Ben Örümcek: İnsan zihni iyi anlamda da kötü anlamda da büyüleyici

15 Temmuz 2024
Bu haber 3 ay önce yayınlandı

Patrick McGrath, David Cronenberg'in sinemaya uyarladığı ‘Ben Örümcek’te hafıza sorunları yaşayan bir adamın  hikayesini son derece iyi kotarılmış bir kurguyla, derin bir psikolojik yetkinlikle anlatıyor. Yazar, atmosfer kurmada çok başarılı.

Patrick McGrath

Epona Yayıncılık’ın alt markası Dublinesk geçtiğimiz günlerde Patrick McGrath’ın romanı ‘Ben Örümcek’i yayımladı. Bundan birkaç yıl evvel aynı yayınevinden ‘Tımarhane’ romanını okuduğumuz McGrath’ın adı yeni gotik yazarlar arasında geçiyor ama ben iki romanını da okuduktan sonra gotik değil psikolojik demeyi tercih ederdim sanırım. Romanlardaki gerilim tamamen psikolojik ve bilimsel arka planlara dayanıyor.

1950’de Londra’da doğan Patrick McGrath, babasının uzun yıllar yöneticilik yaptığı Broadmoor Hastanesi çevresinde büyümüş ve Türkçede yayımlanmış her iki romanında da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerini, işleyişi, düzeni ve hastaları çok iyi tanıdığı belli oluyor.

Güvenilmez anlatıcı Dennis’in hafıza sorunları

‘Ben Örümcek’ anlatıcı Dennis Cleg’in hafıza sorunları çektiğini söylemesiyle başlıyor. “Çocukluğumdaki olayları çok net anımsayabilmeme karşın, daha dün gerçekleşen olayların zihnimde bulanık olmasını daima garip bulmuşumdur.” Dennis, Londra’da bir pansiyonda kalan, geçici olarak kaldığını itinayla tekrarlayan 30’lu yaşlarının başında bir genç adam. Çok kısa bir sürede anlatıcımızın güvenilmez olduğunu anlıyoruz, çünkü tavan arasında onu rahatsız eden ölülerden, pansiyonda onunla beraber kalan ölü ruhlardan bahsetmeye başlıyor. Üst üste giydiği gömlekleri, pantolonları, kesilmemiş tırnakları ve hiç durmadan sarıp içtiği sigarasının sararttığı uzun parmaklarıyla yazarın ustalıklı tasvirinden epey problemli ve pasaklı da olduğunu eminim. Üstelik onu tek gömlek giymesi için uyaran, banyo yaptırmaya çalışan pansiyon işletmecisi Bayan Wilkinson’dan da fellik fellik kaçıyor.

Bir süre sonra hafızasını yola koymaya çalışan Dennis günlük tutmaya başlıyor ve bu kez de günlüğüyle ilgili paranoyakça düşünceler birbirini izliyor. 20 yılını geçirdiği Kanada’dan 1957 yılında Londra’ya geri dönen Dennis çocukluğunun geçtiği sokağa gitmeye cesaret edemese de sıklıkla nehir kenarında ve babasının hobi bahçesi olarak kullandığı bahçenin etrafında buluyor kendisini.

Soğuğu hissetmek ya da  McGrath’ın atmosfer kurmadaki becerisi

Burada araya girip Patrick McGrath’ın atmosfer kurmadaki becerisinden bahsedeceğim. Dennis’in Londra’da olmadığı sırada İngiltere büyük bir savaşın içinden çıkmış, şehirleri bombalanmış, yoksulluk, yoksunluk ve mutsuzluk had safhada. Dennis’le beraber bizi de Doğu Yakası’nda gezintiye çıkaran yazar sisli havayı, yağmuru, sakatları, evsizleri, tuğlayla örülmüş pencereleri, nehir kenarındaki çamuru ve elbette Dennis’in hiçbir zaman bakamadığı devasa gaz fabrikasını pek çok kez ve ustalıkla betimliyor. Kimsenin hiçbir şeye hevesi yok. İnsanlar yulaf lapası ve çayla besleniyorlar. Roman boyunca biz de bu sisli havada nehrin soğuğunu duyarak Dennis’in yaşamında gittikçe daha fazla yer kaplayan sanrılarına kapılıyoruz.

Dennis günlüğüne iyi hatırladığı yerden, çocukluğundan bahsederek başlıyor. İlgisiz, mutsuz ve zorba bir baba, kocasının ilgisini çekmek hayatının en önemli meselesi olan ama oğluyla ilgilenmeyi de ihmal etmemeye çalışan anne. Tesisatçı babanın her gece pub’a gitmesi, karısı buna karşı çıkacak olsa daha da sinirlenmesi, sessiz ve içine kapanık bir çocuk olan Dennis’in çatalını tabağa sürtmesiyle bile babasının tepesini attırması bize evdeki atmosferi de epeyce anlatıyor.

“Kömürlükte bulunmaktan hoşlanmış olmam garip çünkü babam beni kemerle orada döverdi. (…) Sesleri de hatırlıyorum. Ben inerken merdivenin nasıl gıcırdadığını, ardımdan babam inerken nasıl daha farklı bir sesle gıcırdadığını. Bu gıcırtıların yanı sıra babam kemerini çözerken çıkan sesler: kemer tokasının tıngırtısı, pantolonun ilmeklerinden çekilirken kemerin çıkardığı kayma sesi. Bu sesleri şimdi bile acı duymadan hatırlayamıyorum. Kemerle dövülmenin acısı, öncesinde başlamasını beklerken çektiğim acı kadar dehşetli değildi hiçbir zaman.”

‘Örümcek’ olduğunu hayal ediyor

Günlükten öğrendiğimiz kadarıyla babasının Hilda adındaki bir fahişeyle birlikte olmaya başlaması sonrası evde her şey iyice değişiyor. Anne daha mutsuz, baba daha sinirli, Dennis daha da içine kapanık. Okula gitmeyi bırakıyor, odasında öldürüp sakladığı kara sineklerle oynuyor, annesinin ona anlattığı örümcek hikâyesini ve kendisinin de annesinin ona seslendiği gibi ‘örümcek’ olduğunu hayal ediyor. Ve bir örümcek gibi babasını takip etmeye başlıyor. Hilda’yla nehir kenarında sevişmelerini, sonra bahçedeki kulübeye gittiklerini, her şeyi görüyor. Ve bir gün annesi de onları kulübede basınca olanlar oluyor. Babanın söylediğine göre anne Kanada’ya kardeşinin yanına gidiyor, Hilda cici anne olarak eve kapağı atıyor, Hilda’nın fahişe arkadaşları evi dolduruyor, Dennis neredeyse görünmez olarak yaşamaya başlıyor. Göründüğünde ise ya aşağılanıyor ya dalga geçiliyor.

“Ne zaman mutfakta Hilda ve babamla beraber olsam hemen aralarında işaretleşmeler başlıyordu, bu işaretleşmelerin tek bir amacı vardı: beni gülünç duruma düşürmek. Bundan bahsettiğim zaman da hemen inkâr ederlerdi, sonuç olarak algılarıma güvenemez hâle geldim ama benim düşüncelerime göre olup biten buydu.”

Akıl hastalıkları hastanelerini ustalıkla anlatıyor

Dennis’in güvenilir bir anlatıcı olmadığını söylemiştim, günlüğüyle geçmişe giden ve her şeyi berrak bir zihinle yazıyormuşa benzeyen Dennis yaşadığı güne döndüğünde gittikçe dengesizleşiyor. Bir anda bir bakıyoruz pansiyon sahibi Bayan Wilkinson’un Hilda olduğundan emin oluyor ve bu kez kadının peşine düşüyor. Bu arada tavan arasındaki ölüler, eveki ölü ruhlar ve Dennis’in vücudunu sarmaya başlayan örümcekler ve kurtçuklar açıklanmadan kalmaya devam ediyor.
Psikolojik bir suç romanı değil ‘Ben Örümcek’ ama yine de spoiler vermemek adına Dennis’in geçmişinde olan biteni anlatmayacağım. Elbette yazarın akıl hastalıkları hastanelerini ustalıkla anlatması bahsinde geçtiği üzere 20 yıl boyunca yaşadığı yerin Kanada değil bir hastane olduğunu tahmin etmek mümkün. Zaten romanın yarısında Dennis bunu bize itiraf ettikten sonra her şey çorap söküğü gibi çözülüyor. Bizim de anlatılanlarda birbirini tutmayan yerleri tespit etmemiz kolaylaşıyor.

Hastaneye ne zaman ve niçin yattığı, orada geçirdiği sürede yaşadıkları, dostlukları, etkilendikleri, yaptığı işler, bahçe işlerinde ustalaşması öylesine ince ince anlatılmış ki hastane işleyişini anlamakla kalmıyor, 1940’larda böylesine yetkin bir sistemin varlığına şaşırıyorsunuz. Çünkü aynı dönemde Amerika’da ya da ülkemizde akıl hastalarına yapılanların nasıl korkunç olduğunu pek çok yerde okuduk, duyduk.

Hissettiğim atmosferi Cronenberg’in ‘Örümcek’ filminde gördüm

Patrick McGrath insan zihninin büyüleyici olduğu kadar korkunç da olduğunu bize son derece iyi kotarılmış bir kurguyla, derin bir psikolojik yetkinlikle anlatıyor. Kitabı okuduktan sonra yazarın senaryosunu yazdığı, David Cronenberg’in yönettiği 2002 yapımı ‘Örümcek’ filmini de izledim, ki genelde yapmam. Hissettiğim atmosferi bir de gözlerimle görmek istedim, gerçekten iyi bir iş çıkarılmış ama elbette roman çok daha zengin. Yine de Dennis için her şey hangi noktada değişti, o algının “çıt” diye kırılmasına ne sebep oldu, tam olarak filmde izleyince anladım.

Hiçbir zaman çocuk yapmaması gereken insanların elinde heder olan bunca çocuğa bugün bile bir çözüm bulamıyoruz, çekirdek ailelerin kutsandığı bu sistemde eziyet gören, kurtulmak için zihninde kendisini kişiliklerle bölen kim bilir kaç çocuk vardır, düşünmek bile can acıtıyor. İnsan zihni gerçekten iyi anlamda da kötü anlamda da büyüleyici. Akıl hastalıklarını merak ettiğim kadar onlardan korkuyorum da ve sanırım bu korkumda haklıyım.

Epona Dublinesk’in Patrick McGrath yayımlamaya devam etmesini ve her kitabını doktora derecesini McGrath üstüne yazdığı tezle alan Onur Işık’ın ustalıkla çevirmesini umalım.

Ben Örümcek
Patrick McGrath
Çeviren: Onur Işık
Epona Yayınları, 2024
roman, 260 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.