İlkay Gündoğan: Galatasaray Bayern’e karşı 3 puanı hak etti
Avrupa Parlamentosu seçimleri ana akım siyasetçilere uyarı verir nitelikteydi: Politikalarını bir an önce düzeltmezlerse halkın aşırı sağa kayışı durdurulamaz boyutlara gelebilir. Bunun bir örneği de faşist döneminin utancını hâlâ taşıyan Almanya.
Avrupalıların Avrupa Parlamentosu için üç gün boyunca verdikleri oyların sonucunda şöyle bir tabloyla karşılaştık: Aşırı sağ Avrupa’nın neredeyse her yerinde yükselişte, sol partiler düşüşte ama merkez sağ, merkez sol, liberal ve Yeşiller’den oluşan Avrupa Birliği yanlısı ana akım ittifak bir şekilde ayakta kalmayı başardı. Merkez kuvvet şimdilik yerini korumayı başarsa da muhafazakârlar ve aşırı sağcılar 720 sandalyeli parlamentoda milletvekillerinin dörtte birine sahip olacak konuma geldi. Bu da şimdiye kadar ulaştıkları en büyük başarı demek.
Aşırı sağ birçok ülkede yükselse de bir ülke var ki orada ırkçı politikaların yeniden gün yüzüne çıkması, yakın geçmişteki sicili nedeniyle daha büyük endişe yaratıyor. Bu ülke İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insanın Nazilerce öldürüldüğü Almanya. Hitler’in anısını utanç damgası olarak üstünde taşıyan ve yıllarca savaştan uzak durmaya çalışan Almanya’da rüzgar tersten esmeye başladı. Ukrayna’da devam eden savaş Almanya’yı militerleşmeye iterken enflasyon, göçmen akını ve “yeşili koruma” politikasının neredeyse tüm yükünün çiftçilerin üstüne yıkılması aşırı sağın önündeki engelleri birer birer açtı.
Almanya için Alternatif (AfD) yüzde 15,89 oy oranıyla seçimleri ikinci tamamladı. 2019’da yüzde 11 oy oranıyla seçimi dördüncü bitiren partinin bu seçimde ikinci sıraya yükselebilmesi gerçekten kendi çabalarıyla mı yoksa sol ve liberallerin başarısızlığı sayesinde mi oldu? Avrupa’da Yeşiller grubu toplam 72 milletvekili kaybetti. 2019 seçimlerinde Avrupa’da 21 sandalye çıkaran Yeşiller bu kez sadece 12 sandalye alabildi.
AfD seçim öncesinde birçok falso verdi. Bunlardan biri partinin önde gelen adaylarından Maximilian Krah, bütün Nazilerin kötü insanlar olmadığını söylemişti örneğin. Krah bir gazeteye verdiği demeçte “Birini suçlu ilan etmeden önce ne yaptığını bilmek isterim. 900 bin SS mensubu arasında pek çok çiftçi vardı. Suçluların oranı şüphesiz yüksekti ama hepsi de suçlu değildi. SS üniforması giyen herkesin otomatikman suçlu olduğunu söyleyemem” demişti. Bunun üzerine Avrupa’nın diğer aşırı sağcı partileri AfD’ye sırtını döndü.
Biraz daha geriye, yılın başlarına gidelim: AfD üyelerinden bazıları, yıllardır Almanya’da yaşayan, Alman vatandaşlığına sahip göçmenler dahil tüm göçmenlerin ülkeden nasıl gönderilebileceğinin tartışıldığı bir toplantıya katılmıştı. Tanıdık geliyor mu? Aşırı sağın yükselişini görmek istemeyen bazı Almanlar için AfD’nin katıldığı toplantı, Nazi Almanyası döneminde atılan adımları hatırlattı. “Biz atalarımız gibi Nazilerin yükselişini sineye çekmeyeceğiz” diyerek sokağa dökülen Almanlar günlerce AfD’yi protesto etti. Partinin kapatılması bile gündeme getirildi.
Peki sonra ne oldu? Çiftçilerin belini biraz daha bükecek yeşil politika gündeme getirildi. Sokağa dökülen çiftçiler, Avrupa’nın diğer ülkelerindeki çiftçilerle bir olup yolları traktörlerle kapattı, bazı yerlerde parlamento binalarının önüne tezek bırakıldı. Aşırı sağ fırsat bu fırsat deyip çiftçilere destek verdi.
Avrupa seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip 60 milyondan fazla Alman’ın yaklaşık yüzde 15’i Alman uyruklu değil. Yani kendileri ya da ebeveynlerinden en az biri Almanya’da doğmamış. Bunlar arasında zamanında işçi olarak Türklerin sayısı tahmin edersiniz ki fazla. 2015’te Suriye’den Avrupa’ya gerçekleşen göçmen akınında da Almanya diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla göçmeni ülkeye aldı. Bu göçmenlerin büyük kısmı AfD’ye tepkili.
Filistinli ve Türk iş ortakları olan Ali ile Dandun InfoMigrants’a ” Bizden nefret eden bir partiye neden oy verelim ki?” diyerek durumu özetliyor. Ali zamanında Afganistan’da Alman ordusu için savaşanlardanmış: “Ülkeye verdiğim hizmeti kimse takdir etmiyor. Biz sıradan insanların kime oy verdiğinin pek bir önemi yok. Siyasetçiler ne isterlerse onu yapıyorlar nasıl olsa.” Dandun, Ali kadar siyasete ilgili değil ama o da AfD’nin politikaları nedeniyle partiye tepkili ve, “AfD anavatanımıza dönelim istiyor ama ben burada doğdum. Burada bir şeyler yaptım. Almanya’nın yeniden inşasında annem, babam, dedem ve anneannemin neslinin yardımı dokundu. Burayı terk edemem” diyor.
Ama sanılanın aksine Almanya’daki göçmenlerin oy davranışları aşırı sağdan uzak olduklarını göstermiyor. Alman Entegrasyon ve Göç Araştırmaları Merkezi (DeZIM) Direktörü Naika Foroutan’a göre, göçmenlik geçmişi olan insanların oy kullanma davranışı, göçmen olmayanlarınkinden farklı sayılmaz. Bu sadece Almanya için değil, Avrupa Birliği genelinde geçerli. Peki neden göçmenlerden bazıları, ülkede göçmen istemediğini açık açık söyleyen bir partiye oy veriyor? Bunun birkaç sebebi var:
Bu kişiler hiçbir parti tarafından temsil edildiklerini düşünmüyor. “AfD dışında hiçbir parti oylarımızı almaya çalışmıyor” gibi inançlara sahipler. Almanya’nın göç politikasına dair hayal kırıklığı yaşıyorlar. Ayrıca özellikle uzun süredir Almanya’da yaşayan göçmenler kendilerini gayet iyi entegre olmuş hissediyorlar. Dolayısıyla yeni gelen göçmenlere şüpheyle yaklaşıyor, statülerine karşı onları bir tehdit olarak görüyor ve devlet yardımlarından faydalandıkları için onları kıskanıyor. Almanya dışından bir örnek olacak ama geçen haftalarda sosyal medyada Meksika sınırından ABD’ye girdiği gibi sınır güvenliğinin iyi sağlayamadığı için şikayet eden, “Ben iyi biriyim ama hırlısı hırsızı var. Amerikalılar da endişelenmekte haklı” diyen bir Türk’ün videosu yayına girmişti. Burada da benzer bir durum söz konusu olabilir.
ALTYAZI I Meksika sınırından ABD’ye kaçak geçen bir grup Türk, Fox News’a konuştu, kaçak göçmenlerden şikayet etti:
“Amerikalılar tamamen haklı. Bu ülkeye kimler geliyor bilmiyorlar. Tamam, ben iyi biriyim ama onlar değillerse? Katillerse, psikopatlarsa? Sınırda güvenlik yok.” pic.twitter.com/mQS7tMKO1p
— serbestiyet (@serbestiyetweb) May 23, 2024
AfD’nin esasında çok sert bir İslam karşıtı politikaları var. Dolayısıyla Müslümanları etkilemesinin beklenmemesi gerekir diye düşünülebilir ama Almanya’nın Müslüman kitlesinin büyük kısmını Türkler oluşturuyor. AfD bu noktada Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ve Alman İmparatorluğu arasındaki ittifakı örnek göstererek Almanlarla Türklerin “silah kardeşi” olduğu söylemini yayıyor.
Partinin Türkleri yakalamaya çalıştığı tek nokta tarih değil. Nazileri aklamaya çalışan Krah geçen eylül ayında bir videoda “Almanya’daki Türkler AfD’ye oy vermeli” diyordu. Bunun sebebi olarak da Suriyeliler gibi sonradan Almanya’ya gelenlerin Türklerin işlerini, aşlarını ellerinden alacak olmalarını gösteriyor. 1920’lerde yüzde 10’u bile göremeyen Hitler’in partisi Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP), 1930’larda hiperenflasyon sebebiyle beli bükülen Almanlara, Yahudilere karşı nefret tohumları ekerek önce 1930’da yüzde 18,3’ü; sonra da 1932’de yüzde 37,4’ü gördü. AfD’nin NSDAP gibi öne çıkan karizmatik bir lideri yok belki, ama izlediği yöntem NSDAP’ınkinden çok farklı değil.
Berlin-Brandenburg Türk Birliği Sözcüsü Ayşe Demir bu tür söylemlerin her zaman ses getirmediğini belirtmekle birlikte “Bazıları iyi diplomalı Suriyelileri kıskandıkları için endişe duyuyor. Diğerleri de ya demokratik partilerin politikalarından memnun değil ya da geldikleri ülkelerin politikaları nedeniyle nedeniyle AfD’ye sempati besliyor. Bazıları da seküler oldukları için dinin daha da ön plana çıkmasından endişe duyuyor” diyor.
AfD 2016’dan beri partiye göçmenleri kabul ediyor. Geçen yıl AfD’den Robert Lambrou “Almanya için göçmen kökenliler” adında bir grup kurdu. Bu grubun amacı göçmen ailelerden gelenlerin AfD’ye katılmalarını sağlamaktı. Zaten Lambrou’nun da babası Yunan. Geçen yıl haziran ayında yapılan bir anket AfD’li siyasetçilerin yaklaşık yüzde 4,5’inin göçmen ailelerden gelen kişiler olduğunu gösteriyor.