Cehennemde bir yıl: Ağlıyorum çünkü çocuklarım ölünce ben de öldüm

İsrail'in Gazze saldırıları tam bir yıldır devam ediyor. Kadın, çocuk, yaşlı demeden hedef alan İsrail tam 42 bin Filistinlinin ölümüne sebep oldu. Bir yıldır hiçbir ülke ateşkesi sağlayamadı. Gazze'nin bir yılını, yani cehennemi anlatacağız sizlere.

arrow_downward

Katliam bir yıldır sürüyor...

7 Ekim'in üzerinden tam bir yıl geçti. Hamas'ın 1200 İsrailliyi öldürüp 250'sini de esir almasının ardından dünya tarihinin en kanlı saldırıları için perde de açılmış oldu. "Perde" demekte bir beis görmüyoruz, çünkü bu sahne katliamlara çanak tutan birçok aktörü de gözler önüne serdi. Çoğu çocuk ve kadın 42 binden fazla kişi sivil olmasına bakılmaksızın İsrailce katledilirken kimileri kürsülerden "lanetledi" ancak arka planda silah desteğine devam etti. Gazze, birçok ülkenin kanlı ellerince, işgal edilmiş, yağmalanmış, yerle yeksan olmuş 360 kilometrelik bir olay mahalli. Neredeyse herkesin "insanca" çağrılar yaptığı ama yine aynı kişilerce görmezden gelinen Gazze'nin bir yılını anlatacağız sizlere. Bir yıllık cehennemin bilançosunu...

Gazeteci Mohammed Alaloul anlatıyor...

"4 Kasım 2023 tarihinde evim bombalandıktan bir ay sonra 5 Aralık'ta Türkiye'ye geldim. Anadolu Ajansı'nda çalışan bir fotomuhabirim. Gazze'deki tüm savaşları ve doğu sınırındaki Büyük Geri Dönüş Yürüyüşünü takip ettim, bu süreçte Gazze'den fotoğraf raporları hazırladım. Gazze'nin orta kesiminde bulunan Megazi Kampı'nda yaşıyordum. Evimi, dünyanın en güvenli yeri olarak görürdüm. Ne var ki Gazze'de güvenli bir yer yok. Her Filistinli gibi ben de gazeteci de olsam hedefteydim." Tam bir yıldır saldırılar altında ayakta kalmak için direnen Gazze'de, birçok kişi meslektaşımız Alaloul ile aynı kaderi paylaştı... Biraz sonra göreceğiniz tablo bu acıyı en somut şekliyle gözler önüne seriyor.

'Ailemin 11 ferdi, arkadaşlarım, komşularım ve sevdiklerim ölmüştü...'

İsrail saldırılarında hayattan koparılan çocuklardan dördü, gazeteci Mohammed Alaloul'un çocuklarıydı. Alaloul, Gazze'de yaşadığı en acı deneyimin, çocuklarını ve sevdiklerini toprağa vermek olduğunu anlatıyor: "4 Kasım akşamı bir arkadaşım beni arayıp ailemle iletişime geçmem gerektiğini söyledi. Çünkü evime yakın bölgede bombardıman olmuştu. Ama hedef alınan evin benimki olduğunu bilmiyordum. O sırada Gazze'nin güneyinde, Han Yunus'taydım. Gece hareket etmek tehlike olduğu için ne evime ne de El Aksa Hastanesi'ne gidebildim. O gecenin tamamını ailemin, çocuklarımın, kardeşlerimin, anne babamın, yeğenlerimin durumunu öğrenmeye çalışmakla geçirdim. Ama maalesef bilgi alamadım. Ertesi sabah El Aksa Hastanesi'ne gidip ailemin durumunu öğrendim. Dört çocuğumun, dört kardeşimin ve kardeşim Atıf'ın üç çocuğunun şehit olduğunu öğrendim. Ailemin 11 ferdi, arkadaşlarım, komşularım ve sevdiklerim ölmüştü. 6 Kasım'da hayatta kalan tek oğlum Adem'in doğum gününü kutlamayı planlıyorduk. Oysa çocuklarımı, kardeşlerimi ve yeğenlerimi toprağa veriyordum."

Gazeteci Mohammed Alaloul anlatıyor...

"Hayatım boyunca çocuklarımın ve kendi ailemin cenaze namazını kılacağım aklımın ucundan geçmezdi. Hayatım 4 Kasım'da ve cenazelerini defnettiğim günde donup kaldı adeta. Bugün bile kendime şu soruyu soruyorum: Evimin bombalanmasının sebebi gazeteci olmam mı, İsrail'in söylemlerini yalanlamam mı? Çocuklarımın ne suçu vardı onu düşünüyorum. Filistinlilerin kanını dökmek bu kadar kolay mı? Gazetecilik suç mu oldu? Bugün bile o anları düşünerek ağlıyorum. Ağlıyorum çünkü kardeşlerimin ve çocuklarımın gözlerine yeterince bakamadım, onların gülüşlerine doyamadım. Hayatlarının son günlerinde yanlarında olamamak, gazeteci olduğum için onlardan uzak kalmış olmak beni çok üzüyor. Ağlıyorum çünkü çocuklarımı ve kardeşlerimi kaybedince kendi hayatımı da kaybetmiş oldum."

Hayatta kalan çocuklar ne eğitim ne de sağlık hizmeti alabiliyor

Gazze'de, hayatta kalan çocuklar, hayallerine tutunmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta öyle ki İsrail'in "güvenli bölge" ilan ettiği yerlerde bir sürü çocuk kağıtlardan uçurtma yapıyor ve füzelerin düştüğü gökyüzüne inatla umudun izini bırakıyorlardı. Şimdi o uçurtmaların uçurulduğu yerler de saldırı altında. Kim bilir gazetecilerin objektiflerine uçurtmalarıyla takılan çocuklardan kaçı İsrail saldırılarında öldü.

Gazze'de eğitimin bir yılı...

İsrail'in saldırılarının en önemli boyutlarından biri de eğitime etkileri oldu. İsrail, Gazze'deki okul ve üniversiteleri yerle bir ederek bir nesli eğitimsiz bıraktı. Filistin verilerine göre, 7 Ekim 2023'ten önce Gazze Şeridi'nde 17 üniversite ve kolejin yanı sıra 800 bin öğrencinin eğitim aldığı 796 okul bulunuyordu. İsrail ordusu, saldırılarıyla bu okulların 125'ini tamamen, 337'sini ise kısmen yıktı. Böylelikle okul binalarının yüzde 93'ü tamamen ya da kısmen yıkılmış oldu. Medya Ofisinin verilerine göre, İsrail saldırıları sonucu Gazze'de ilköğretim ve lise çağındaki 11 bin 500 öğrenci, 750 öğretmen ve eğitim alanında çalışan kişi ile 115 üniversite hocası ve akademisyen katledildi.

Çocuk felci kabusu yeniden...

Çocuk felci virüsü oldukça bulaşıcı olan, aşılanmayan kişilerde felce ve ölüme götürebilen bir hastalık. Yıllardır yürütülen kampanyalar sayesinde dünya genelinde büyük ölçüde silinen bu virüs sağlıksız ortamlarda ve aşılamaların yetersiz kaldığı yerlerde yeniden kendini gösterebiliyor. İki yıl öncesine kadar Gazze’de aşılama oranları yüzde 99 civarındayken şimdilerde savaş nedeniyle bebek aşılanması büyük ölçüde azaldı. Abdurrahman Gazze'de 25 yıl sonra çocuk felci hastalığına yakalanan ilk çocuk. Annesi geçen ay El Cezire'ye neler yaşadıklarını şöyle anlatmıştı: "Kısa süre önce sürekli hareket ederdi benim oğlum. O kadar hareketliydi ki babası ona binsin diye küçük bir araba almıştı. Ama çok huysuzdu, oynarken arabayı kırmıştı. Şimdiyse hiç hareket edemiyor. Kalbim bin parça. Böyle bir şeyin olduğuna inanmakta güçlük çekiyorum."

İronik ama...

İsrail'in bu aşılama kampanyasını önemsemesinin tek sebebi hastalığın kendi vatandaşlarında da baş göstermesinden endişe etmesiydi. Bunun için Gazze'deki İsrail askerleri de aşılanmaya başladı. Ancak İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 17’sini oluşturan Ultra-Ortodoksların aşı karşıtı olması 175 bin kadar çocuğu hastalığa karşı savunmasız bırakıyor.

Kendi ülkende mülteci olarak doğmak...

İsrail, Gazze saldırılarının ardından işgal altındaki Batı Şeria'da da tansiyonu yükseltti. Gazze işgalinin başladığı dönemde gözaltı ve işkence vakalarının arttığı Batı Şeria'da da artık İsrail askerleri çok daha fazla sivilleri hedef alıyor. 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da katledilen Filistinli sayısı 700'ü aştı... Şu anda Türkiye'de yaşayan ve Master eğitimine devam eden M.A. (isim ve soyisminin harfleri, değiştirilmiştir) Batı Şeria'da çocuk olmayı anlattı: "Batı Şeria, Nablus’ta doğdum. Nablus’taki mülteci kampında, bir mülteci olarak doğdum. Kendi topraklarımda bir mülteci olarak dünyaya geldim. Bir insan kendi memleketinde nasıl mülteci olabilir? Bu biraz değişik gelebilir ancak ben dünyaya kendi memleketimde bir mülteci olarak geldim. Yalan söyleyemem çok zor bir çocukluk geçirdim. Mülteci kamplarındaki okullarda eğitim gördüm. BM’nin Filistinli mülteciler için kurduğu okullardı bunlar… Liseye başlama yaşım geldiğinde de kamptaki liseye gittim. Çocukluğumdan bahsetmek benim için gerçekten hiç kolay değil. Ama hatırladıklarımı söylemek istiyorum. Elbette, yaşadığımız mülteci kamplarına askerlerin yaptığı baskınları hatırlıyorum, ikinci intifada döneminde ben henüz çok küçüktüm 5 yaşlarımdaydım ancak yaşadıklarımı unutamıyorum. O dönemde sürekli kampa baskın düzenlenirdi ve bizim kamptan dışarı çıkmamız da yasaktı. Babam o süreçte iki kez vuruldu. İşte bu benim çocukluğum… Ben küçük bir çocukken insanlar gözümün önünde askerler tarafından öldürüldü. İşgal ekonomik ve sosyal birçok soruna da neden oldu. Çok küçük alanlarda çok büyük bir nüfus sıkıştırıldı. Küçükken bir tiyatro salonuna giderdim. Bir gün yine gittiğimde askerler salonu bastı ve ben onların terk ettiği güne kadar binada mahsur kaldım... Yaşadığım çok ama çok şey var ancak kelimelere dökmek inanın çok zor."

Gazze'nin kaderini paylaşan Batı Şeria...

M.A, Batı Şeria'da geçen çocukluğunu bizimle paylaştı. Biz de şimdi onun anılarının ardından 7 Ekim'den sonra Batı Şeria'da yaşananlara bir bakalım... BBC’nin geçen ay yayınlanan araştırmasında, Batı Şeria'da Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerle işgal politikasını sürdüren İsrail devletinin, resmi kararlar dışında dolaylı yollarla da yeni toprak gasplarını ilerlettiği, bu şekilde özellikle fanatik Yahudiler için 200'e yakın yerleşim alanı kurdurduğu belgelendi. Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Ayrım Duvarı (Utanç Duvarı) ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyinin verilerine göre, İsrail işgal altındaki Batı Şeria'da 11 noktada tampon bölge oluşturarak, Filistinlilerin yüzlerce dönümlük tarım arazilerine erişimini engelledi. İsrail'in kontrol noktaları, barikatları ve kapılarının sayısı Ekim 2023’te yaklaşık 200 iken, Haziran 2024 gibi 790'ın üzerine çıktı. Beldeleri birbirine bağlayan bazı yollar yalnızca sınırlı saatlerde açıkken, taşınabilir kontrol noktaları ve barikatlar askerlerin isteği üzerine, çoğu zaman herhangi bir meşru güvenlik gerekçesi olmaksızın kuruluyor. Batı Şeria'daki Yahudi yerleşim birimleri iyi yollara ve altyapıya sahipken, Filistinlilerin yaşadığı alanlar birbirinden bağımsız kapalı kutulara dönüştürülüyor. Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisine (OCHA) göre, Batı Şeria genelinde şiddet "benzeri görülmemiş seviyelere" ulaştı. OCHA'ya göre, son 10 ayda Filistinlilere yönelik 1100'den fazla fanatik İsrailli saldırısı kayıtlara geçti. 7 Ekim'den bu yana en az 10 Filistinli, topraklarını gasbeden İsraillilerce öldürüldü ve 230'dan fazlası yaralandı. Yine OCHA'nın Ağustos verilerine göre, 7 Ekim'den bu yana İsrail güçleri ve Filistin topraklarını gasbeden İsrailliler, Batı Şeria'da Filistinlilere ait bin 429 ev ve yapıyı yıktı ve 3 bin 244 Filistinliyi yerinden etti.

ALL EYES ON RAFAH

ABD Başkanı Joe Biden'ın "Refah kırmızı çizgimdir" söylemine rağmen İsrail mayıs ayında Gazze'nin kara operasyonuyla hedef alınmayan son büyük toprak parçasına da girdi. Yetmedi, Birleşmiş Milletler'e ait çadır kentini ağır bombalayarak 45 kişinin ölümüne neden oldu. Çıkan yangınlarda çadır kent küle döndü. Kurtulmayı başaranlar yaşadıklarını “İnsanları diri diri yakıyorlar” diye özetledi. İşte o günden doğdu yukarıda gördüğünüz fotoğraf. Instagram'da bir dönem 45 milyondan fazla kez paylaşıldı "All Eyes on Rafah." Tüm Gözler Refah'ta diye yazıyordu. Ancak fotoğraf kimilerinin kafasını karıştırdı. Fotoğrafta arka planda tam olarak ne vardı? Çadırlar mı? Yoksa yardım taşıyan kamyonlar mı? Fotoğraftaki belirsizliğin sebebi bunun bir foto muhabir tarafından bizzat bölgeden çekilen bir görüntü olmamasıydı. Yapay zeka tarafından üretilmişti ve evladını, eşini ya da annesini kaybeden Filistinlilerin yüzlerindeki acıyı ya da yıkılan evleri göstermeyen, duygudan yoksun bir fotoğraftı. All Eyes on Rafah yapılan eylemlerin ne kadar pasif kaldığını gözler önüne seriyordu. Bilim insanı Ayesha Khan “Gözlerin Refah’ta olması şiddeti durdurmadı” diye tepki göstermişti. O şiddet bugün dahi dinmedi, Refah Sınır Kapısı hâlâ kapalı. İçeri giren yardımlar sınırlı ve kırmızı çizgi diye bir şey kalmadı.

İşkenceler...

İsrail, kurulduğu 1948’den bu yana Filistinlileri bastırmak adına zaten yoğun bir tutuklama ve alıkoyma politikası izliyor. İsrail, “idari tutukluluk” adını verdiği bir uygulamayla Filistinlileri 1 aydan 6 aya kadar alıkoyabiliyor. Askeri mahkemeler tutukluya hangi suçla itham edildiğini açıklamadan alıkoyma süresini 5 yıla kadar uzatabiliyor. İsrail’in en büyük “silahı” ise idari tutuklama adını verdiği bir uygulama. Hukuksuz tutuklama politikası 7 Ekim itibariyle “seviye atladı.” İsrail, çalışma vizelerinin dolduğu gerekçesiyle günler içerisinde binlerce Filistinliyi adeta “avlayarak” tutukladı. B’Tselem’in verilerine göre bugün İsrail hapishanelerinde tutuklu olan Filistinli sayısı ise 10 bine yakın. İsrail Hapishaneleri, ülkedeki sivil toplum kuruluşlarının çoğu tarafından “işkencehane” olarak değerlendiriliyor. Sde Teiman Hapishanesi’nde Filistinli bir tutuklunun hapishane personeli tarafından toplu tecavüze maruz bırakılması, işkencenin ulaştığı boyutun en açık göstergelerinden biri olarak değerlendirilmişti. Hapishanelerden bir biçimde tahliye olmayı başaran tanıklar dayaktan tecrite, psikolojik şiddetten cinsel tacize kadar “sistemli bir biçimde” işkenceye maruz bırakıldıklarını söylüyorlar. Aç bırakılan, ışık yoluyla zaman kavramına yabancılaştırılan Filistinliler için hapishanelerde ne yaşandığının tanımı ise açık: Bir kötü muamele protokolü.

7 Ekim'den bu yana katledilen meslektaşlarımızı saygıyla anıyoruz...

Gazze Şeridi'nde 7 Ekim 2023'ten bu yana öldürülen gazetecilerin sayısı 174'e yükseldi.