Neden Köpekleri Sever Tavukları Yer İnekleri Giyeriz: Etle beslenmenin politiği

3 Temmuz 2024
Bu haber 5 ay önce yayınlandı

'Mutlu tavuklar' ve 'mutlu inekler' gerçekten var mı? Melanie Joy, 'Neden Köpekleri Sever, Tavukları Yer, İnekleri Giyeriz?' kitabında et yemenin ardındaki gizli düşünce sistemini ortaya çıkarırken et endüstrisinin görünmezliğine vurgu yapıyor.

Peter Singer 1975 yılında yazdığı ‘Hayvan Özgürleşmesi’ kitabında “Bir gün çocuklarımızın çocukları, başka konularda uygar olan insanların 20. yüzyıl laboratuvarlarında yaptıklarını, bizim şimdi Roma’daki gladyatör dövüşleri ya da 18. yüzyıldaki köle ticareti konusunda hissettiğimiz dehşet ve inanamama duygularıyla okuyacak” iddiasında bulunuyordu. Dönemi açısından da popüler olan bu kitap hayvanlara yapılan müdahalelerin, hayvancılık endüstrisinin de alevlenecek tartışmalarının mihenk taşı olacaktı. Bugün sofralarımızdan giydiğimiz kıyafetlere, kullandığımız çeşitli ürünlerin denenmesinden daha birçok çalışmaya hayvanların kullanıldığı durum devam ediyor. Tabii bununla birlikte bu duruma dair etik, politik hatta ekonomik tartışmalar da…

Melanie Joy‘un ilk olarak 2010 yılında kaleme aldığı yakın zamanda Alfa Yayınları’ndan çıkan ‘Neden Köpekleri Sever, Tavukları Yer, İnekleri Giyeriz?: Karnizme Bir Giriş’ adlı kitabı, hayvan etiği, vejetaryenlik ve et endüstrisi konularını derinlemesine ele alıyor. Kitap, et yemenin ardındaki gizli duran düşünce sistemini, yani Joy’un kavramsallaştırmasıyla “karnizm”i ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Joy, insanların bazı hayvanları yeme konusunda rahat olmalarını, diğerlerini ise yemekten kaçınmalarını sorguluyor ve bu durumun altında yatan psikolojik, kültürel ve ekonomi-politik sebepleri inceliyor.

Et yemenin inancı olur mu: Karnizm

Et yemeyen kişilere bugün vejetaryen dendiğini hepimiz biliyoruz. Ya da etik bir yönelimin ifadesi olan veganlık da hayvan ve hayvan ürünlerinin yenmemesi hatta kullanılmaması gerektiğine dair politik bir görüş, sadece bir beslenme biçimi değil. Peki et yiyen insanlara bir şey deniyor mu? Hayır. İşte Joy burada yeni bir kavram öne sürüyor; karnizm.

Karnizm terimini, vejetaryenizmin zıttı olarak tanımlıyor. Belirli hayvanları yemenin etik ve uygun olduğu inancını temsil eden aslında görünmez bir ‘inanç sistemi’.

Bu tanımlamayı yapmanın ‘ne olduğu bilmek ve ona karşı mücadele etmek’ açısından elzem olduğunu ifade ediyor Joy. Bu sistemin görünmez oluşu, insanların ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını sorgulamadan hayvan yemelerine olanak tanıyor aslında. İnsanların (en azından Batılı ya da Batıcıların) köpek gibi bazı hayvanları neredeyse birer birey olarak algılarken, domuz gibi diğer hayvanları ise değersiz ve kirli olarak görmelerini bu inanç sistemine bağlar. Hatta normalde kitabın esas olan İngilizce yazımında ‘Tavukları Yer?’ yerine ‘Domuzları Yer?’ ifadesi kullanıldıysa hayvanlara dair bakış açısının da bölgeden bölgeye, kültürden kültüre değiştiğini görebiliyoruz.

‘Mutlu tavuklar’ ve ‘mutlu inekler’ gerçekten var mı?

Hayvanlara dair algılarımız da sadece kültürel ya da doğal bakış açımızla da sınırlı kalmıyor tabii. Hayvanlara yönelik algılarımız, onları nasıl muamele ettiğimizi ve yemekte ne kadar rahat olduğumuzu belirliyor. Toplumsal hayatın her yerinde birbirlerini destekleyecek biçimde bir ‘ideoloji’ halinde bizi kuşatıyor. Joy ‘şiddet ideolojisi’ olarak adlandırdığı ideolojinin parçası olarak söylüyor bunu. Yani sadece soframızda olması ya da onları ‘yemek’ ile ilgili değil.

Örneğin, köpekler sevimli ve oyuncu olarak görülürken, domuzlar kirli ve aptal olarak algılanır. Bu algılar, et yediğimizde hangi hayvanları yemekte rahat olduğumuzu etkiler. Bunları bir de onları doğal hayatlarının dışındaymışız gibi düşündürecek isimlendirmeler de takip eder. Burada özellikle medyanın rolünü de vurgular Joy:

“Yediğimiz hayvanların büyük çoğunluğu, karnistik endüstrinin bizi inandırmak istediği gibi, çayırlarda ve çiftliklerin açık avlularında aylaklık etmemektedir; denildiği gibi ‘mesut inekler’ ve ‘mutlu tavuklar’ söz konusu değidir burada.”

Bu tabii sadece isimlendirme ile de sınırlı kalmaz mistifikasyona ya da ‘görünmezliğe’ de ihtiyacı vardır bu endüstrinin…

Et endüstrisinin görünmezliği

Et endüstrisi hayvanların kesilme sürecini mümkün olduğunca gizleyerek, insanların hayvanların acı çekip çekmediğini düşünmeden et yemelerine olanak tanımaya özel çaba sarf eder. Şu ana kadar kesim alanlarından, kapalı hayvan kesim işletmelerinden (CAFO) buna dair “skandal” boyutuyla dehşet verici haberler yapıldı. Joy da kitapta bu görünmezliğin sebebi olan vahşeti, hayvanların kesimhanede nasıl muamele gördüklerini ve bu kaynaklardan aktarımlarla ele alıyor. Yaşanılanın sebebi de ‘en düşük maliyetle’ ve mümkün olan ‘en yüksek kârla’ üretimi sürdürmektir. Hayvanların refahının ikinci planda kaldığını da hatırlatır Joy:

“Bu hayvanlara üretim birimi olarak bakılır ve muamele edilir, refahlarının bedenlerinden sağlanacak kârın yanında ikincil bir önemi olur.”

Hayvanların mezbahası ‘işçilerin’ de mezbahasıdır

Karnizm sadece hayvanlara değil, aynı zamanda insanlara ve çevreye de zarar vermektedir tabii. Başta çevresel zararlar olmak üzere et endüstrisinde çalışanların maruz kaldığı şiddet ve kötü çalışma koşulları kitapta detaylı bir şekilde ele alınıyor. İşçiler, sömürüye dayanan şiddet içeren ve sağlıksız ortamlarda çalışmak zorunda bırakılmaktalar. Vücut uzuvları kopan, yaralanan hatta hayatını kaybeden işçiler… Adeta hayvanların mezbahası ‘işçilerin’ de mezbahasıdır. Durumun vehametini anlatmak için birçok aktarımdan faydalanan Joy kimi işçilerin taşıma bandından sürüklenen uyanık hayvanların tekmeleriyle dişlerinin kırılmasını önlemek için hokey maskesi taktığından dahi bahseder. Bu sadece uzuv kaybı olarak da kendini göstermemekte özellikle mental olarak işçiler travma geçmişleriyle hayatı sürdürmek zorunda kalıyorlar ve Joy’un deyimiyle ‘şiddete duyarsızlaşıyorlar’. Öyle ki alkol sorunundan çeşitli bağımlılıklara birçok problem kendini gösteriyor.

Sorunlar bunla da kalmamakta çevre açısından da önemli derecede kirletici etkileri bulunan atıkların kullanımı da önemli bir mesele. Joy özellikle fabrikaların ve kesim alanları çevresinde yaşayan insanların yaşamlarını tehdit eden bu konuya dikkat çekiyor:

“Fabrikalarca üretilen ve hastalık taşıyan kimyasal atıklar, toprağa ve suyollarına sızmakta, buharlar vasıtasıyla havaya karışmakta, çevreyi zehirlemekte, yakınlarda yaşayan insanları hasta etmektedir.”

Sistemin görünmezliğini ortaya çıkarmanın gerekliliği

Joy kitabı noktalarken sadece bu “vahşete” tanık olmamaya, değiştirmeye çağırıyor. Değişimin mümkün olduğunu ve insanların değerleri ile eylemlerinin uyumlu olmasının, daha huzurlu ve sağlıklı bir yaşam sürmemiz için elzem olduğuna vurgu yapıyor. En azından bir sonuç olarak sistemin görünmezliğini ortaya çıkaracak düzeyde sesimi çıkarmamızın gerekliliği de kitabın tokat gibi çarpan gerçeklerinden.
‘Neden Köpekleri Sever, Tavukları Yer, İnekleri Giyeriz?’ zaman zaman eşyayı adıyla çağırmasa da et yemenin ve et endüstrisinin ardındaki psikolojik, kültürel ve ekonomi-politik dinamikleri kavramak isteyen herkes için önemli bir kaynak. Okuyucularını da et yemenin etik boyutlarını sorgulamaya ve daha bilinçli tercihlerle değişime, değişim için umut etmeye ve bir şeyler yapmaya çağırıyor. Nobel Barış Ödüllü Elie Wiesel’den alıntı yaparak bitiriyor kitabı Joy:

“Tarafsızlık zalime yardım eder, kurbana değil. Sessizlik işkenceciyi cesaretlendirir, işkence çekeni değil.”

Neden Köpekleri Sever Tavukları Yer İnekleri Giyeriz? –
Karnizme Bir Giriş
Melanie Joy
Çeviren: Hakan Abacı
Alfa Yayınları, 2024
264 sayfa.

Satın Al

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.