Atatürk vizyonuna kinle saldırılmasaydı Narin bugün hayatta olacaktı

16 Eylül 2024

19 ve 20. yüzyılın önemli filozoflarından kabul edilen John Dewey 20 Ekim 1859’da ABD’nin Vermont eyaletinin Burlington kentinde dünyaya gelmişti. Dewey ülkenin kırsal alanında modern yaşam oluşturulmadan ülkenin  tümünün modernleşip gelişemeyeceğini görmüş ve çalışmalarını bu amaca yönlendirmişti. 1894’ten itibaren Chicago Üniversitesi’nde felsefe, psikoloji ve pedagoji bölümlerinin başkanlığını yaptı. Dewey okul, toplum ve eğitimin tek tek değil bir arada ele alınıp bunlar arasında ortak çalışmayla kırsal alandaki modernleşme ve gelişmenin sağlanabileceğini düşünüyor ve bu yönde yazılar yazıyordu.

***

Okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80’lik bölümü köylerde yaşıyordu.

Kurtuluş savaşından çıkmış ülkemizde ekonomi, sosyal ve kültürel yaşam bulunmamaktaydı. Atatürk silahla yapılan savaşı kazanmıştı, ama şimdi de beyniyle savaşıp enkazdan bir ülke oluşturmak zorundaydı.

dünya tarihinde ender görülen bir deha olduğundan Atatürk köylerimizde gelişme ve modernleşme olmadan ülkenin gelişemeyeceğini görüyordu.

***

Ve onun talimatıyla önceden okuyup çalıştığı John Dewey Türkiye’ye davet edildi. Atatürk aslında ne yapması gerektiğini biliyordu, ama john Dewey gibi meseleye kafa yormuş bir aydının da fikrini almak istemişti.

sonuçta John Dewey ülkemizdeki köylerin durumunu, eğitimin halini inceledi ve Atatürk’e sunulmak üzere rapor hazırladı.

***

Cumhuriyet’in ilk yıllarında “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” temelinde çağdaş ve laik esaslara dayalı bir eğitim reformu gerçekleştirilmeye çalışılırken John Dewey’in raporundaki önerilerden de yararlanıldı. 

Özellikle 1925 yılının sonlarında Maarif Vekâleti görevini üstlenen Necati Bey döneminde başta bakanlık örgütü olmak üzere eğitim sistemine yeni düzenlemeler getirildi. Necati Bey göreve geldikten sonra yaptığı açıklamalarda pek çok kez “Dewey Raporu”na atıf yaptı. 

Bakanlık merkez örgütünü bir bürokrasi makinesi olmaktan çıkartıp fikir ve ilham kaynağı haline getirmek için Talim ve Terbiye Dairesini kurdu. Böylece eğitim sistemini bilimsel metotlara dayalı, ülkenin ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık gereklerine uygun, en önemlisi eğitimin kişilerin değişmesinden etkilenmeyecek esas şartlarını, programını hazırlayacak bir kurul oluşturulmuştu. 1926 Bütçe Kanunu ile yine Dewey’in raporuna dayanarak bakanlık merkez örgütünde inşaat, hıfzıssıhha ve yüksek öğretim müdürlük ve daireleri kurulmuştu.

***

zihinsel ve teşkilatla ilgili hazırlığın tamamlanmasından sonra Atatürk’ün kafasındaki modern Türkiye’nin kurulmasında en önemli rolü alacak cumhuriyet köyleri ve köy enstitüleri projesinin uygulamasına geçilmek için hazırlıklar başladı.

halkın büyük çoğunluğunun cahil olmasından yararlanarak onların dini duygularını sömürüp ülkenin çağdaşlaşmasını engelleyip ülkeyi mahvetmekten çekinmeyecek insanların var olabilme koşulları böylelikle oradan kalkacaktı.  

Köylerimiz insanca yaşanır ve modern hayatın gereklerine sahip yerler haline getirilerek aydınlık ve modern Türkiye’nin temelleri sağlam tutulacaktı.

***

Paris ve Viyana gibi şehirlerin yerleşim planına uygun dairesel yerleşime sahip olacak cumhuriyet köylerinin hepsinde okul, kütüphane ve sağlık ocağı yer alıyordu. köye gelecek öğretmen, doktor ve ebeler için evler inşa edilmişti. ayrıca her cumhuriyet köyünde o köye özel itfaiye, fabrika, otel, telefon santralı ve gençlik ve spor kulüpleri bulunuyordu. ayrıca her köyde tavuk, tavşan ve arıcılık birimleri de oluşturuluyor ve tarımsal ürünlerin çeşitlendirilmesi için gönderilen uzmanlar aracılığıyla köylüler eğitiliyordu.

***

sadece bu vizyon bile insanın Atatürk’e gönülden hayran olması için yetip artsa bile ben Yılmaz Özdil’den bu köylerin bilmediğim bir başka yönünü de öğrenince Atatürk’e sevgim, saygım daha da arttı.

Düşünsenize henüz evcil hayvan kavramının bile olmadığı bir dönemde Atatürk büyük vizyonu ile her Cumhuriyet köyünde mutlaka bir hayvan mezarlığı oluşturulmasını da istemiş.

o hayattayken projesi tamamlanan her köyde bu mutlaka bulunuyordu da.

***

Atatürk, enkaz halinde bir coğrafyada sıfırdan bir ülke yaratmak için çalışmakta ve olmayan bir ekonomiyi oluşturmak ve nerdeyse tamamen cahil olan ülke nüfusunu modern hedeflere de yönlendirmekte olduğundan, yani yapılması gereken muazzam işler olduğundan bu Cumhuriyet köyleri projesi onun yaşadığı sürede arzu ettiği kadar yaygınlaşmadı.

***

Köy enstitüleri projesi de elde planlar, projeler olmasına rağmen ancak 1940 yılında başlayabildi. 

1940 yılından başlayarak tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. 

Türkiye’de seçilen, şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın, tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı enstitüler. 

Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak, hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine gündelik yaşam ihtiyaçlara yönelik eğitim amaçlanıyordu. köy enstitülerinde öğretmen olmak bir iş değil, asında bir ülke aşkıydı.

***

1954 yılına kadar Köy Öğretmen Okullarında 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti.

1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, üç balıkhane, 100 km de yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.

***

şimdi siyasi görüşünüz ne olursa olsun, dini inanışınız olsa da olmasa da vicdanınızı dinleyin ve dürüst cevap verin. 

Eğer Anadolu’nun aydınlık din anlayışına uygun olmayan siyasi dindarlığın kindar ve nefret dolu saldırıları olmasaydı ve Demokrat Parti tarafından köy enstitüleri uygulamasına son verilmeseydi, Narin’in bugün yaşamaya ve ölüme mahkum edildiği köyde sağlık ocağı, modern bir okul sistemi, insani modern yaşam koşulları olsaydı Narin’in sonu böyle olabilir miydi. 

Köy Enstitüleri sadece modern yaşam oluşturmuyordu, ayrıca modern aydınlanmacı fikirlere sahip bireyler de yetiştiriyordu. Modern ve aydınlanmacı fikirler ile dolu bireylerin olabildiği bir ortamda Narin’in  böyle vahşi bir şekilde öldürülmesi  düşünülebilir miydi.

***

şimdi bakıyorum da sosyal medyada Atatürk’e türlü hakaret eden ve ona saldıran kindar ‘dindarlar’ gibi onlara benzer  tavırları alabilen sözde modern liberaller bile ne kadar üzüldüklerini anlatan gözyaşlı mesajlar yayınlayabiliyor.

Be kardeşim şimdi buna ne kadar üzüldüğünüzü göstermek yerine nelerin neden olmakta olduğunu anlamak için biraz kafayı çalıştırmanın yeri de gelmedi mi sizce.

Köylerimize aydınlığı getirecek Atatürk ve Cumhuriyet vizyonunun neden ve hangi amaçla bilinçli tahrip edildiğini ve bugünlere nasıl ve kimler nedeniyle geldiğimizi anlamazsanız eğer gerçeklere ulaşmamız ve Narin’e gerçekten ne olduğunu anlayabilmeniz de mümkün değil.

***

konuşan kafaların ‘muhalif’ kanalları da dahil olmak üzere sanki ortada bir komplo varmış gibi kimse gerçek nedenleri nedense konuşmuyor ve sadece her şeyi açıklar görünüp aslında hiçbir şeyi açıklamayan feodalizm gibi kavramların arkasına saklanıyor. 

cumhuriyet vizyonu bilinçli bir şekilde tahrip edildiği için kimse bu hale düşmemizin ve ülkesine dünyada ilk kez çocuk bayramı hediye eden bir Cumhuriyetten bir çocuklar cehennemine nasıl dönüştürüldüğümüzün gerçek nedenini konuşamıyor.

***

bunu şimdi konuşması beklenen CHP yönetimi ne yapıyor dersiniz.

Atatürk vizyonunu hatırlatıp şimdi düşülen acıklı durumun sorumluluğunun bu vizyona saldıranlar olduğunu anlatacak yerde, ne olduğu belirsiz bir romantizm ile normalleşme gibi temelde anlamsız şeylerle uğraşıyorlar. bu hale getirilmiş bir ülkede normalleşmenin ne anlama gelebileceğini aslında kimse de  bilmiyor.

Özgür Özel ve arkadaşları hiçbir şeyden utanmıyorlarsa bile oturdukları koltukta oturmuş Bülent Ecevit’ten utanmalılar bence.

***

Ecevit Atatürk’ün modernleşme projesinde köylerin yerini tam anlamış bir liderdi.

bu yüzden iktidardayken köy enstitüleri vizyonunun devamı sayılabilecek köy kent projesini başlattı.

Dokuz köy seçildi ve oralara 160 kilometre çok şeritli yollar yapıldı.

O köylere su baskınlarını önlemek için köprüler inşa edildi. Foseptikler kapatıldı, temiz  içme suyu projeleri  yaptırıldı, köylere santrallar, jeneratörler, sağlık ocakları kondu, her köye ambulanslar, kütüphaneler, köyler arası gezici kütüphaneler,  tarımsal sulama tesisleri oluşturuldu.

***

Atatürk’ün vizyonu gibi büyük bir vizyondu bu. Ancak bütün bunlar yapılırken ülkede yaygınlaştırılmaya çalışılan siyasi dindarlığın gerici militanları de ideolojik faaliyetteydi.

sonuçta ilk seçimde yapılan bunca hizmet ve yaratılan onca güzelliğe rağmen Ecevit’e bu dokuz köydeki 1700 seçmenden sadece dört oy çıkabildi. hurafelere dayalı siyasi dindarlığın ülkeye yapabileceği kötülüğün ilk işareti bence orada verilmişti, sonrası da malum, bugünlere geldik. 

yaşanan bunca tahribattan sonra insan Atatürk vizyonu sürdürülebilseydi aslında nelerin olabileceğine bakıp, kaçırdığımız ve hala kaçırmakta olduğumuz büyük potansiyele de yanabiliyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.