Bayramı İzmir'de geçiren Barış Soydan hem ücretsiz girilen Çeşme Halk Plajı'nda hem de paralı beach club'da denize girdi, yemek yedi ve etrafı izledi. İşte bir ekonomi yazarının gözünden 'Çeşme Halk Plajı vs. Çeşme beach’leri.
Bayramda İzmir’deydim. İstanbul’a kıyasla normal zamanlarda da tenha olan şehir bayramda iyice boşalmıştı. “Herkes Çeşme’ye gitti abi” dedi, öğle yemeği için girdiğimiz lokantanın garsonu, “Ana baba günüdür şimdi!”
Ana baba günü bence az kalır, ertesi gün gittiğimiz Çeşme Halk Plajı Bombay gibiydi. Milyon dolarlık evlerle dolu ilçenin bütün sokakları, bütün köşeleri arabayla dolmuş, havlusunu kapan Çeşme’ye koşmuştu.
“Millet plaja akın etti, vatandaş denize giremedi” türünden fazla beyaz Türk bir giriş oldu, öyle değil mi? Ak Parti’yi yirmi iki yıl önce iktidara bu kafanın getirdiğini herkes öğrendiği için herhalde, garaj kapısının önüne araba park etmenin artık biraz fazla olduğunu anlatmaya çalışan birkaç vatandaş dışında Çeşme’ye akın eden millete itiraz eden pek yoktu.
Millet ve vatandaş en nihayet aynı zeminde buluşup kaynaştı mı yani? Yok canım, o kadar da değil. Vatandaş Çeşme plajlarını millete bırakıp beach’lere kaçmıştı. Oraya birazdan geleceğim, ama biz biraz daha Çeşme Halk Plajı’nda kalalım.
Fiyatlar: Çeşme Halk Plajı’nda zor bela bulduğumuz şezlonglara adam başı 200 lira ödedik. Çay 30 lira, limonata 120 liraydı. Bira da market fiyatına yakındı. Hayır, kimsenin içip olay çıkardığı filan yoktu. Evet motosikletleriyle turlayan birkaç polis vardı ama medeniyeti sağlayan esas şey milletin otokontrolüydü bence (Ama bu İzmirlilere ait bir haslet olabilir, diğer kentlerde ne olur, bilemiyorum).
Bir ekonomi yazarı olarak en çok merak ettiğim şey pahalılığın etkisiydi. Bir bardak çaya otuz lira size ucuz mu pahalı mı geliyor bilmiyorum, ne de olsa milletçe fiyat algısını yitireli çok oldu. Pahalıysa insanların pahalı fiyatı umursadığı yoktu. Ucuzsa zaten bunun için buraya gelmişlerdi. Hemen yanımızda dokuz-on şezlong kiralayıp “nargile keyfi” yapan kadınlı erkekli kalabalık aileden biri onu tanıyıp selam veren bir başkasına “Para ezmeye geldik” diye açıkladı amaçlarını. Ezilen para? Şezlong+nargile+tost, 500 TL diyelim. Pahalılığın mı, yoksulluğun mu etkisi bilmiyorum, ama dışarıda bir gün geçirmek halk tarafından pavyonda para ezmek gibi görülür hale gelmiş.
Adını koymaktan çekinmeyelim, milletimizin bir obezite sorunu var. Çeşme Halk Plajı’ndaki şezlonglardan taşan göbekler sağlık influencer’larının internetten parmak sallayarak üzerimize boca ettiği fit yaşam uyarılarını kimsenin takmadığını söylüyordu. E bu kadar chia’yı, kinoayı, karabuğdayı kim yiyor öyleyse?
Bu sorunun yanıtını ertesi gün gittiğimiz beach’te aldık. Millet kilo almaya devam ederken vatandaş yaza fit girmeyi başarmış. Beach’te fiyatlar: Şezlong+yemek, adam başı 1.200 lira. Yalnız burası bölgenin en ucuz beach’lerinden biriymiş kapıdaki görevlinin dediğine göre. Onun yalancısıyım. Daha pahalı beach’lerin ortamını bilemeyeceğim ama Çeşme Halk Plajı ne kadar Bombay’sa burası da o kadar Fransız Rivirea’sıydı. Kilolar, küfürler ve sigara dumanı sanki başka bir ülkeye gelmişiz gibi bir anda azaldı.
Küfürlü konuşma demişken, kabul edelim ki bu da fazla kilolar gibi milletimizin bir başka gerçeği. Bununla birlikte insanımız nerede durması gerektiğini de biliyor, halk plajında yanımızdaki şezlongu kiralayan üç gençten biri (üç kişi para denkleştirip bir şezlonga girmişlerdi) her cümlesine küfür eklemeden yapamayan arkadaşını “Küfürlü konuşma, aile var!” diye uyarıp susmasını sağladı mesela.
Halk plajıyla önemli bir fark beach’te kitap okuyanların varlığıydı. Tabii bu dediğim kendi kuşağım X Jenerasyon ve bizden bir öncesi “Baby boomers” için geçerli. Bu iki kuşaktan birkaç beach sakininin elinden gün boyunca kitap düşmedi. Oysa halk plajında kitap okuyan bir kişi bile görmemiştim. Plajdaki gürültü kitap okuyacak kafa bırakmıyordu belki de. Veya belki de bu olgu Çeşme Halk Plajı’nda yaş ortalamasının daha düşük olmasıyla ilgiliydi, çünkü beach’te de, halk plajında da Z Kuşağı üyeleri Instagram ve TikTok’a bir şeyler yüklemekle meşguldü.
Beach’te dikkatimi çeken, hoşuma da giden bir başka olgu başörtülü kadınların varlığıydı. Halk plajında başörtülü görüp görmediğimi hatırlamaya çalıştım, tam emin değilim ama sanki görmemiştim. Bu durum o günün o saatine özgü de olabilir tabii. Beach’i tercih etmelerini iyimser bir yorumla beyaz Türklerle muhafazakarların bir arada yaşamayı öğrenmesi olarak yorumlayabiliriz. Ama başka bir açıdan bu AKP iktidarında para kazanan muhafazakarların da tıpkı beyaz Türkler gibi halktan kaçmaya başladığının da işareti olabilir. AKP’nin yerel seçimlerde muhafazakar oyların hatırı sayılır bir kısmını kaybetmesinin bir sebebi de bu dikotomi değil miydi zaten? (Dikotomi: Bir bütünün iki parçaya bölünmesi).
Ekonomi yazarlığındaki ustamız Abdurrahman Yıldırım gibi bitireyim.
Sonsöz: Çeşme Halk Plajı’ndakileri ikna eden bir sonraki seçimi kazanır.
Beach’teki vatandaş için hava hoş, onlar düşük faizde de, yüksek faizde de hep kazanıyor zaten.