Metin Hoca’nın Soyunma Odası: Sahalarda görmek istediğimiz bir kitap

26 Ağustos 2024
Bu haber 5 ay önce yayınlandı

Profesyonel futbolculuk serüveninden sonra kulübeye geçen Ümit Metin Yıldız, ‘Soyunma Odası’nda futbola dair bambaşka pencereleri, öyküleri aralıyor. Kitap, yaşanmışlıkları felsefi ve edebi bir bakış açısı ve üslubu eşliğinde okuruyla paylaşıyor.

Ümit Metin Yıldız

Futbol büyülü bir oyun. Ve büyüsü yaklaşık 150 yıldır kitleleri sarıp sarmalıyor. Zamana direniyor, yenilmiyor, çekici olmayı sürdürüyor ve her yeni günde, her yeni ayda, her yeni yılda peşinden koşturduğu yığınları daha da çoğaltıyor. Genç kuşaklar, kendilerinden öncekilerinin, babalarının, dedelerinin, hatta daha eski uzantılarının aldığı tadı, zevki ondan almayı sürdürüyor; bir tür miras olarak ellerine tutuşturulan bir bayrağı daha yükseğe, daha uzağa taşımanın mutluluğunu yaşıyor.

Öte yandan bu oyun çok uzun bir süredir bambaşka bir takıyla anılıyor. Eski müptelalarının arsa aralarında, boş alanlarda sadece seyretmekle yetinmediği, icra ettiği, ana öznesi meşin yuvarlak olan bu zevkli uğraş artık ‘endüstriyel’ bir kimliği de üzerine geçirmiş durumda. Bu ne demek? Oyuna ilişkin ‘amatör ruh’ şeklinde tanımlanan o güzelim ifade bir geçmiş zaman tınısı haline gelmiş demek. Futbol artık profesyonellerin elinde biçimlenen, parayla ilişkisi çok net tanımlanmış bir alan ve çarklar çok hızlı, çok acımasız dönüyor. Yine de bütün bu yaralayıcı tortular arasında her daim yeşeren ve varlığını hiç kaybetmeyen bir gerçek, bir umut ışığı var; oyunu insanların gönlüne düşüren o kendine özgü cazibesi, çekiciliği kaybolmuyor. Ve bu özelliği, görünenin ardındaki hikâyelere de önem kazandırıyor, kulak kabartılmaya değer anlatıların varlığına göz kırpıyor, onlara (kısmen de olsa) hayat hakkı tanıyor.

Bizim ‘Metin Hoca’mızdır o

Bu futbola ait ‘hafif’ teorik gezinin ardından gelmek istediğim adres şu: Çocukluğundan bu yana topun ve onun kendisine verdiği zevkin, heyecanın, kimliğin, hayallerin peşinden gitmiş, profesyonel olarak geçimini bu işten kazanmış ve ona mutluluklar kadar hayal kırıklıkları, üzüntüler yaşatmış bir ismin oyuna, kendine, yaşama dair düşüncelerini, tecrübelerini yansıtan ve bunu ‘okur’uyla paylaşma niyetine soyunmuş bir kitap var huzurlarımızda… Evet, Ümit Metin Yıldız ve futbola adanmış, futbolla yoğurulmuş bir serüvenin izleri arasında biçimlenen, yaklaşık bir hafta önce piyasaya çıkan eseri ‘Soyunma Odası’ndan bahsediyorum, bahsetmek istiyorum.

Ümit Metin Yıldız, Konyaspor’a 1988-89 sezonunda transfer olmuştu.

Bizdeki yeri ‘Metin Hoca’ olarak ifade bulan Ümit Metin Yıldız, tanışıklığımız Radikal Spor dönemi başlayan, sonrasında daha bir filizlenen ve nihayetinde kökleşen bir dostluğun da yansımasıdır. Kendisi amatörce başlayan bir sevdayı zamanla profesyonelliğe dönüştürmüş, ‘Süper Lig’de forma giymiş, faal futbolculuk yaşantısı sonrası bir anlamda kamera arkasına geçmiş, teknik direktörlük uğraşında da yardımcılıktan ‘jön’lüğü ulaşmış bir isimdir. Daha doğrusu oyunun her bir sahnesinde, kademesinde yer almış, forma terletmiş, acısını ve kahrını çekmiş bir futbol emekçisidir o. Oyunun elbette ki köklü tarihi boyunca kendi gibilerine çokça rastlamışızdır ama onun farkı, yaşadıklarını, hissettiklerini tarihe not düşme becerisine sahip olması ve bunu yazı yoluyla yapabilmesidir.

İsmi Ümit Yaşar Oğuzcan ve Metin Oktay’dan geliyor

Dünyada bunu başaranlar tabii ki vardır ama bu topraklar yazı-çizi işleri açısından zaten diğer coğrafyalara göre nispeten çoraktır (bunu yazanlar-çizenler açısından söylemiyorum, bu cephede bolluk var elbet, onların seslenişlerinin yankıları açısından, yani okur açısından söylüyorum çoraklığı). Hele hele bir de futbol gibi tutkusu, sevdası güzel ve derin ama onu anlamlandıracak eli kalem tutanları az bir alanın parçasıysanız defanstan sakince top çıkarmalarınız bile çok çok büyük önem arz eder. Ki ‘Metin Hoca’nın çabaları üst üste kanat bindirmeleri, uzaktan sert şut denemeleri, mahir santforun rakip defansı üzerine çekerek arkadaşlarına boş alan yaratma, ince görme, ters tarafa top atma niteliğindedir.

‘Soyunma Odası’ hem kişisel bir tarihin izlerini sürüyor hem de memleket dahilinde herkes tarafından sevilen, arkasında milyonları barındıran bu oyunun dar koridorlarına, sevimsiz yüzlerine, meşakkatli yanlarına, cefasına ve asıl olarak vefasız, ikiyüzlü bireylerine, temsilcilerine de tanıklık ediyor. Sert, haşin, acımasız bir dünyanın çeperleri içinde dolaşırken ön plana çıkmayan değerlere, güzelliklere, genel resmin eksik parçalarına vurgu yapıyor.

Beşiktaş maçında ‘adaşı’ Metin Tekin’le mücadele ederken…

‘Metin Hoca’ kendisinde izler bırakmış her bir anıyı, ruhunun derinliklerini sinmiş her bir tortuyu onun anlattıklarına kulak kabartmaya karar verenlere klasik bir anlatıcı kimliğinin uzağında, edebi tatlarla, kişiliğinin, karakterinin oluşmasına katkıda bulunan figürlerin eşliğinde aktarıyor. Bu toplamın içinde annesi, babası, ailesi, isminin ‘patent hakları’na sahip dayıları (Ümit, Ümit Yaşar Oğuzcan’dan, Metin de Metin Oktay’dan geliyor ve bu iki buluşmanın olmasına dayıları ön ayak olmuş), sevdiği şairler, fikrini zikrine inandığı filozoflar vs. var. Kitap boyuncu bizle paylaştığı ‘hâtırasal’ metinleri kendi iç sesiyle dillendirirken bütün bu bahsettiği arka plan kişilikleri, bilinçaltı ve üstü figürler anlatıya dahil oluyor.

Sedat Balkanlı’dan Metin Kurt’a, Rensenbrink’ten Kocaelispor serüvenine

Gaziosmanpaşa Genç Takımı…

Peki ‘Soyunma Odası’ nerelerde dolaşıyor, nasıl parçalardan bir bütüne ulaşıyor derseniz meseleyi şöyle açabilirim: Çocukluk günlerinden başlayarak Gaziosmanpaşa Genç Takımı’nda yaşanan ilk heyecanlar, mahalle ve yol arkadaşı, meslektaşı rahmetli Sedat Balkanlı’yla Konyaspor çatısı altında yaşadıkları (ki Sedat hatırlanacağı gibi Bursaspor, Galatasaray, Eskişehirspor ve Fenerbahçe formaları da giymişti) ve onun Metin Hoca’nın hayatındaki yeri, önemi, Metin Kurt gibi çok çok özel bir portrenin kendi öyküsüne etkisi, Hollanda’yı ‘Dünya Kupası 78’de sırtlayan ve bir anlamda Cruyff’tan aldığı bayrağı yere düşürmemeye çalışan Rob Rensenbrink’e olan sevdası, Çukurova’da, Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’iin, Yılmaz Güney’in diyarında teknik kadronun içinde yer alarak görev yapmanın hissiyatı, Şekerspor’da geçen günler ve Sergen Yalçın anısı, genel bir çerçevede uzak yörelerdeki takımlarda çalışmadan kaynaklı evden, aileden, eşinden, kızlarından uzakta geçen bir ‘gurbet türküsü’nün sızıları, Tekirdağ’da Çerkezköy Belediyespor, Giresunspor, Orduspor hâtıraları, uzunca kaleme alınmış, içinde naçizane benim sevgili dostum Kenan Başaran’la bizatihi İzmit İsmetpaşa Stadı’nda izlediğimiz Sancaktepespor maçından izlenimlerin de dahil olduğu Kocaelispor serüveni. ‘Sanatçılar Takımı’ unvanlı ‘Ayazma’nın teknik patronu olarak Almanya’da oynanan maç vs. kitapta yer alan konu başlıklarından, uğranılan limanlardan bazıları…

‘Sanatçılar Takımı’ unvanlı Ayazma’nın, Almanya’da oynandığı maç öncesi hatıra fotoğrafı…

“Topla ‘kitap’ arasında bir tiki-taka gibi”

Sanırım hayattaki en zor şeylerden biri içinden geçtiğin zamanı, yaşadığın dönemleri şöyle bir geriye çekilip doğru okumak, doğru yorumlamak, doğru yerlerden ele almak ve öz eleştirini son derece dürüst ve tarafsız gözlerle yapabilmektir… Ümit Metin Yıldız ‘Soyunma Odası’nın sayfalarında, satırlarında bence bu işin üstesinden geliyor. Kitapta yer alan bütün metinler böylesi bir refleksin beraberinde, ‘okur’ denen o büyük jüriye sunuluyor. Ama bu çalışmayı özgün ve farklı kılan sadece anlatılanlar, aktarılanlar ve anlatıcısının refere ettiği noktalar değil; kitabın üslubu, tadı, dokusu da son derece etkileyici. Yazarının kalemine olan hâkimiyeti, kendini ve içinde yer aldığı futbol dünyasını, doğruları ve yanlışlarıyla, heyecanları ve üzüntüleriyle, saha içi ve dışı ayak oyuklarıyla, emekçileri ve ikiyüzlüleriyle ele alışı da yine bir başka takdire şayan yan.

Yeri gelmişken üç bölümden (‘İlk Yarı’, ‘İkinci Yarı’ ve ‘Duraklama Anları’) oluşan bu özel çabayı tanımlama yolunda bir başka kalem erbabından yardım alayım diyorum. Sevgili Tanıl (Bora), Metin Hoca’nın eserine ilişkin yazdığı önsözün bir yerinde şöyle diyor: “Soyunma Odası’ bir futbol kitabı mı, yoksa bir edebi deneme mi? İkisi birden. Topla ‘kitap’ arasında bir tiki-taka gibi.”

Evet, İletişim Yayınları çatısı altında çıkan, edebiyatla, felsefeyle iç içe metinler eşliğinde okunan, izlenmesi çok zevkli bir futbol maçı niteliğindeki ‘Soyunma Odası’ sanırım genel tanımıyla ‘Güzel oyun’a dair bizim edebiyatımızın sınırları içindeki en gönül çelen yapıtlardan biri olarak tarihteki yerini de alacak. Futbolu ve okumayı seven, meseleye “Önümüzdeki maçlara bakacağız”ın ötesinde yaklaşan, oyunu “Puan ya da puanlar alacağız” türü klişeleri aşan bir sevgiyle kucaklayan herkese gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

Soyunma Odası
Ümit Metin Yıldız
İletişim Yayınları, 2024
205 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.