Mutlu sandığımız hayatımızın ortasında bir Çatlak

29 Ağustos 2024
Bu haber 5 ay önce yayınlandı

10'uncu baskıya ulaşan '6.27 Treni'nin yazarı Jean-Paul Didierlaurent, 'Çatlak'ta evinin duvarında gördüğü ufak çatlakla mutlu sandığı hayatı altüst olan bir adamın hikayesini anlatıyor. Okuru usul usul içine çekip şok eden üst düzey bir roman.

Bir gün bir çatlakla karşılaşsanız ne yapardınız? Duvarda veya ruhunuzda? İkisi için de geçerli bu soru. O çatlağı onarana kadar mücadele mi ederdiniz, kendi kendine kapanmasını mı beklerdiniz yoksa çatlağın sebeplerini mi araştırırdınız? Çatlaklar nereden gelir ve bir çatlak ilkin neden oluşur?

Fransa’nın belki de en mühim çağdaş yazarlarından Jean-Paul Didierlaurent, kısacık ömrüne dört roman sığdırabildi. Yetenekli, cesur ve başarılı bir yazar olan Didierlaurent, ne yazık ki 2021 senesinde kansere yenik düştü. 1962 Vosges doğumlu yazar, reklamcılık sektöründe uzun bir süre çalıştıktan sonra esas tutkusu olan yazmaya adadı kalan ömrünü. İlk romanı ‘6.27 Treni’  (Le Liseur du 6h27) 2014’te yayımlandı, 2015’te ise Rob Schwartz tarafından İngilizceye çevrildi. Ülkemizde de tanınmasını sağlayan ‘6.27 Treni’, 2017’de Aysel Bora çevirisiyle Can Yayınları’ndan yayımlandı.

Bir kağıt dönüşüm fabrikasında çalışan, sıradan bir hayat yaşayan Guylain Vignolles’in hikâyesini anlatan ‘6.27 Treni’, dünya çapında büyük yankı uyandırdı. Türkiye’de de epey sevilen ve 10’uncu baskıya ulaşan bu kitap, yazarın alametifarikasını ortaya koyuyordu: sıradan insanların yaşamını değiştiren küçük bir olayın ateşlemesiyle oluşan değişimler silsilesi. Nitekim Guylain hem iş gereği de olsa kitaplara zarar vermekten nefret ediyor, hem de bir balık ve eski bir çalışan arkadaşı dışında yalnız olmanın acısını çekiyordu. Bu monoton yaşamını değiştiren bir küçük tesadüf sonrasında bambaşka bir yöne evrildi kaderi.

2018’de yayımlanan ‘Çatlak’ (La Fissure) romanı da okuruna Guylain kadar ilgi çekici bir karakter sunuyor: Xavier Barthoux. Sıradan bir adam daha: uzun bir müddet çalıştığı işi, güzel bir karısı, Bella isminde bir köpekleri, kentin içinde ve dışında olmak üzere iki evi var. Mutlu bir adam olduğunu düşünen Xavier’in bu ‘büyülü’ yaşamını ufacık bir durum bozuyor: duvardaki bir çatlak, tam da asmaların arasında.

Türkçedeki ilk kitabında olduğu gibi, baş karakterin yaşamının akıbetini değiştiren olaylar silsilesi böyle başlıyor. Xavier’in gözlerindeki mutluluk perdesi bir anda yok oluyor, yaşamının menfi yönleriyle karşı karşıya kalıyor. Aslında karısını o kadar da sevmiyor, alışkanlıklardan dolayı ona katlanıyor, Bella’dan hiç hoşlanmıyor.

Bahçe cüceleri satan bir firmada çalışan Xavier, hayatının o kadar da iyi gitmediğini fark ettiğinden motivasyonunu kaybediyor, beklenen satış performansını sergileyemiyor. Şirketin en son ürünü olan Pamuk Prensesler de aynı dertten muzdarip: tabanlarında bir defo olarak çatlakları var! Bunun üzerine evrenin kendine işaretler yolladığını düşünüyor Xavier, hem duvardaki, hem de ruhundaki çatlağı onarmak istiyor. Günden güne gerçeklikten kopmaya başlayan adam, eski modellerden olan 8 Numara ile (şirketin sattığı cüce modellerinin isimlendirilmesi bu şekilde yapılıyor) yoldaşlık yapmaya başlıyor, onunla konuşup akıl alıyor, dertleşiyor, kavga ediyor, hayatına başkaldırıyor.

Son raddeye gelip işler çığrından çıkınca da kendini Yeni Zelanda’da buluyor. Evlerinin duvarındaki çatlağın antipodunun dibinde. Waitangi’de. Her şeyin tersini, aksini, zıddını veyahut yang’ini buluyor Xavier, belki de buna inanmak istiyor. Ya onları mütemadiyen darlayan komşuları Helene Aspic’in ikizi Eva Adams’ın gelip onu bulması? Bu da mı hayal ürünü?

Didierlaurent, tutturduğu metaforik dille okurunu bir labirente sokup çıkmaz yollardan geri döndürüyor. ‘6.27 Treni’nden farklı olarak bu defa daha tutkulu bir tarz yakalayan yazar, baş karakterin yolculuğuna adım adım eşlik etmemizi, acele etmememizi istiyor. Bu bağlamda da çatlak çok kuvvetli bir metafor olarak metin boyunca bizimle kalıyor fakat romanın sonunda öyle bir açılım oluyor ki bu metaforda, hiç beklenmedik bir hakikatle yüz yüze kalıyoruz. Taşlar yerine oturuyor, okurun yüreği güm güm atıyor o noktada, zirâ Didierlaurent usul usul gelip okurunu şok etme meziyetine sahip bir yazar.

Romanın sıradan yaşamlarımızda açılan çatlaklara dair çok açık bir mesajı var, bunu da sübjektif olarak yorumlamamıza müsaade ediyor, okuruna alan açıyor. Gündelik yaşamlarımızda yaşadığımız açmazlara ışık tutuyor, bir yandan da değişim gücünün elimizde olduğunu gösteriyor bizlere. Bunu yaparken son derece aşina olduğumuz ögeler kullansa da, okuduğumuz pek çok şeye benzemesine rağmen, eşsiz bir okuma deneyimi sunuyor ‘Çatlak’.

Edebiyat dünyasına orijinal, komik, meşru bir antikahraman kazandırıyor yazar, ilk etapta kalıplara sığan bir karakter izlenimi verse de, metamorfozuyla birdenbire kuralları yerle bir ediyor Xavier. Bunu yaparken sınırları zorlamayı da ihmâl etmiyor. Esasında hepimizin içinde saklı olan gücün ortaya çıkmasında minicik bir çatlağın epey işlevsel olduğunu kanıtlıyor, nitekim romanın sonunda devcileyin bir hazza evriliyor Xavier’in sıkıntısı.

Yazarın sayılar ve anlamlarıyla yakından bir ilgisi, bir düşkünlüğü olduğu söylenebilir. Türkçeye aktarılan her iki romanında da sayılarla bir hokkabaz misali oynuyor, onları özenle yerleştiriyor, gizli anlamlar yüklüyor. İlk romanda saatlerin ehemmiyeti, ikincisinde cücelerin modelleri ve koordinatlar gibi. Lost dizisinin ünlü sayıları gibi, Didierlaurent romanlarının da kendine has rakamları var dedirtti bana okurken.

‘Çatlak’ romanı okudukça içine doğru genleşen, genleştikçe de anlamlandırılabilen bir roman, üst düzey bir kurmaca ürünü. Maksimum keyifle okunurken bir yandan da düşündürüyor. Düşündükçe romandaki her şey anlamlı gelmeye başlıyor, ardından tüm anlamlar önemini kaybediyor, yeniden arayışa giriyoruz. Yapboz özelliğini sonuna kadar kaybetmeyen bir eser var karşımızda. Okuruna sunduğu tüm güzellikleriyle iyi bir roman ‘Çatlak’, bir yandan da bittikten sonra bir ukde bırakıyor içimizde; bu başarılı yazardan yeni bir şey okuyamayacak olmak… Yine de her iki romanıyla da zihinlerde yer edecek bir isim Jean-Paul Didierlaurent.

Çatlak
Jean-Paul Didierlaurent
Çeviren: Mehmet Moralı
Can Yayınları, 2024
roman, 224 sayfa.

6.27 Treni
Jean-Paul Didierlaurent
Çeviren: Aysel Bora
Can Yayınları, 2023 (10. baskı)
roman, 136 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.