Halka vergi yağdıran AK Parti, milyarları tek kalemde dev Çin şirketine bırakmaya hazırlanıyor
Eski CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'yla görüşmesinden sonra "Biz kendi aramızda tartışırız, farklı öneriler gelir. Sonunda oturur buna bir karar veririz" dedi.
AK Parti ve CHP arasında ana muhalefetin 47 yıl sonra sandıktan birinci çıktığı yerel seçimlerin ardından başlayan ‘normalleşme süreci’ halen iki kanatta da tartışılmaya devam ediyor.
Liderlerin karşılıklı ılımlı mesajları ve birbirlerini parti merkezlerinde ziyaretleriyle boyutlanan ‘süreç’ MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kimi zaman düşük tonlu kimi zaman sert demeçlerinin ardından tabiri caizse ‘azalarak bitmişti.’
CHP bu süre zarfında ekonomiden siyasete, adaletten eğitime pek çok talebini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kabine üyelerine iletmişti. Ancak somut bir sonuç ortaya konmamıştı.
Zaten bir süre sonra ilişkiler fabrika ayarına dönmüştü. Erdoğan CHP lideri Özgür Özel başta olmak üzere partiyi sert şekilde eleştirmeye başlamış, Özel de bu tavrı ‘manidar’ olarak nitelemişti. Ona göre Erdoğan ittifak ortağı Bahçeli’nin gönlünü almaya çalışıyordu.
‘Normalleşme’ bu habere başlarken de dediğimiz gibi herkesi ‘memnun’ eden bir süreç değildi. Kimilerine göre yapılması gerekiyordu. Kimilerine göreyse yanlıştı, yapılan hataların hatta işlenen ‘suçların’ unutulmaması gerekiyordu. Bunlardan biri de Özel’in selefi Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.
13 yıl sürdürdüğü CHP Genel Başkanlığı görevinin sona erdiği kurultayın ardından yeni yönetime sert göndermeleriyle öne çıkan Kılıçdaroğlu zaman zaman eski ‘yol arkadaşlarıyla’ bir araya geliyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’la Haziran 2024’te akşam yemeğinde buluşmuş, bu adım ana muhalefet cephesinde yeni tartışmalara yol açarken İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla gerilim yaşadığı iddiasını güçlendirmişti.
Hatırlayalım; 14 – 28 Mayıs 2023’teki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinden sonra Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında gerilim yaşandığı gözleniyordu. Ana muhalefet liderinin değişmesiyle sonlanan kurultaya giden süreci bizzat İmamoğlu ‘değişim’ çağrısıyla başlatmıştı.
İki isim yaklaşık bir hafta önce Özel’le birlikte Uluslararası Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri’nde görüntü verdi. Peşinden Kılıçdaroğlu’nun evinde baş başa yemek yediler.
Yaşananlar dikkati çekiciydi elbet. Bunca zamandır görüşmemişlerdi ve şimdi, sürekli birlikte kamuoyu karşısına çıkar oldular. İki gün önce de birlikte eski CHP Tuzla İlçe Başkanı Hasan Uzunyayla’nın oğlunun düğününe katıldılar.
Kılıçdaroğlu bazı soruların yanıtlarını bugün T24 yazarı Murat Sabuncu’yla yaptığı söyleşide verdi. Eski ana muhalefet lideri gazetecinin “Kısa bir süre önce aranızda fikir ayrılıkları, tartışmalar olduğu, aranızın açık olduğu söylenen Ekrem İmamoğlu ile evinizde görüştünüz. Sonra bir düğünde bir araya geldiniz. Bu buluşma, görüntülerden sonra yapılan ‘Kemal Bey ile Ekrem Bey arasında sorunlar giderildi’ yorumlarına ne diyorsunuz” sorusu üzerine şunları kaydetti:
“Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin 7.Genel Başkanıyım. Duygularımla ve kamuoyunun konulara istikamet çizme becerisinin oluşturduğu baskı altında hareket etmem, öyle bir hakkı da kendimde görmem. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu koşullardan hepimiz endişeliyiz. AKP’li seçmen de yakınıyor. Türkiye’yi bu zor cendereden çıkaracak olan parti de Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesi hayati bir önem taşımaktadır. Parti içinde zaman zaman farklı düşünenler olabilir.
Farklı düşünceleri, daha sağlıklı bir yol bulmak açısından olumlu görmek lazım. Yeni arayışlar ve yeni çözüm önerileri elbette olacaktır ve olmalıdır. Ülkemiz ne yazık ki çok ağır sorunlar yaşıyor. Sorunları aşmanın yolu tartışmaktan geçiyor. Akıl akıldan üstündür. Dolayısıyla biz kendi aramızda tartışırız, farklı öneriler gelir. Sonunda oturur buna bir karar veririz. O çerçevede çözümleri partinin çözümü olarak ortaya koyarız. Tek ve ortak motivasyonumuz Türkiye’dir.”
Sabuncu “Farklı pencerelerden bakıp tartışma ortamından sonra yeni baştan parti içinde bir birlik görüntüsü müdür Ekrem Bey ile görüşmeniz, fotoğrafınız” diyerek siyasetçinin yanıtını açmaya çalıştı. Kılıçdaroğlu şöyle karşılık verdi:
“Bakınız, Türkiye’nin otokratik bir yönetim sistemine fiilen geçmesinin önündeki tek engel Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Eğer bu yıkılmaz kale teslim alınır ve ‘müesses nizam’ diye tanımladığımız çarkın bir dişlisi hâline gelirse, bu ülkede herkes hızlı bir ‘İranlaşma- Ortadoğululaşma’ sürecinin izleyicisi olur. Devamı zaten malumunuz. Bu yüzdendir ki, partimizin birlik ve bütünlük içinde hareket etmesi benim en büyük arzumdur. Bunun yolu da partinin sağlıklı bir zeminde kendi içinde de tartışmasından, çözümler üretmesinden geçer. Tabii kendi içinde tartışması derken aynı sorunları tartışan bizim dışımızdaki alanlara da kulak kabartması gerekiyor. Çünkü her tartışmanın doğal olarak bize verebileceği büyük katkılar olabilir. Bu çerçevede bakmak lazım.”
Kılıçdaroğlu normalleşmeye dönük eleştirilerini bahsettiğimiz gibi sürecin başından bu yana sakınmıyor, örtülü veya dolaylı olarak mutlaka her konusu açıldığında tepki gösteriyordu.
Bugünkü söyleşide de farklı bir tavır takınmadı. Sabuncu’nun “Türkiye’nin ekonomide, dış politikada yaşadığı ağır sıkıntılar, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması, Can Atalay’ın vekilliğinin geri verilmemesi, Gezi tutukluları, Demirtaş’ın durumu… Tartışmalar, kavgalar, memlekette kaotik durum var. Bu durumla CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in normalleşme söylemi arasında bir kopukluk gördüğünüzü söyleyen bir tutumunuz olmuştu” sorusuna şu yanıtı verdi:
“(…) Cumhuriyet rejiminin nasıl bir tehlikede olduğunu iyi hesap etmek gerekir. Bu yüzdendir ki; Cumhuriyet Halk Partisi zaptedilemez bir kale olarak ilelebet var olmak zorundadır. Yargıda çürümeye bir başka örnek ise; Cumhurbaşkanı’nın avukatlarıdır. Ben defalarca çağrı yaptım, Cumhurbaşkanı’nın avukatları mal varlıklarını açıklamalıdır. Yargıda istedikleri kararı istedikleri yargıca aldırtabiliyorlar. Böyle bir garabet bizim tarihimizde olmadı, ilk kez oluyor. Hayatı boyunca bir Yargıtay kararının altında imzası olmayan kişi Yargıtay üyesi olarak Anayasa Mahkemesi’ne seçildi. 100 küsur yıllık bir Yargıtay kendi tarihini inkâr ediyor. Bu, devletin yapılanmasında ciddi bir çürümeye yol açıyor.
Şu anda devlet içten içe çürüyor. Uyuşturucu baronları bir tarafta, hırsızlar bir tarafta, dolandırıcılar bir tarafta. Dolayısıyla devleti soyanların el üstünde tutulduğu, hırsızlık, yolsuzluk yapanların el üstünde tutulduğu dönem. Murat Bey, bir devlet kendisini koruma refleksini kaybederse devlet devlet olmaktan çıkar. Şu anda geldiğimiz nokta bu. Bu devletin yeniden inşa edilmesi lazım. Yeniden liyakat sisteminin oturtulması, yargının bağımsız olması, güçler ayrılığının olması yani anayasanın en azından ilk üç maddesinin uygulanabilir olabilmesi lazım.
Yukarıda anlattığım sistemin kurucusu ve devleti bu hâle getiren sarayla ancak mücadele edilir. Normalleşme söylemi bunlara cesaret verir. Neyi konuşacaksınız? Neyi tartışacaksınız bunlarla? Eğer yasama organı yasama organı olmaktan çıkmışsa, yargı yargı organı olmaktan çıkmışsa, yürütme yürütme olmaktan çıkmışsa ve devletin tümü bir kişinin iki dudağından çıkacak söze bağlanmışsa, neyin normalleşmesini konuşacaksınız?
Devlet devlet olmaktan çıktı. Orduda hiyerarşi tamamen bozulmuş vaziyette. Kimin ne iş yaptığı belli değil. Dolayısıyla sistem devasa bir sistemsizlik içerisinde kendisini korumaktan aciz bir devlet yapısı gerçeği ortaya çıkardı. Aklı başında olan herkesin, kendi ülkesini seven herkesin, evlatlarının geleceğini düşünen herkesin bu tabloya dikkatle bakması lazım.
Çiftçi geçinemiyorsa sebebi Erdoğan. İşsizlik varsa sebebi Erdoğan. Halk iki kutup olmuşsa sebebi Erdoğan. Vatanın bekası tehlikedeyse sebebi Erdoğan. Mülteci sorununun, ekonomide iflasın, gençlerimizin yurt dışına kaçmasının, intiharların, ahlaki çöküşün tek sebebi Erdoğan. Kurucu liderimize ‘ayyaş’ diyen o. Kadınlarımıza ‘sürtük’ diyen o. Muhaliflere ‘çapulcu’ diyen o. Gençlerimizi ‘dindar-kindar’ ayıran o. Partimize ‘çöp-çamur-çukur’ diyen o. Genel Başkan’a ‘cibilliyetsiz’ diyen o. Kim yumuşayacaksa, kim normalleşecekse buyursun Murat Bey. Ben asla bunları unutup kabul etmeyeceğim.”