Nisyan: Bir ailenin ve ülkenin en içten, en duygusal, en etkileyici tarihi

28 Ağustos 2024
Bu haber 5 ay önce yayınlandı

Héctor Abad Faciolince'ın içine doğduğu ailenin, öldürülen insan hakları savunucusu babasının hikayesini Kolombiya tarihiyle harmanlayarak anlattığı ‘Nisyan’, son yıllarda okuduğum en içten, en duygusal, en etkileyici kitaplardan.

Geçtiğimiz günlerde okuduğum ‘Nisyan’, şimdiye kadar üzerine iki yazı yazdığım ikinci kitap oldu. Kitaptaki baba-oğul ilişkisi üzerinden ebeveynliğe dair fazlasıyla kişisel bir denemeden sonra, kitabı hak ettiği gibi daha bütünlüklü bir biçimde ele almak için 10Haber Kitap’a da bu yazıyı yazmak istedim. Çünkü anı-aile biyografisi olarak okuyabileceğimiz ‘Nisyan’ gerçekten de son yıllarda okuduğum en içten, en duygusal kitaplardan biri olabilir.

Kolombiya, Medellin’de 1958’de doğan Héctor Abad Faciolince içine doğduğu aileyi, anne ve baba tarafını, aile tarihlerini, kardeşlerini, yaşamlarını Kolombiya tarihiyle harmanlayarak aktarıyor ki maalesef yine bize çok benzeyen bir Latin Amerika ülkesiyle karşı karşıya olmamız, ziyadesiyle üzücü. Héctor Abad Faciolince bu kitabı 1987’de öldürülen hekim, insan hakları savunucusu babası Héctor Abad Gómez’e övgü, sevgi, saygı duruşu gibi yazmış.

Faciolince okumaya ‘Nisyan’la başlayın

Latin Amerika edebiyatı öyle zengin bir kaynak ki Türkçeye pek çok yazar çevrilmiş olsa da, çevrilmeye devam etse de bilmediğimiz, duymadığımız ne kadar değerli yazarlar var. Héctor Abad Faciolince de bunlardan biri. Türkçeye ilk kez ‘Angosta’ adlı romanıyla çevrilen yazarın hemen ardından yayımlanan bu anı kitabı da aynı yayınevi, Livera’dan ve aynı çevirmen Banu Karakaş’tan. Ben ‘Angosta’yı okumadım ama başka okurlardan da çevirmenden de Faciolince okumaya asıl olarak ‘Nisyan’la başlamak gerektiğini duydum.

“Evde on kadın, bir oğlan çocuğu ve bir adam yaşıyordu” cümlesiyle başlayan kitapta bu kadınların kim olduklarını -beş kız kardeş, anne, iki hizmetkâr kız, hayatta olmayan ninenin emektar bakıcısı azıcık sağır, kör Tata ve bir rahibe- detaylarıyla öğreneceğiz. Evdeki bu kadın kalabalığından birbirlerine sığınarak hayatta kalan adam ve oğlan çocuğu ise kitabın adandığı baba Héctor Abad’la oğul Héctor Abad.

Kayırılan oğlan çocuğu olduğunu yıllar sonra farketmenin utancı

Kitabın en içten taraflarından biri yazarın aslında oğlan çocuğu olduğu için kayırıldığını, hatta babasıyla ikisinin pek çok işten uzak tutulduğunu, evdeki kadın kalabalığının tüm pratiklikleri ve becerileriyle her şeyi hallettiklerini büyüdükçe fark ettiğini ve bunun ne kadar utanç verici bir durum olduğunu itiraf etmesi. Biliyoruz ki bu ayrıcalığı yaşayan pek çok erkek bunun ayrıcalık olduğunu dahi düşünmeden yaşayıp gidiyor.

Héctor Abad Faciolince ailesinin hikâyesini ilerletirken bize bugün Kolombiya dendiğinde aklımıza gelen uyuşturucu kartelleri, çeteler, gangsterler nasıl peyda oluyor, koca bir halk Katolik kilisesiyle nasıl aptallaştırılıyor, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD nasıl dünyanın farklı farklı yerlerindeki ülkelerde benzer planları uygulayarak kelimenin tam anlamıyla her şeyi mahvediyor, gösteriyor neredeyse.

Feminist sayılabilecek ama dindar anne

Çok zengin olmayan ama eğitimleri ve işleri dolayısıyla üst orta sınıf sayılabilecek bu ailede baba Héctor Abad Gómez liberal eğilimli aileden geliyor. Dönemine göre feminist sayılabilecek, kocası çalışmasına karşı çıkmasına rağmen bina yönetimi işine giren, bu işi büyüten, kızlarını da şirketine alarak bu sayede ömrü boyunca kocasının halk ve insan hakları yararına çalışmasını sağlayan anne ise çok gariptir ki muhafazakâr ve dindar bir aileden. Evdeki bu ikilik birbirini çokça seven karı koca sayesinde hiç sorun yaratmadan normal kabul ediliyor, çünkü ne olursa olsun sorunların çözümünde mevzubahis her zaman çocuklarının ya da halkın iyiliği.

“Bazen ikisinin de dedikleri gerçek hayatta yaptıklarına uymaz, bazı konularda agnostik olan mistik, mistik olan materyalist davranır, bazen bunun tam zıddı gerçekleşir, idealist olan kayıtsız, ırkçı ve bencil, materyalist ve ırkçı olan ise her insanı eşit gören bir Hristiyan gibi davranırdı. Sanırım tam da bu yüzden birbirlerini bu kadar sevip sayıyorlardı. Çünkü annem babamın bonkör ve tutkulu düşüncelerinde yaşam sebebini görüyor, babam ise annemin davranışlarında düşüncelerinin pratik düzlemde gerçekleştiğini görüyordu.”

Bazı açılardan liberal, bazı açılardan sosyalist

Baba Héctor Abad Gómez, Amerika’da koruyucu hekimlik alanında uzmanlaşmış, ülkesine döndükten sonra da halkının yararı için çalışmaya başlamış. Halkı eğitmek, temiz suya, yiyeceğe erişimini sağlamak, hijyenin basit kurallarını öğreterek ölümleri azaltmak en büyük amacı olduğu için üniversitede verdiği derslerin yanında öğrencileri sahada gözlem ve pratikle yetiştiriyor.

Bazı açılardan liberal, bazı açılardan sosyalist, bazı açılardan ise agnostik olan insan hakları savunucusu bu hekimin daha 60’lı yıllardan başlayarak faşist hükümetlerin gözüne batmaya başlaması, önceleri başlarından atmak için bahanelerle habire yurt dışı görevlerine gönderilmesi, sonra baş edemeyince üniversiteden uzaklaştırılması, en sonunda da göz göre göre, gazetelerin, gangsterlerin hedef göstermesiyle öldürülmesi ne kadar da tanıdık, değil mi?

İnce ince işlenen plan yine tutmuş, İspanyol Katolikliğinin gölgesinde yaşayan halk dualarla uyutulmuş, halkı için çalışan yerli rahipler oradan oraya sürülmüş, devlet okulları hiç kimsenin çocuğunu göndermek istemeyeceği denli bozulmuş, 80’li yıllara gelindiğinde sokaklarda hocaların, öğrencilerin birer birer vurulması, faşist çetelerin ve uyuşturucunun yayılması hızlanmış ve ‘Kırmızı Pazartesi’ misali sonunu baştan bildiğimiz bu kitapta baba Héctor Abad’ın öldürüleceği 1987 yılına geldiğimizde belki de artık yeniden umutlanmak için çok geç kalınmıştı.
-Yukarıdaki paragrafta sadece dinin adını değiştirerek bambaşka ülkelerin kaderini de anlatabileceğimizin farkındasınız, değil mi?-

“Birkaç yıl sonra Medellin’in mahalleleri, katliamların, haydutların ve tetikçilerin yuvası hâline geldiğinde, devlet gibi Kilise de bu yerlerle bağlantısını çoktan kaybetmişti. Onları kendi hâllerine bırakmanın en iyisi olacağını düşünmüşlerdi, böylece kaderlerine terk edilen bu bölgeler, vahşi katil sürülerinin yabani otlar gibi her yerde bittiği yerler hâline geldi.”

Öldürülen babanın cebinden çıkan Borges şiiri

Böylece Héctor Abad Gómez uğruna çalıştığı halkına yardım için toplantıya gittiği okulda pusuya düşürülmüş, haince vurulmuştu. Cebinden kendi isminin de bulunduğu gazetelere gönderilen tehdit edilenler listesiyle birlikte Borges’in ‘Kitabe’ adlı sonesi de çıkmıştı.
“Olacağımız nisyan olmuşuz çoktan
Element tozu bizi görmezden gelen
Kırmızı Âdem iken şimdi
Tüm insanlar olan ve görmeyeceğiz.”

Babasıyla vedalaşabilmek için

Bu cinayetten 20 yıl sonra babasının hep onu desteklemesi sayesinde yazar olmuş Héctor Abad Faciolince ise babasıyla vedalaşabilmek için bu kitabı yazacak, bu sayede belki de nisyan ertelenecek. Çünkü ben binlerce kilometre ötede böylesine sevgi dolu ve şefkatli bu babayı tanıyacak, onun ebeveynliğine duyduğum hayranlık sayesinde oğlum için bir yazı yazacağım. Aynen yazarın da bize son satırlarda söyleyeceği gibi:

“Eğer ki benim hatıralarım sizlerden bazılarınızda bir ahenk bulursa ve benim hissettiklerim anlaşılırsa ve bazılarınızın hissettikleriyle de özdeşleşebilirse, o zaman sonunda dönüşeceğimiz bu nisyan, bu harflerin üzerinde bir kez olsun durmuş ama az ama çok sayıda göz sayesinde, nöronlarının geçici yansımasında bir an daha ertelenebilir.”

Bizi son yıllarda okuduğum en etkileyici kitaplardan biri olan ‘Nisyan’la buluşturan genç yayınevi Livera’ya, bu anıları kusursuz bir biçimde çeviren Banu Karakaş’a minnettarım.

Nisyan
Héctor Abad Faciolince
Çeviren: Banu Karakaş
Livera Yayınları, 2023
roman, 320 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.