Cumhuriyetin ilanından bu yana Türkiye bir asrı aşan sürede birçok zorlukla karşılaştı, bir o kadar başarıya da imza attı. Ancak önümüzde çok daha çetin bir dönem var; dünya büyük değişimlerin ve dönüşümlerin eşiğinde. Bu süreçte Türkiye’nin nasıl bir yol izleyeceği geçmişten aldığı derslerle şekillenecek. Mustafa Kemal Atatürk’ten Recep Tayyip Erdoğan’a kadar pek çok lider ülkenin geleceğini etkiledi. İsmet İnönü’den Celal Bayar’a, Adnan Menderes’ten Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’a uzanan bu liderler kimi zaman köklü reformlar yaptı, kimi zaman halkı ekonomik refaha taşıdı. Ancak her dönemin getirdiği farklı dinamikler beraberinde hayal kırıklıklarını, unutulan değerleri ve toplumsal kutuplaşmaları da getirdi.
Şu anda Türkiye yeni bir yol ayrımında. Geçmişi ve bugünü doğru anlamaya çalışırken Cumhuriyetin ilk 15 yılı ve AKP’nin son 22 yıllık iktidarı ülkenin bugün geldiği noktayı ve gelecekte izleyeceği rotayı anlamak için kritik öneme sahip. Bu iki dönem Türkiye’nin yeniden doğuşunun ve bugünkü mücadelesinin temel taşlarını oluşturuyor. Peki bu dönemlerden alınan dersler geleceğimizi nasıl şekillendirecek?
Atatürk’ün liderliğindeki Türkiye bir milletin küllerinden yeniden doğduğu yıllardı. Sadece bir bağımsızlık mücadelesi değil, aynı zamanda bir kültür devrimi ve modernleşme hareketi gerçekleşti. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerine inşa edilen genç Cumhuriyet eğitim, bilim, teknoloji ve toplumsal hayatta köklü değişiklikler yaptı. Latin alfabesine geçiş sadece bir dil değişikliği değil, halkın zihninde bir devrim başlattı. Okuma yazma oranı hızla artarken toplumda düşünce ve sorgulama kültürü gelişmeye başladı.
Kadınlara tanınan haklar o dönemde Batı’nın bile gerisinde kaldığı bir alanda devrim niteliğindeydi. Türk kadını sosyal hayatın içinde yer alarak ülkenin kalkınmasında etkin bir rol oynamaya başladı. Bu büyük adımlar Türkiye’nin modernleşme yolundaki kararlı yürüyüşünü sembolize ediyordu. Ancak devrimler sancısız değildi. Çok partili hayata geçiş denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı, muhalefet kısıtlı kaldı. Atatürk’ün hayatı devrimlerinin kalıcı hale gelmesine yetmedi. Ancak onun amacı toplumu ileri taşımak, her bireyi bu yürüyüşün bir parçası yapmaktı.
Son 22 yıl Türkiye için AKP iktidarının şekillendirdiği bir dönem oldu. İlk yıllarda umut dolu ekonomik büyüme, Avrupa Birliği ile yakınlaşma ve demokratikleşme adımlarıyla dikkat çeken bu dönem topluma refah ve kalkınma vaat etti. Köprüler, otoyollar, hastaneler inşa edilirken halk ekonomik istikrarın rahatlığını hissetmeye başladı. Ancak bu kalkınma süreci özellikle son yıllarda toplumsal kutuplaşmayı da beraberinde getirdi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi beklentilerin aksine keyfiliği ve tıkanıklıkları artırdı. Liyakat ilkesi geri plana atıldı, yolsuzluklar ve rüşvet olayları artış gösterdi. Ekonomik refahın yanında toplumun büyük bir kesimi siyasal gerilimlerle boğuşur hale geldi. 2016 darbe girişimi ülkede derin yaralar açarken bu olay sonrası uygulanan OHAL ve KHK’lar muhalif sesleri daha da kısma yoluna gitti. Türkiye Avrupa Birliği üyeliği yolunda büyük geri adımlar atarken toplumun her kesiminde derin bir kutuplaşma yaşandı.
Bence ilk 15 yıl, son 22 yılımıza kıyasla daha başarılı, yaratıcı, kucaklayıcı ve geleceğe dair umutlar yeşerten bir dönem idi.
Bugün Türkiye Atatürk’ün Türkiye’si ile Erdoğan’ın Türkiye’si arasında bir köprüde duruyor. Geçmişin başarıları ve başarısızlıkları bugünkü zorlukların temelini oluşturuyor. Ancak asıl soru şu: Türkiye bundan sonra nereye gidecek? Bu sorunun cevabı sadece liderlerin değil, toplumun da vereceği kararlarda saklı. Toplumun her kesimi geçmişin derslerini alarak yeni bir yol çizmek zorunda. Ekonomik sıkıntılar, toplumsal kutuplaşma ve demokratik gerilemeler bizi bir çıkmaza sürüklememeli. Türkiye bu zor günlerden daha güçlü bir şekilde çıkmanın yolunu bulmalı. Ancak bu sadece ekonomik kalkınmayla değil, toplumsal birlik ve demokrasiyle mümkün olacak.
1. Değerlerimizi Yeniden Hatırlamalıyız: Atatürk’ün bize bıraktığı miras sadece bir tarih değil, geleceğe ışık tutan bir rehberdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında atılan adımlar bugünkü sorunların çözümünde bize yol gösterebilir. Birlik, beraberlik ve fedakârlık ruhu Türkiye’nin her zaman en büyük gücü olmuştur.
2. Ekonomik Başarı Yetmez, Toplumsal Birlik Gerekir: Ekonomik büyüme bir ülkenin kalkınması için önemli bir unsurdur. Ancak bu kalkınma toplumu birleştiren, güçlendiren bir araç olmalıdır. Aksi takdirde ekonomik refah uzun vadede anlamını yitirir. Toplumsal ayrışmanın önüne geçilmeli, farklı kesimler arasında köprüler kurulmalıdır.
3. Demokrasi ve Özgürlükler Olmadan İlerleyemeyiz: Türkiye’nin en büyük gücü demokrasi olmalıdır. Medya özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve insan hakları gibi temel değerler olmadan ne ekonomik ne de toplumsal kalkınma mümkün olabilir. Demokratik değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmadan Türkiye’nin geleceği karanlık bir yola girebilir.
4. Birlikte Hareket Etmeliyiz: Toplumun her kesimi bir araya gelmeli, farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul etmeliyiz. Eğer bugün birbirimizden uzaklaşırsak gelecekte daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Birlikte hareket ederek daha güçlü bir Türkiye yaratabiliriz.
Türkiye büyük zorluklar atlattı, büyük başarılar elde etti. Şimdi daha parlak bir gelecek için birlikte çalışmalı, geçmişin derslerinden faydalanmalı ve geleceğe umutla bakmalıyız. Hem iktidarın hem muhalefetin halkın güvenini yeniden kazanarak, kadrolarının kalitesini ve motivasyonunu yükselterek hareket etmesi ve ülkeyi uzun vadeli stratejik bir vizyon çerçevesinde yarınlarına hazırlaması gerekiyor. Aksi takdirde “kötü durum” senaryoları devreye girer ki, Çin’den Almanya’ya, Suudi Arabistan’dan Rusya’ya geniş coğrafyanın en büyük gücü Türkiye’ye bu yakışmaz. Ben bardağın dolu tarafını görüyorum, öyle görmeye de devam edeceğim.
19 Kasım 2024 - Enerji ve askeri güvenlik: Geleceği şekillendiren stratejik bağlantılar
17 Kasım 2024 - Karaburun’dan bakınca zeytin jeopolitiği ve “Zeytinyağı Savaşları”
14 Kasım 2024 - Atatürk: 15 yılda derin dönüşümün mimarı ve uygulayıcısı
6 Kasım 2024 - Trump zaferi tahmininde haklı çıktığıma üzüldüm: Muhtemel gelişmeler ve Türkiye