattığı “Fırtınalı Bir Yaşamöyküsü” adlı kitabından. Kitap son 50 yılın resmi geçidi adeta.
Hulusi Turgut’un kaleme aldığı kitap 28 yıl gibi uzunca bir çalışmanın ürünü olarak Doğan Kitap’tan çıktı. Cavit Bey kitap yayına hazırlanırken bize sık sık kitabı hakkında ne kadar heyecanlı olduğunu anlatırdı.
Kimler yok ki kitabın sayfalarında, Süleyman Demirel ile olan yakın dostluklarından Tansu Çiller’e, Turgut Özal’dan Haydar Aliyev’e, Putin’e…
Çağlar, Süleyman Demirel’in yasaklı zamanlarında gizlice Zincirbozan’a girip onun dostu hatta manevi oğlu olmayı başarıyor. Bu yakınlık Demirel’e “Çağlar’ın üzüntüleri benim üzüntüm, mutluluğu da benim sevinç kaynağımdır” dedirtecek kadar derin.
Mehmet Ali Bayar, Cavit Çağlar için “Kissinger gibi diplomaside arka kapıyı kullanarak pek çok ihtilafı çözdü” der. Yakın dönemde kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkilerini düzeltmek için yoğun çaba harcayan ve bunu başaran yine Cavit Çağlar olur. Kasım 2015’te bir Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan gerilimin çözülmesindeki rolü kendi anlatımıyla kitabında şöyle yer alıyor:
“Hulusi Akar Paşa benim yakın dostum, zaman zaman buluşur sohbet ederiz. 2016’nın Nisan ayında Paşa’yı çok sıkıntılı gördüm, ‘Hayırdır bir üzüntünüz mü var?’ diye sordum. O da “Rusya ile uçak krizi elimizi kolumuzu bağladı. Aramızın düzelmesi gerekiyor” dedi. “Paşam üzülmeyin, hallederiz” dedim. Paşa’nın yüzündeki gergin ifade bir anda kayboldu. 29 Nisan 2016’da arayıp bilgi verdi: “Konuştuğumuz önemli konuyu Cumhurbaşkanımıza arz ettim. Kendileri sizinle görüşmek istiyorlar.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cavit Çağlar’ı Tarabya’daki Huber Köşkü’nde kabul eder. Çağlar sonrasını şöyle anlatıyor:
“Efendim Rusya Federasyonu’nda pek çok dostum var. Bu sıkıntılı meseleyi o dostlarımla temas kurarak halledebileceğimizi düşünüyorum. İstifade edeceğim kanaldaki en önemli kişi Dağıstan Cumhurbaşkanı Ramazan Abdulatipov. Ramazan Bey benim çok yakın arkadaşım. Yeltsin’in başbakan yardımcısıydı, yüksek bir siyasi şahsiyet. Başka bir dostum daha var; Haydar Aliyev’in birinci yardımcısı Abbas Abbasov. O da şu an Moskova’da ve Kremlin ile münasebetleri çok iyi. Müsaade ederseniz Moskova’ya gidip bu işi çözeyim” dedim. Abbas Bey o tarihlerde Moskova’da yaşıyordu. Telefonla ulaştım ve konuyu açtım. Moskova’da buluşmaya karar verdik. Huber köşkü’nden ayrıldıktan sonra Dağıstanlı danışmanım Prof.Dr. Naida Dzhamukova’yı aradım ve Ramazan Abdulatipov ile görüşmek istediğimi söyledim. 15 Mayıs 2016’da Naida Hanımla birlikte Moskova’ya gittik. Ancak diplomatik pasaportum olmasına rağmen pasaport polisi ülkeye girişime izin vermedi. “Uçağımızı düşürdünüz, buraya ne yüzle geliyorsunuz?” dediler. Sekiz saat kapıda beklettiler.
Arkadaşlarımı haberdar ettim, devreye girdiler. Ve sekiz saatin sonunda Moskova şehir merkezine ulaşabildik. Abbas Bey Moskova’daydı, Ramazan Bey de benimle görüşmek için Mohaçkale’den Moskova’ya gelmiş. Meseleyi içinde özür olmayan, tazminat taahhüdünde bulunulmayan bir mektupla çözmek istiyorduk. Mektubu Ramazan Bey’in kaleme almasını önerdim. Çünkü Rusça’yı, diplomasiyi ve siyaseti çok iyi bilen bir kişiydi. İlk mektup taslağını gidiş gelişlerim sırasında Türkiye’ye getirdim, incelendi, fazlası eksiği söylendi.
Ama iş çözülecek gibi değildi. Çünkü Kremlin ısrarla özür mektubu istiyordu. Sorunu mektupla çözebilecektik ama özür ısrarı işleri karıştırıyordu. Ve nihayetinde mektup yazıldı,
Hulusi Paşa beni aradı, “Zaman kaybetmeden evrakın (mektup) yerine ulaştırılması lazım” dedi. Cumhurbaşkanımız Putin’e hitaben yazılan mektubu imzalamış. Süratle Atatürk Havalimanı’na doğru yola çıktım, yanımda Naida Hanım da vardı. Saat sabaha karşı üç olmuştu. Ankara’dan Cumhurbaşkanlığı uçağı gelmiş. Uçakta Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın vardı.
Putin’in (Özbekistan) Taşkent’te olduğunu uçakta öğrendim. Mektubu Taşkent saatiyle en genç 14’e kadar ulaştırmamız gerekiyormuş. Ancak beklenmedik bir problemle karşılaştık. Uçağın pilotu “Özbekistan hava sahasını kapatmış, Taşkent’e iniş izni de vermiyorlar” dedi. Türkmenistan hava sahasında turlamaya başladık.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu bilgilendirildi. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev’e de ulaşıldı. Yaklaşık 1 saat 15 dakika turlayıp durduk. Pilot tekrar yanımıza geldi ve ‘Özbekistan hava sahasını ve Taşkent Havaalanı’nı açtı’ diyerek müjdeyi verdi.
Öğle saatlerinde Taşkent’e indik. Doğruca zirvenin yapıldığı kongre merkezine gittik. Liderler yemeğe oturmuştu. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Putin’e hitaben yazdığı mektubu Devlet Başkanı Birinci Yardımcısı Yuri Ushakov’a teslim ettik. Taşkent’teki büyükelçiliğimize doğru yola koyulduk. O sırada Cumhurbaşkanımız İbrahim Bey’i arayıp bilgi istemişler. Cumhurbaşkanımız bana da teşekkürlerini bildirdiler.
Bir süre sonra Putin’in yardımcısı Ushakov, İbrahim Kalın’ı arayıp “Başkanımız mektubu olumlu karşıladı” dedi. Bunun üzerine İbrahim Bey de Cumhurbaşkanımızı arayıp bilgilendirdiler.”
Cavit Çağlar Türkiye ve Rusya arasında yaşanmış uçak krizini çözmek için yürütülen gizli diplomasiyi anlatırken sözlerini şöyle tamamlıyor;
“Heyecanım zirve yapmıştı, ya barışacaktık ya da üzülecektik. Yüce Tanrım ülkeme büyük bir hizmet yapmayı bana nasip etti Başardık. Barıştık. Allah’a şükürler olsun, Cumhurbaşkanımızın izin ve talimatlarıyla devreye girdik. Asırlardan beri komşu olan iki ülke arasındaki ihtilafı çözme gayreti içinde olduk. Vatandaşlık görevimi yaptım. Yaşamım boyunca dost biriktirdim. Krizi dostlarımla çözdük. Türkiye ile Rusya bugün büyük bir iş birliği içinde. Dost olmak, dostluklar kurmak çok önemli, çok değerli…”
2016 yılında Türkiye ve Rusya arasındaki krizi özen Cavit Çağlar Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Rusya Dostluk Nişanı ile ödüllendirildi. Daha beş yaşında bir haymatlos olarak hayatı mücadele ile başlayan Cavit Çağlar’ın 13 yaşında çözüm üretici, uzlaştırıcı iyi bir müzakereci olduğu belliymiş.
Kendi yolunu kendi çizmiş, Gümülcine’de bir göçmen çocuğu olarak başlayan hayatı büyük başarılara ulaşmış. Hapse girdiği dönemde bile asla umutsuzluğa düşmediğini anlattığına birçok kez dost sohbetlerinde şahit oldum.
Geçen pazartesi akşamı Cavit Çağlar’ın sahibi olduğu Mövenpick Hotel’indeki iftar yemeğinde Cavit Bey’in hayatını anlatan bu kitabının ilk tanıtımı vardı. O gece iftar masası etrafında toplanan gazeteciler de Çağlar’ın müzakereci ve uzlaştırıcı tarafının yansımasıydı. Yakın tarihte belki de ilk kez farklı görüşlerden gazetecileri aynı masa etrafında toplamayı başarmıştı. Kimler yoktu ki;
Çağlar’ın eşi ve ailesi, yakın dostu Erman Yerdelen, Habertürk’ten Kenan Tekdağ, Nagehan Alçı, Mehmet Akif Ersoy, Halk TV’den İsmail Küçükkaya, T24’ten Mehmet Yılmaz, gazeteci Özlem Gürses, 10 Haber’den İsmet Berkan, Hürriyet’ten Yalçın Bayer, Sözcü’den Rahmi Turan, İpek Özbey, TV 100’den Erdoğan Aktaş, Kübra Par, Oksijen’den Zafer Mutlu, Tayfun Devecioğlu, NTV’den Yağız Şenkal, Ekonomim Gazetesi’nden Vahap Munyar, KRT’den Fırat Bozfırat, NTV’den Nermin Yurteri, AA’dan Yıldız Taşdelen..
Eminim Cavit Bey’in yakın dostu Taylan Bilgel de bu kitabın çıktığını görse çok mutlu olurdu…
17 Kasım 2024 - Bu gemiyi birlikte yüzdüreceğiz
10 Kasım 2024 - Nuri Şahin Beşiktaş’a transfer olsa kimin takım arkadaşı olacaktı?
3 Kasım 2024 - Hangi sergi daha açılmadan 32 bin bilet sattı?
23 Ekim 2024 - Contemporary İstanbul açıldı, koşun
20 Ekim 2024 - Susan Sontag’ı ağlatan ünlü Türk sanatçısı kim?