Önce bu fotoğrafın nereden geldiğini anlatayım.
O zaman anlatacağım şeyin önemi daha iyi anlaşılacak.
Dün sabah Frankfurt’ta uyandığımda WhatsApp mesajlarımın arasında iki fotoğraf vardı.
Birini eşim Tansu atmış.
Alaçatı Ot Festivalinde çekilmiş bir fotoğraf…
Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli mavi bir şapka takmış.
Üstünde aynı renk ceket ve pantalon.
Tansu “İçim açıldı” diye yazmış.
İkinci fotoğrafı ise Mehmet Yılmaz’ın dünkü yazısında gördüm.
O da Adana Portakal Çiçeği Karnavalı’ndan çekilmiş.
İzmirli kadınların düzenlediği ve artık dünyada tanınan bisikletli kadınlar gününde çekilmiş bir fotoğraf gibi…
Cıvıl cıvıl…
Adana Portakal Çiçeği Karnavalı ile ilgili Instagram sayfasına girdim.
İnsanı Türkiye’nin şu karabasan halinden bir anlığına da olsa alıp kaçıran cıvıl bir renk cümbüşü…
Bugüne kadar Türkiye’de görmediğim bir renk zenginliği…
Çiçeklerden kolyeler hazırlanmış.
Şimdi geliyorum başta söylediğim sahne arkasındaki ilginç ayrıntıya.
Anlattığım paylaşımın sonunda beni çok şaşırtan bir anons vardı.
“Kültür Yolu Festivali…”
Yani Kültür Bakanlığı’nın bir faaliyeti…
Düşünebiliyor musunuz, geçmişte “Rakı ve Kebab” adıyla başlamış, sonradan çok doğru bir kararla “Portakal Çiçeği Karnavalına” dönüşmüş bir olayda Kültür Bakanlığının imzası…
Bu imzanın ne olduğunu Fatih Altaylı’nın dünkü Youtube yayınından öğrendim.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Adana Portakal Çiçeği karnavalını düzenleyenlere başvurup “Biz de Bakanlık olarak düzenlediğimiz Kültür Yolu Festivalini bu karnaval çerçevesine yerleştirebilir miyiz” demiş.
Sonuç harika…
Muhalefetteki Belediye Karnavalda…
Merkezi iktidardaki Kültür ve Turizm Bakanlığı karnavalda.
Tek bir siyasi mesaj yok.
Tek “sokuşturma” yok.
Her yer cıvıl cıvıl…
Her yer rengarenk…
Herkes mutlu…
Herkes eğleniyor.
Ve tek bir olay yok.
Bunun üzerine sabah Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’u arayıp “Bu haber doğru mu” diye sordum.
Doğruymuş.
“16 ayrı yerde Kültür Yolu festivalleri düzenliyoruz.
Bunlar arasında Adana da vardı.
Bunun üzerine festivali düzenleyenlerle konuşup biz de Kültür Yolu festivalini aynı dönemde yapalım dedik.
Böylece bu işbirliği ortaya çıktı” dedi.
Tabii Kültür ve Turizm Bakanlığının devreye girmesinin karnavala somut katkıları da var.
Kültür Yolu festivali çerçevesinde 700’e yakın etkinlik düzenleniyor.
Bunların hepsi bir anda Portakal Ciçeği Karnavalı’na dahil oldu.
Ama bana göre en önemli katkı, 60 metrelik dev konser sahnesi.
Bakanlık geçtiğimiz yıllarda dünyanın en gelişmiş konser sahnelesi teknolojilerinden birinin satın alınmasına önayak oldu.
Bakanlık bir şirket tarafından alınan bu sahneyi 4 yıldır Kültür Yolu festivallerinde kullanıyor.
60 metrelik dev bir sahne bu.
Gelişmiş teknolojiye sahip ses ve ışık imkanları var. Ayrıca dijital ekranları ile tam bir modern konser mekanı bu.
Bu sahne ile çok büyük konserler düzenlemek mümkün.
Bakanın verdiği bilgiye göre geçtiğimiz yıllarda Kültür Yolu festivallerinde bu sahne ile 100-150 bin kişinin katıldığı konserler düzenlenmiş.
“Galiba en büyüğü Murat Boz”un konseriydi. 200 bine yakın izleyici katıldı” diyor.
Mehmet Ersoy Ankara’daki merkezi iktidarın bakanı.
Düşünebiliyor musunuz, çok değil bundan bir yıl evvel bu ülkede konserler belediye bayşkanları, kaymakam ve valiler tarafından yasaklanıyordu.
Şimdi muhalefetin elindeki bir belediyenin ağırlıklı organizasyonu ile düzenenlen bir kanravala, devletin bakanlığı da katılıyor.
Kültür Yolu Festivalleri 4 yıldır yapılıyor. Ama bu yeni bir durum.
“Post moden 31 Mart sendromu” diyebilirsiniz.
Karnavalı iktidarın “muhalif” diye gördüğü üç gazeteciden izledim.
Özlem Gürses, Mehmet Yılmaz ve Fatih Altaylı…
Altaylı yayınında Kültür Bakanlığının yaptığı katkıyı övdü.
Ayrıca emniyetin çalışmasını övdü.
Ve uzun uzun karnavalı anlattı. Oradaki kalabalık ve coşkuyu…
Her üç yazar da Adana Belediye Başkanının katkısını anlatıyor.
Son yerel seçimde hiçbir siyasi partinin toplayamadığı müthiş bir kalabalık varmış.
Bir günde 500 otobüs gelmiş.
Dikkat edin bunlar partilerin “bindirilmiş, taşımalı kıtaları” deği.
Gönüllü olarak, ceplerinden para vererek kiraladıkları otobüslerle gelen insanlar bunlar.
Karnavalın arkasına bakın.. Öyle güçlü denebilecek bir sponsorluk yok.
Bir halk imecesi…
Herkes kendi bayramını kendi finanse ediyor adeta…
Şurası gerçek…
Türkiye rahatladı…
Son 15 yılda bazı bakanların, bazı belediyelerin, kendini “milli örf ve adetlerin muhafızı“ ilan etmiş sözde derneklerin, tarikatların ve Diyanet İşleri Başkanlığının eliyle kaybettirilimye çalışılan Akdeniz neşesini tekrar bulmaya başladı ülkemiz.
Ne mutlu bize ki onların yok etmeye çalıştığı bu neşeyi 31 Mart’ta sandık iade etti.
Türkiye sahillerinin renklerine yeniden kavuşuyor.
Sanki muazzam bir halk korosu hep birlikte Sezen Aksu’nun “Karşıyım” şarkısını söylüyor.
Ne diyordu Sezen o şahane şarkısında;
“Karşıyım karşıyım her şeye karşıyım var mı
Rabbim adaletin bu kadar mı…
Hadi versinler cezamı razıyım
Hür doğdum hür olacağım
Ya efendisi olacağım kendi hayatımın
Ya bu yerden çekip gideceğim…”
Sezen Aksu bu şarkıyı söylediğinde Türkiye Covid’le boğuşuyordu…
Covid’den sonra şehirlerde kasabalarda türeyen, o terörist “ahlak muhafızları” genç insanların eğlendiği festivalleri, konserleri yasaklatıyordu.
Öyle günlerde söylenmişti bu şarkı…
Şimdi o genç insanlar “ülkelerinden çekip gitmekten” vazgeçtiler…
Kendi öz vatanlarında paryalığı kabul etmediler…
Kendi öz yurtlarını yeniden rengarenk bir Akdeniz, Ege, Karadeniz, Trakya coşkusuna çevirmeye karar verdiler.
Bu güzel bir şey…
AKP eğlenen bu insanlara bakıp ne görüyor diye merak ediyorum…
Kafası basmayanlar hala aynı kafada devam ediyor.
Hiçbiri sormuyor, “Arkadaş biz o halkın örf ve adetini bahane edip konserleri, festivalleri yasaklattığımız o şehirleri, kasabaları, beldeleri niye kaybettik…
Sadece emekliye vermediğiniz maaştan mı sanıyorsunuz…
Hala bu bahanelerle mi avutuyorsunuz kendinizi…
İstanbul’da 2017’den beri yapılan altı referandum, yerel seçim ve cumhurbaşkanılğı seçiminde niye kazanamadığınızı sorabiliyor musunuz kendinize…
AKP’nin makul insanlarına nacizane bir sözüm var.
Adana ve Alaçatı geçti.
Şimdi Urla Enginar Festivali var.
Siz de katılın enginar bayramında eğlenecek insanların arasına…
Konuşun o insanlarla biraz..
Akışa bırakın kendinizi …
Aralarında AKP’ye oy vermiş epey insan da göreceksiniz.
Onlara da sorun.
Sonra gidip o kendini mahallenin “ahlak muhafızı” ilan etmiş meczupların ve derneklerinin yapışın yakasına…
Tabii bulabilirseniz…
Kaybettikleri belediyelerin fonları ve mamaları gidince başka kapı aramakla meşguldürler şu sırada…
Türkiye bu karnavallar, festivaller, konserlere kaynaşıyor…
Kaynaştıkça insanlar birbirini tanıyor…
Birbirlerini tanıdıkça, araya nifak sokan o sözde “örf ve adet zabıtalarını” da tanıyor.
Aslında onların “ahlak muhafızı” değil, “ahlak asalakları” olduklarını da görüyor.
Türkiye kaybettiği neşesine kavuştukça…
İşte o asalaklar sahip oldukları bütün kıyakları kaybedecekler…
22 Kasım 2024 - Ufuk Uras’a sordum: Devlet beye o soruyu sordun mu?
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri
16 Kasım 2024 - Dün Bebek’teki Thomas Mann teknesinde Hasan Cemal’in beni ağlatan 285’inci sayfası