31 Mart Pazar günü Türkiye’de seçim yapılırken Fransa’da Paskalya kutlanıyordu.
O gün Fransa’da 12 bin kişi vaftiz oldu.
O akşam Türkiye seçim sonuçlarına şaşırırken Fransız Katolik Kilisesi de bu rakama şaşkınlığını açıklıyordu.
İşte buradan çıkarak Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığına bir çağrı yapacağım…
Ama önce perşembe sabahına döneyim.
Dün Paris’e gitmek için THY uçağında yerime oturduğumda yanımdan geçen beş kişi “Güzel bir yolculuk olacak değil mi Ertuğrul Bey” dedi.
Bu cümlenin “31 Mart iyi oldu” anlamına geldiğini anlamamak için bu ülkede yaşamıyor olmak gerektiğini söylemeye gerek yok.
Ülkenin tamamında bu rahatlama var.
Konuştuğum makul Ak Partililerde de aynı duygunun olduğunu söyleyeyim…
Paris”te kalacağım otele gitmek için taksiye bindiğimde içimdeki rahatlığı büyük mutluluğa çeviren bir müzik çalıyordu.
Çok bildiğim ve çok sevdiğim bir parça…
Stravinsky”nin “Ateş Kuşu bale suiti…”
Hem de son yıllarda en sevdiğim orkestra şeflerinden, Paris Orkestrası’nın Finlandiyalı genç şefi Klaus Makela’nın geçen yıl çıkan 1911 yorumu ile…
Şoförün dinlediği klasik müzik radyosu otelime kadar devam etti…
Taksimetre 65 Euro yazdı…
10 Euro da üstüne verdim.
Bahşiş kelimesini hiç sevmem…
Harika taksi konserine giriş ücreti olarak ödedim bu parayı…
Finlandiyalı şef Klaus Makela henüz 31 yaşında.
Paris Orkestrasının başında olağanüstü dönemler geçirdi.
Geçen hafta açıklandı.
2027 yılından itibaren dünyanın en önemli orkestralarından Chicago Senfoni’nin başına geçecek.
Hem de bu görevi Ricardo Muti gibi 20. Yüzyılın en efsane şeflerinden birinden alacak.
Makela aynı zamanda Amsterdam Concertgebouw Orkstrasının müzikal direktörlüğünü yapacak.
Müzikte 21. Yüzyıl çocukları en önemli görevleri artık 20. Yüzyıl şeflerinden devralıyor.
Ne yazık ki 20. Yüzyıl artıklarının hala bırakmadığı bir kale var…
Siyaset…
Üstelik dünyanın kaderini en çok belirleyecek ülkelerin başına da 20. Yüzyılın ilk 40 yılından kalma zihniyete sahip otokrat liderler çöreklenmiş durumda…
ABD, Çin, Rusya, Hindistan, İran, İsrail, Hamas…
Türkiye 31 Mart günü siyasetini 21. Yüzyıla taşımak için çok önemli bir adım attı…
Bunu başarabilir mi…
İnşallah…
Paris’e adımımı atar atmaz çok ilginç bir yazı okudum.
Hem de sağ liberal bir gazete olan Figaro’da…
Fransa’da geçen pazar paskalya günüydü.
Fransa Katolik Kilisesi 31 Mart akşamı 2016 yılından beri ilk defa bir istatistik yayınladı.
Bir günde 12 bin kişi kiliselerde vaftiz olmuştu.
Bu rakam geçen yıla göre yüzde 31 artış anlamına geliyordu.
2021 yılında bu rakam 4973’tü…
Fransa Katolik Kilisesi 2016 yılından bu yana yıllık vaftiz sayılarını açıklamayı bırakmıştı.
Çünkü 2000 ile 2022 yılları arasında kilisede vaftiz olan insan sayısı yılda 400 binden 200 bine inmişti.
Toplumda müthiş bir “dinden uzaklaşma” gözleniyordu.
Bu çaresizlik içinde kilise rakam açıklamaya utanıyor, korkuyordu adeta…
Ama dikkat…
Geçen pazar günü kiliseye gidip vaftiz olan insanların 7135’i erişkin, 5025’iyse henüz gençliğe girmiş insanlardı.
Yani doğumdan çekirdek Hıristiyan kesimin doğum sonrası vaftiz sayısındaki artışta müthiş bir düşüş vardı.
Şimdi sıkı durun…
Geçen pazar vaftiz olanların 400’ü Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçen ergin insanlardı.
Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçerek vaftiz olanların oranı yüzde 5’i buldu…
Yani Fransa’da dinden kaçış devam ediyor…
Fransızlar Katoliklikten, bazı Müslümanlar da İslam’dan…
Yani yeni Papa’nın müthiş insani açılımları bile Katolikliği kurtaramıyor.
Peki ya Türkiye’de?..
31 Mart akşamı tam anlamıyla rezil olan Cüppeli Ahmet geçen yıl ne demişti?
Camiye giden insan sayısı yüzde 10’a düştü…
O günden beri bunu yalanlayan kimse çıkmadı.
Son 15 yıldır Diyanet’e çağrı yapıyorum, soruyorum.
Türkiye’de camiye giden insan sayısı istatistiklerini yayınlayın diyorum.
Bana her defasında verilen cevap şu:
“Bu konuda istatistiğimiz yok.”
Aklınıza bile gelmeyecek abuk sabuk her konuda fetva yayınlayan Diyanet camiye giden insan sayısı hakkında en küçük bilgiye sahip değil…
Oysa bunun için anket falan yapmaya gerek yok.
Her yıl bütçesini üç beş katına çıkaran Diyanet’in bir istatistik bölümü yok yani…
Çok zor mu bunu öğrenmek?
Koyun Çamlıca Camiinin önüne bir görevli, saysın her vakit secdeye duran insan sayısını…
TÜİK’e söyleyin, üç günde çıkarır.
Açıklayamazlar… Bilinsin istemezler…
Çünkü o sayının nerelere düştüğü bir öğrenilirse siyasete yutturdukları o hurafe kumdan kale gibi çökecek:
“Efendim cami cemaatini kazanamayan parti başarılı olamaz…”
Yine yıllardır diyorum.
Sosyolojik olarak “Cami cemati” lafı bir hurafedir. Öyle homojen bir sosyal davranış grubu yoktur.
AKP bu seçime elinde Rabia işareti, Ayasofya’da siyasi iftar, bir gece önce İsmailağa ziyareti fotoğrafları, okullarda yılbaşı kutlamalarını yasaklayan buna karşılık işbirliği yapacağım dediği tarikatların müridi bazı öğretmenlerin küçücük çocukların okuduğu sınıflara maket mezar kurmasına ses çıkarmayan bir Milli Eğtim Bakanı, İstanbul’da her ilçeye dikilen Çamlıca Camiinin plastik maketini andıran devasa camilerle ve “Alkolü, sadece içen değil, üreten, taşıyan, satan, servis yapan, otellerinde de bulunduran herkes zındıktır” diyen Diyanet mensuplarının tarihimizde görülmemiş bir propagandanın neferi olmasıyla gitti.
Ve üstelik de mübarek Ramazan ayında yaptılar bunları.
Ama ne oldu?
Elinde kılıçla Ayasofya’yı yeniden fethederek Müslümanlığın emrine verme edalı Diyanet İşleri Başkanı az daha Ayasofya’nın bulunduğu o ilçeyi de laikliğin temsilcisi partiye kaptırıyordu.
Bütün bunlar AKP’ye bir şey anlatmıyor mu…
Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim sonrasında AKP’lilere yaptığı konuşmada “En haklı olduğumuz Gazze konusunu bile halka anlatamadık” demiş.
Hadi açık konuşalım…
Önce şu konuda anlaşalım.
Gazze’de niye haklıyız?
Orada yaşanan insanlık dramından dolayı mı?
Yoksa bütün Müslüman aleminde yok olup gitmiş İhvan’ın son kalesini korumak için mi?
Samimi cevap verelim.
Bilelim ki o Rabia işareti durdukça insanlar bunu “Mücahid Hamas”a destek olarak algılayacaktır.
O yüzden siz her Gazze dediğinizde vatandaşın aklına oradaki insanlık dramı, trajedisi değil, Suriye’den gelen beş milyon göçmen geliyor.
Yani dış politikamızdaki en tarihi hatanın sonucunu hatırlıyor…
O beş milyon göçmeni hatırladıkça da aklına Gazze’den de gelebilecek bir-iki milyon yeni göçmen geliyor.
Söyleyin bu durumda seçim meydanında anlatabilir misiniz bu halka “en haklı olduğumuz Gazze” konusunu…
2002 yılında sizi iktidara, dindarlık, başörtüsü mağduriyeti getirmedi. ANAP-DYP yolsuzluğundan bıkmış usanmış insanlar getirdi.
Unutmayın “Biz Milli Görüş gömleğimizi çıkardık” diyerek geldiniz o koltuğa. AB üyeliği için çabanız, Medeniyetler İttifakındaki birleştirici barıştırıcı tutumunuz, özgürlükçü, adalet isteyen Erdoğan çıkardı oyları yüzde 50’ye..
Cami cemaati değil… Bu Diyanetin abuk sabuk fetvaları değil, tam aksine çağdaş ve özgürlükçü bir muhafazakarlık anlayışı taşıdı oraya.
Okulları denetime gittiğinde ilk iş eğitimin kalitesini değil, “Mescit açtınız mı” diye soran Milli Eğitim müfettişleriniz taşımadı sizi yüzde 50’ye… Açtığınız imam hatip okulları boş kaldı ama kontenjanları zorla doldurmaktan başka şey düşünmediniz.
Seçmendeki muhalefetin eskimişliğinin yarattığı çaresizliği size verilmiş bir onay, güvenoyu olarak algıladınız her defasında.
Sizi oraya hiç komplekse kapılmadan Kemal Derviş programını kusursuzca uygulayarak orta sınıfı yükselten özgürlükçü, kucaklayıcı politikalarınızın taşıdığını görmezden geldiniz…
Şimdi yeniden değerlendirme zamanı…
Aman kapatın kulaklarınızı sizin mahallenin konuşan kafalarına, trollerine…
Daha şimdiden altın üçgeni buldu o vasat köşeciler…
“Emekliye verilmeyen zam bahanesi”, “Küskün ama geri gelecek oy temennisi” ve “Kibirli ilçe başkanı, mahalle temsilcisi avuntusu” ve “Hiç merak etmeyin üç zamana kalmaz, eskisinden de güçlü döneriz” falcılığı…
Ey makul AKP’li kardeşim;
Biliyorsun ki AKP büyük gövdeli uçak…
Kafa aşağı 80 derece yatmışsa eğer…
Gazete ve televizyon köşelerindeki bu akılsız mürettebatın attığı zarlarla kalkmaz bu Jumbo jet, bu temenni gerçekleşmez.
Ve artık dikkat…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geldiği 16 milyonluk İstanbul’un başkanlık koltuğunda artık mazbatasını Kuran okuyarak almış laikliğinden hiç şüphe duyulmayacak bir siyasetçi oturuyor…
Yani bu Diyanet kafasından artık Erdoğan’a gelecek bir fayda yok…
Camiden yok, ama özgürlük, adalet, insan hakları, liyakat, merhamet, tevazu mabetlerinden gelecek hala çok oy var.
22 Kasım 2024 - Ufuk Uras’a sordum: Devlet beye o soruyu sordun mu?
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri
16 Kasım 2024 - Dün Bebek’teki Thomas Mann teknesinde Hasan Cemal’in beni ağlatan 285’inci sayfası