Türk-İş’in açıkladığı temmuz ayı açlık ve yoksulluk sınırı rakamları, ekonomik programın mevcut haliyle sürdürülmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor.
Türk-İş’in açıkladığı temmuz ayı açlık ve yoksulluk sınırı rakamları, ekonomik programın mevcut haliyle sürdürülmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor. İş dünyası planlanan vergi tedbirlerine karşı çıkıp paketten çıkarabilirken, çalışan kesimin taleplerini kabul etmeyen iktidarın, mevcut anlayışıyla bu ekonomik programın devamını getirmesi her geçen gün zorlaşıyor.
Toplum da bu tabloyu gördüğü için, uygulanan ekonomik programa ve uygulayan bakanlara karşı güvensizlik belirtiyor. Metropol anketlerine göre halkın büyük bölümünün en büyük sorun olarak, büyük bir ağırlıkla, ekonomiyi gösterdiği, memnuniyetsizliğin her geçen gün arttığı sonuçları çıkıyor. Bununla birlikte yeni ekonomik programın mimarı olan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in beğeni oranı da anketlerde çok düşük kalmış. Sadece muhalefet parti seçmenleri değil, AKP ve MHP seçmenleri de, büyük çoğunlukla memnuniyetsizliklerini dile getirmişler.
Mevcut ekonomik tabloya bakarsak, anket sonuçlarının böyle çıkması çok doğal sayılmalı. Yıllık enflasyon oranlarında belli bir düşüş sağlandığı zaman hoşnutsuzluk oranı azalacak denilebilir ama unutmayalım ki; en azından 2025 yılı sonuna kadar bu programın sıkı biçimde sürdürülmesi gerekiyor. Hatta mevcut duruma göre çok daha sıkı tedbirlerin de programa eklenmesi lazım ki; belirlenen tek haneli enflasyon hedefine ulaşmak mümkün olsun.
Türk-İş’in belirlemelerine göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin; sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı, yani açlık sınırı, 19 bin 234,43 TL ’ye yükseldi. Bu rakam asgari ücretin 2 bin 232 lira üzerinde olduğunu, yani bir asgari ücretli çalışanın ailesinin sadece gıda harcamasını bile artık karşılayamadığını gösteriyor.
Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplamı yani yoksulluk sınırı ise temmuzda 62 bin 652,87 TL’ ye yükseldi. Bu rakam da iki asgari ücretlinin çalıştığı bir ailede bile gelirin, toplam yoksulluk sınırının ancak yarısına yettiğini gösteriyor. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise Türk-İş tarafından aylık 24 bin 902 TL olmuş, yani asgari ücretli tek başına olsa bile yaşamını idare edecek gelire sahip olamıyor.
Türk-İş, temmuzda mutfak enflasyonunun aylık yüzde 1,35 oranında arttığını, 12 aylık artışın yüzde 64,99’a ulaştığını belirledi. Gıda harcaması tutarı yılbaşına göre 4 bin 185 TL artarken, tüm temel harcamalar için yapılması gereken tutar ise son yedi ayda 13 bin 633 TL artış gösterdi.
Geçtiğimiz Ocak ayında 17 bin TL’ye yükseltilen asgari ücretin satın alma gücü daha ilk aydan erimeye başladı. Daha Mayıs ayı geldiğinde asgari ücret açlık sınırının altında kalmaya başlamıştı. Buna rağmen “gelirler politikası” adı altında asgari ücrete artık yılda tek zam yapılacağı açıklandı ve iktidar bu konuda geri adım atmadı. Mayıs ayında açlık sınırının altında kalmaya başlayan asgari ücret Temmuz’da açlık sınırının 2 bin 235 TL altında kaldı. Aralık ayı geldiğinde asgari ücretli hala 17 bin TL maaş alırken, bir ailenin açlık sınırı, iyi ihtimalle, 30 bin TL civarına çıkacak.
AKP iktidarının yılbaşında asgari ücrete yapacağı zam ise, doğal olarak şimdiden belli değil. Yine ileriye dönük enflasyona göre asgari ücret zammının yapılması gündeme gelirse, bu takdirde yılbaşında yapılacak zam oranının yüzde 20 civarında olması beklenir. Zammın bu oranda kalamayacağı kesin; çünkü yüzde 50 zam yapılsa bile yılbaşında asgari ücretli maaşı ancak 25 bin 500 TL olabilir. Yılbaşı geldiğinde ise açlık sınırının 30 bin TL olacağı beklenir ki; asgari ücret daha 2025 yılı başında bile açlık sınırının altında kalmış olacak.
Çalışan ve emekli maaş zamlarını göz önüne aldığınızda, ister istemez uygulanan ekonomik programının faturasının mevcut dar ve sabit gelirli üzerini yıkıldığı söyleniyor. Bu söylemi değiştirmek için “varlıklı kesimlerden de vergi alacağız”, “doğrudan vergileri artıracağız” söylemleri ortaya atılıyor ama son vergi paketinde gördüğümüz gibi, sermaye kesimi kendisinden alınacak ek vergilere karşı çıkıp, gereken kararların alınmasını engelliyor.
İktidarın bu anlayışını sürdürmesi halinde, yani sadece çalışan ve emeklilerin satın alma gücünü azaltarak enflasyonla mücadeleye devam etmesi halinde, toplumsal rahatsızlıkların artmasının kaçınılmaz olduğu ortada. Her ne kadar, ‘5 yıl seçim yok, bu program kararlıkla uygulanacak” sözleri verilse de, mevcut anlayışın değişmemesi halinde programın sürdürülmesi zora girecek. Zaten kararlılık mesajları verilmesine rağmen, artan hoşnutsuzluklar artınca AKP yönetimince, kök maaşı düşük emekliler için olduğu gibi, ek harcamalar zorunlu olarak gündeme getiriliyor.
Özetle; mevcut vergi paketine yenilerinin eklenmesi, hem enflasyonla mücadelede kararlılık mesajı verilebilmesi, hem de varlıklı kesimler üzerindeki vergi yükünün artırılıp yoksul kesimlerin üzerine daha fazla yük getirilmemesi için gerekli. İktidar gerekli adımları atabilecek mi, açıkçası şüpheli görünüyor.